- 1063 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ARKADAŞIM
Erol yorgun bir günün ardından, evine gelmişti. Önce sıcak bir duş aldı, yemeğini yedi; tekrar çalışmak için odasına girdi ve yıllardır onu karşılamaya hazır bulunan en az kendi kadar yorgun masasına oturdu. İşlerden çok bunalmıştı ama yapması gereken bir sürü işi vardı. Bu ruh haliyle işine konsantre olmaya çalıştı. Yorgunluğunu çok sevdiği eşi Sibel’in yaptığı yemekleri, yine onunla yemek bile gidermemişti. Önce cansız gözlerle önündeki dosyayı açtı. Bir iki bir şey yazdı ve kalemi bıraktı. Elini masanın sol altta bulunan çekmecenin koluna attı, çekmeceyi açtı. Çekmecede eski bir defter duruyordu. İlgisizce aldı, masaya bıraktı. Defteri biraz hatırlamaya başladı, ilk sayfasını açtı ve defterin öğrenciyken tuttuğu günlük olduğunu gördü. Yavaş yavaş o yıllardan bir kaç anı canlandı gözünde. Açtığı sayfayı okudu. Tarık’ı hatırladı. Tarık, lisedeyken en yakın arkadaşı, dostuydu. Onunla neler paylaşmamıştı ki o zamanki en önemli anlarını onunla yaşamıştı. O, çok iyi kalpli ve esprili bir arkadaştı. Günlüğünü biraz daha okuduktan sonra günlük tutmaktaki amacı geldi aklına. Erol, günlüğünü Tarık için tutuyordu. Günlüğün her sayfasında o vardı, Tarık onun için çok değerliydi. Ve sayfanın sonunda yine onun sürekli tekrar ettiği sözü not tutmuş olduğunu gördü. O sürekli “Arkadaşlık öldü mü be Erol?” derdi. Belki de onu bu yüzden çok seviyordu. Her olaya pozitif bakardı, en üzücü anlarda bile, “üzülme Erol, hem olaya şu yönlerden bak.” deyip olaydaki artıları bulup sayardı. Yüzü hep gülerdi onun, ağladığı görülmemiştir hiç. Yalnız okulun son günü, arkadaşlarından, Erol’dan ayrılacağı için ağlamıştı bir tek.
Erol, yorgunluğunu unutmuş, arkadaşını düşünmeye başlamıştı. Lise yıllarında yanından hiç ayrılmayan arkadaşı şimdi nerede, ne yapıyordu acaba. Onunla en son ne zaman görüşmüştü. Beyninde sıralanan sorulara cevap arıyordu. Mezun oldukları günü düşündü tekrar. Bir yandan okulu bitirmenin mutluluğu, bir yandan ayrılığın gözyaşları vardı. Okul bittikten sonra yine her gün birlikteydiler ilk zamanlarda. Aradan zaman geçtikçe görüşmeleri seyrekleşti ve artık hiç görüşmüyorlardı.
Erol son görüşmelerini hatırladı, Tarık ailesinin yanına giderken görmüştü en son. Zor olmuştu ikisi içinde ayrılık. Tarık, Trabzonluydu, ailesi orada yaşıyordu, o İstanbul’a okumak için gelmişti. Burada halası vardı, onunla kalıyordu. Tarık taa Trabzon’a gitmişti. Bunları düşünürken, sayfaları tek tek çeviriyordu. Tarık’ı arayıp bulma fikri geldi aklına “Nasıl bulurum, ne ederim?” derken, Sibel seslendi:
- Çok geç oldu hadi yatalım.
Erol kalktı sandalyesinden, defteri yerine bırakıp, dalgın dalgın gitti eşinin yanına. Sibel eşinin yüzünde bir dalgınlık ve bir gülümseme gördü. İşten geldiğinde de dalgındı ama suratı asıktı şimdi ise bir gülümseme vardı yüzünde ve sordu:
- Erol nasılsın, çok mu yorgunsun?
- Evet yorgunum canım. Ama birini hatırladım, biraz daha iyiyim, dedi. Sibel:
- Kimi hatırladın?
- Tarık’ı, lisedeki arkadaşımı, en son yıllar önce görüşmüştük, dedi.
- Şimdi nerede biliyor musun?
- Hayır, bilmiyorum. Bilmek isterdim.
- Hım, dedi Sibel ve Erol’a baktı. Erol:
- Bulacağım, dedi gülümseyerek.
Ertesi gün Erol iş yerindeki arkadaşlarıyla çay içiyordu, çay saatinde. Onlarla muhabbet ediyordu. Onların yanındayken sanki biri eksikmiş gibi geldi ve aklına hemen Tarık geldi. Lisedeyken de böyle arkadaşlar hep birlikte muhabbet ederken, muhabbetin neşesi Tarık olurdu. Burada Tarık’ın eksikliğini hissetti. Şimdi etrafında Tarık ya da onun gibi biri yoktu. Tarık’ın onun için çok farklı olduğunu anladı.
Evine geldi, yemeğini yedi. Biraz dinlendikten sonra evindeki bütün rehberleri, içlerinde isim ve telefon numarası olan tüm kitaplarını topladı. Sibel’le birlikte Tarık’ın numarasını, adresini aradılar ama bulamadılar. Erol bulacağından emindi. Yine bir gün masasına oturup çalışırken, masanın kanepeyle birleştiği yerde bir kâğıt parçası çarptı gözüne. Günlüğünden düşmüştü bu kâğıt. Kâğıdı açtı ve lisedeki arkadaşlarının numarası ve adresleri vardı. Onun adresi de vardı hem de hepsinden farklı renkte ve büyük harflerle yazılmıştı. Yarın ilk işi numarayı çevirmek ve Tarık’la konuşmak olacaktı.
Sabah uyandı. Sibel’den numarayı istedi. Kâğıdı eline alır almaz telefonun tuşlarına bastı. Heyecan ve merakla bekliyordu, telefonu kim açacaktı ve Tarık’ı bulabilecek miydi? Telefonu bir bayan açtı ve Erol onu arkadaşını sordu. Bayan hüzünlü bir sesle eşi olduğunu ve onun çok hasta olduğunu söyledi. Erol üzülmüştü. Tarık’ın eşinden adreslerini istedi ve geleceğini Tarık’a haber vermesini istedi. Erol çok üzgündü. Yarın iş yerinden izin istemeye karar verdi. Trabzon’a gidecekti. Patronuyla görüştü ve patronu şu an olamayacağını ancak daha sonra olabileceğini söyledi. Çok kızmıştı patronuna ama beklemekten başka çaresi yoktu. Gideceği güne kadar hep aradı arkadaşını. Arkadaşıyla yılların hasretini gidermeye çalıştılar. Tarık hastalıktan kurtulamadı, her geçen gün daha da kötüleşti. Ama arkadaşına hissettirmiyordu. Eskiden olduğu gibi onunla konuşurken hep espriler yapıyor, kahkahalar atıyordu.
Erol’un istediği izin çıkınca hemen Trabzon’a yol aldı. Otobüsle gidecekti. 18 saat süren yolculuk sonunda Trabzon’a vardı.
Tarık arkadaşıyla en son telefonda konuştuktan sonra fenalaştı, eşi ağlıyordu. Tarık eşine:
-Erol gelecek. Onu iyi karşıla, çok özlediğimi söyle, ona beni unutmadığı için ve o kadar yolu gelmeyi göze aldığı için teşekkür et, dedi.
Eşi hıçkırarak ağlıyordu. Tarık son nefeslerini alıyordu. Gözleri kapıda, oraya gülümseyerek bakıyordu. “Erol gelecek” dedi ve eşinin elini sıktı. Son nefesini verdi. Tarık vefat ettikten on saat sonra geldi Erol. Evi buldu. Evin önünde kalabalık vardı. Birine “Tarık’ın evi mi?” diye sordu. Orası olduğunu öğrenince ne olduğunu sordu. “Tarık vefat etti” dediklerinde, başından kaynar sular döküldü. Dizleri titredi. Arkadaşıyla hasret gideremeden en büyük hasret yüklendi üzerine.
Eve girdi ve Tarık’ın eşiyle konuştu. Eşi onun söylediklerini söyleyip teşekkür edince Erol:
-Arkadaşlık öldü mü be kardeşim? dedi gözyaşlarıyla.
“Arkadaşlığın ölmediğini gösteren canlı örneğiydin sen. Şimdi senle birlikte arkadaşlık da öldü mü Tarık?” dedi kendinden geçerek.
YASEMİN GÜNEŞ