ŞİİR VE ŞAİR
“Şiiri şiir yapan iki öğe var: Şiddetli tutku ve yetenek, yani şiir yazmaya elverişli olan şair mizacı.” Diyor bir usta.
Hepimiz güneşin batışındaki ihtişamı, baharın gelişindeki zerafeti, çiçeklerin kokusundaki letafeti, dalgaların sesindeki ahengi, sevgilinin gözündeki büyüyü ve daha nice güzelliği görür ve hissederiz. Ama bunları anlatmaya gelince şöyle bir duraklar, şair mizacımız yoksa, güzel sözcükler aramaya başlar, sonra da birkaç kuru kelimeyle geçiştiririz duygularımızı.
Şair farklıdır hepimizden. O, güzellikleri görünce bizim gibi kelime aramaz. Hemen geliverir kelimeler ardı ardına. Bizim gördüğümüz, hissettiğimiz; ama söylemeye kelamımızı yetiremediğimiz şeyleri dile getirir şair. O anlatır bizim yerimize.
Kendinde “şair mizacı” olan herkes şiir yazabilir. Şiir kimsenin tekelinde olmadığı gibi, her şiirin de şaheser olması mümkün değildir.
Bakınız birçok büyük şaire. Kaç şiiriyle tanınırlar? Birkaç şaheser yanında birçok sıradan şiirleri vardır. Unutmamak gerekir ki bir tane şaheser şiire ulaşmak için onlarca sıradan şiir yazılır.
Günümüz şairlerinin etkilendiği en önemli usta şüphesiz Orhan Veli’dir. Zaten Orhan Veli, sıradan bir cümlenin bile şiir olabileceğini bize göstermiş, şiirin sanattan ibaret olmadığını anlatmıştır.
“Yollar ne kadar güzel olsa,
Gece ne kadar serin olsa,
Beden yorulur,
Baş ağrısı yorulmaz.”
Şiirinde olduğu gibi Orhan Veli çok sıradan bir konuyu, bir cümlede, cümleyi bölüp alt alta getirerek şiirleştirmiştir.
Şiiri bu kadar sıradanlaştırmak doğru mudur? Bu ayrı bir konudur ve ayrıca ele alınacak, çok tartışılan bir meseledir. Biz, genç şairlere yol göstermek adına işin daha farklı yönlerini ele almak istiyoruz.
Az önce dedik ya, bir şairin birçok sıradan şiiri vardır diye. Orhan Veli’yle başladık, ondan örnek verelim. Bu şiiri kaçınız duydunuz:
Ağaca bir taş attım,
Düşmedi taşım,
Düşmedi taşım.
Taşımı ağaç yedi;
Taşımı isterim,
Taşımı isterim.
Evet, bu bir şiirdir. Şimdi diyeceksiniz ki “Bu şiirse ben de “Sultan’uş-Şuara”(şairler sultanı) yım.
Orhan Veli’nin şu şiirini hepimiz duymuşuzdur:
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma ellerinizle?
……
İşte şair budur kısaca. Her konuyu, her şekilde şiir yapabilen… Şimdiki tabirle “hit” parçaya ulaşabilmek için sayısız karalama yapar şair. Başka bir benzetmeyle, iki gram bal için yarım kilo keçiboynuzu yemektir şairlik.
Şiir yazarken belli bir kurala bağlı kalmak veya serbest yazmak mı gerek konusunu daha sonra ele almak istiyorum. Ama genç şair dostlara sadece şunu söyleyeyim bu yazımda: Şiir bir kelimeler denizidir. Ne kadar zengin kelime hazinemiz olursa o kadar güzel şiir yazarız. Kelime hazinesi de, arkadaşlar, internetten veya TV’den zenginleştirilmez. Kitap, kitap, kitap…
…
MUSTAFA KUVANCI
YORUMLAR
Akıl da gerekli... Mantık da... Uyak yapacağız diye ne mantıksız şeyler yazılıyor! Kıvrak bir zekâ ister. Pratiklik... Bilgi de lazım. Hem de çok... Neler ister neler... Koca bir yürek, sadakat, tutku...
Şiir, kuma kabul etmez. İhmale gelmez...
Ayaküstü yazılmaz... Önüne gelen şair olamaz. "Okumadan âlim, yazmadan kâtip..." olunmaz. Kelime haznesi geniş olacak, bilgisi engin olacak.
En duygusal şairde akıl yoksa üç şiiri arka arkaya okunamaz.
Bilgisizse de kökeninde kalır. Çok şey ister çok. Aklıma geliverenler bunlar...
Yazınız güzel kaleme alınmıştı. Kutluyorum.
katılıyorum sevgili Mustafa Kuvancı,
şiire bu bakışa da, Orhan Veli örneğine de.
şiir çok nadir oluşuyor.
sonradan şair olmak da olası değil bence de.
ne edelim ozaman, özeniyoruz, seviyoruz şiiri, şair olmayı.
dili çok iyi kullanabiliriz. çok emek verebiliriz. hatta ömrümüzü adarız. ozanlık yoksa serde gerçek şiir üretemeyiz.
ama sorun değil, dil edebiyat, sanat ve de şiir konusunda yararlı bir eleman oluruz. toplumumuza - dilimize hizmet ederiz. bu da güzel.
ukala kalemşör olmak kötüdür bence.
saygılar
i.durmuş
haklısınız hocam..
hepimizim içinde bir bamtelimiz var..
dokunulunca şair de oluruz yazarda..
kahraman da oluruz katilde..
önemli olna bu duygularımızı doğru aksettirebilmek..
orhan veli gibi bazen deli bazen edip...
her iki halinde de hayranız yazdıklarına..
şairlik hepimizin ruhunda var ama bedenden kaleme dökülürken hatalar aksaklar olmuyor değil tabi ki..
ama aramızda kalsın ben serbest nesir yazmayı daha çok seviyorum... :)) :))
çok güzeldi hocam hem konunuz hem anlatımınız..
tebrikler can'dan..
Bir arkadaşım vardı.
Yazdığı ilk romanı yayınevinden bazı bölümleri beğenilmediği için geri dönmüştü..
Önceleri üzüldü, birkaç ay hiç eline kalem almadı, kitapda okumadı...düşman kesildi yayıevlerine
Sonra bir panelde bir ustadan aldığı bilgiyle 3 yılda 600 e yakın kitabı incelemek, notlar almak kaydıyla okudu.
kendini yeniledi, geliştirdi..
yayınevinin beğenmediği bölümleri bu sefer kendi de beğenmedi,
hakverdi yayınevine..
6 aya yakın bir zaman kitabını yenilemeyle uğraştı.
Ve kitabını tekrar yolladığında beğenildi ve basıldı.
Bu öyküyü ilk defa bir edebiyat toplantısı sonrası kendisinden dinleyince bende çok şaşırmıştım...
Her yazdığımız şiir, roman öykü olsaydı
ortalık edebiyatçıdan geçilmezdi...
Emek, zaman ve bedel ödemeyi göze almak gerek
iyi şeyler üretmek için birazda....
Saygılarımla
ARSLAN TUĞRUL ÖZER tarafından 2/22/2009 12:19:44 AM zamanında düzenlenmiştir.
BEŞ DUYU'NUN ŞİİRİ
Aşık olman gerekmez,
ne Yunus'u sevmen,
Ne Orhan Veli,
ne de Deniz'i mavi,
Şair.
Tuz ile Yeşil Erik,
Dud'un buruğu,
İğde'nin unumsu tadı.
İncir;
Damla damla Bal kusar.
Yaprağı tozlu,
sütü yapış,
kabuğu kaygın Yeşil,
içi kumlu çıtır-çekirdek.
"- "Şiir, beş Duyu'ya hitap edecek"
...
Oğuz Can Hayali (Kara Zurna 3)