- 564 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YANIMDA ATATÜRK!!!
Şu an ne istiyorum biliyor musunuz? Sakın deli demeyin bana. Hiç olmayacak, çok büyük hayaller düşlediklerin deyip gülmeyin. Ama ne yapayım, imkânsız biliyorum ama çok istiyorum. Hani bir mucize olsa, ne bileyim bir şeyler olsa işte ve gerçekleşiverse.
Şöyle çok büyük bir mekân, göz alabildiğine uzayıp giden bir masa, bir yanında, Hacı Arif bey, Hammamizade İsmail Dede Efendi, Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak, Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses’ler den; Zeki Müren’lere kadar bütün üstatlar, ses sanatçıları. Diğer yanında; Baki, Nef’i, Hayyam, Fuzuli, Yunus Emre, Mevlâna, Nazım Hikmet, Ümit Yaşar, Cahit Sıtkı... Ne bileyim işte; aklınıza gelen bütün yetkin ve ne dediğinin bilincinde, ama yazmış olmak için değil, ne istediğinin bilinciyle, akılcı çözümlere, doğrulara güzelliklere ve erdemli paylaşımlara ulaşmak adına, konusunda yetkin hangi şair, edebi kişilik ve düşünür varsa hepsi günümüze kadarki. Diğer yanında, başta udi Hırant olmak üzere gelmiş geçmiş en yetkin saz üstatları. Masadaki bütün mezeleri, ellerimle ve büyük bir özenle ben hazırlamışım.
Yanımda ATATÜRK.
Önce güzel bir fasıl, devamında bir şair bir eserini dile getirecek, ardından bir ses üstadı bir eserini seslendirecek. Bir o gruptan, bir bu gruptan. Dört beş şarkı ve şiirde bir ara verilecek. Ve Atatürk’le ben sohbet ederek düşün adamlarıyla, bir yandan da masadaki üstatlarla, rakımızı yudumlayacağız. Yaşadığı döneme, merak ettiklerime, kendisine dair sorularımı cevaplayacak tüm içtenliğiyle. Edebiyat konuşacağız, felsefe konuşacağız, tarih, müzik, din, ekonomi, siyaset...
Günümüze geleceğiz. Bu günlere nasıl gelindi? Niye gelindi? Bu gün neredeyiz ülke olarak? Ve neler yapılabilir? Neler yapmalıyız? Konuşsak uzun uzun. Dayanamayıp sonunda, tutsam ellerinden; “Hadi” desem. “Hadi kalk, günümüzdeki bazıları gibi, masa başında, bir elde kadeh, konuşarak olmaz bunca güzellik. Bir şeyler yapmak lâzım. Sen kendine düşeni fazlasıyla yaptın. Ama senden sonra... Senden sonrakiler, bol keseden harcadı bıraktığın mirası. Anlamadılar, anlayamadılar seni! Bir sen edemediler hepsi toplansa da. Yine sana ihtiyaç var. Ulusça özlüyoruz seni. Hadi kalk. Düşlerimden çık da gel. Günümüze gidelim.”
Ve gelsek günümüze, çözsek bütün sorunları! Her yer, her şey, güllük gülistanlık. Sonrasında da görevini yapmış olmanın huzur ve hazzıyla, Göksu’ya gitsek, Göksu’nun, Göksu olduğu zamana. Her bir kayıkta bir ses, bir yazı üstadı; kıyı boyunca saz üstatları dizilmiş ve yine kıyıda, üzerlerinde mumlarla binlerce kaplumbağa. Ortadaki kayıkta Atatürk ve ben; ortada rakımız, kayıkların aralarında yüzlerce kuğu, açmış oldukları kanatlarında birer mum. Işıl ışıl ortalık!
Ve fasıl, Göksu’dan taşıp, tüm ülkeyi sarıyor...
Ömrün şu biten neşvesi tam olsun erenler
Son meclisi cam üstüne cam olsun erenler
Tekrar mülaki oluruz bezm-i ezelde
Evvel giden ahbaba selam olsun erenler.
Ve yıllar sonrası Türkiye’sinin semalarının inleyişi kulaklarımızda; bütün ülke insanı aynı yürek, aynı ülkü, aynı duygu ve coşkuyla el ele, kol kola, gönül gönüle hep bir ağızdan, 100. yıl marşını söylüyor. 10. yıl marşından daha görkemli, daha coşkulu ve hak edilmiş, oluşmuş güzelliklerle; üstelik ben yazmışım o coşku dolu sözleri, gelecek kuşaklara armağan…
Atatürk de, ben de huzurluyuz, hazlı ve mutluyuz. Özgürüz artık tümüyle; görünmez bağlarımız, minnetlerimiz, borçlarımız yok hiçbir ülkeye ve de yetiyoruz her konuda kendimize, başımız dik, güçlüyüz de!..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.