- 1062 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Ben -X- Dilim
Kendimize göre, kendimizce yaşayabilmek, yaşadıklarımızı bilmesini istediklerimize karşı sözlü ya da yazılı ifade şeklimiz, paylaşımların bulunduğu hayatımızda ki bütün anlaşmaların, aracısı; dilimiz...
...
Türkçe’mizi seviyorum.
Öyle güzel oyunlara, tuzaklara gebe bir yazım ve okuma haline sahip ki... İnsan hiç bıkmıyor onunla uğraşmaktan, her kelimenin altından, anlamlar çıkarmakta biliyorsunuz.
Nasıl söylesem size?...
Kalıplaşmış deyişleri mi kullansam acaba,?
O kadar esnek bir dil ki... Nereye çeksem oraya geliyor.
Radikal kararlarımızın dölleri olan tercihlerimizin bedelleri ağır geldikçe omuzlarımıza yineleriz.
‘’ne geldi ise başıma dilim yüzünden geldi’’ de, iyi ki de geldi...
Yoksa oldukça monoton, başkalarının fikir ve söylemleri arasında sıkışır giderdi yaşamımız...
- oh... İyi ki söylemişim! Bana dert olacağına ona dert olsun anlayışımın baskın olduğu yaşam anlayışıma göre, oldukça sık kullandığım, sevdiğim bir desturumdur. ’’ içimde kalacağına dilimde kalsın!’’
‘’Durun, şimdi...
Araba markası gibi bir şeydi adı.’’
Şaka ya hu...
İs-mi ‘’dilimin ucunda...’’ Tutup da çekmeli, diyeceğimde dilimin ucu sadece acıyı bilir, hisseder. Ayrıca çekersem ‘’pabuç gibi dili’’m olur... ‘’Lafı dolandırma’’yım parmağıma ‘’sakız gibi uzatıp’’ da
Ama o acı değildi ki... en azından hatıralarımda acı bir noktaya rastlayamıyorum ona dair yaşanmış, ya da yaşanması planlanan, yaşanılmak istenip de yaşanılamamış olanından.
Anladınız siz O’nu...
Şu işe bakın; hemen kendime dair açıklar veriyorum...
Neyse...
‘’Dilimin altında bakla ıslanmaz’’ desem de, inanmayın... dil altının hissettiği sadece ekşidir. Düz mantık hesabı yaparsam şimdi; demek ki taneli bakla ekşi değil ve pişmemiş limonla... ki zeytinyağı ile pişirilen, enginarın içinde dere otu ile harika bir lezzet oluşturuyor.
Altın-da dedim ya; çok değerli... ‘’söz gümüş’’ derler inanın öyle. ‘’Sükut,’’ yani söylenmeyenleri asıl ‘’altın değerinde’’ olanı...
Dilin tatları algılama şekline bakarken aklıma düşen, gereksiz görülen gerekli bir bilgiyi de sizinle paylaşmak isterim.
‘’Kediler şeker tadını algılayamıyorlarmış!’’
Bu ne demek biliyor musunuz?
‘’Bahçemdeki mahallenin kedileri ile bitter çikolatamı paylaşmak zorunda değilim’’
Nasılsa anlayamayacaklar. Neden ziyan edeyim ki, puslu ve uslu mutluluk kaynağımı?
...
Türkçe’m...
Sevdiğim, sevgili dilim...
Bazı zamanlarda ise, pişmanlığımın ifadesi gibi algılansa da, asla öyle olmayan bir sözüm vardır;
‘’ah şu kopasıça dilim!’’
Bunu her söylediğimde içimi kaplar bir korku...
Malum; söylediklerimize dikkat etmeliyiz. Tanrım’ın işi olmadığı bir ana gelir, duyarda; dua diye kabul edebilir, çünkü...
Düşünsenize; dilimi koparıyor ve ben yine aynı nakaratı tekrar ediyorum...
‘’ah şu kopasıça dilim!’’...
...
Ben dilim olmadan nasıl yaşarım sonra?
Ben ilim olmadan nasıl yaşarım sonra?
Bir kelimeye üç beş anlam yüklenen, harf eksiltmesi ya da eklenmesi ile oluşturulan cümleler kalabalığı, kabalığı ile şiirler yazdırıp, azdıran, öyle derin uçurumlara paraşütsüz, rüzgarsız savurup, sorgusuz sûalsiz, ‘’bol kepçeden’’ atan betimler okyanusu...
Hatta, okyanus lafı az geliyor! (Bir dip not: az- yaz- laz- kaz- caz- baz- haz- naz- v.s...)
Bildiğiniz uzay. Anlatmaya bile dilim yetmiyor diyemiyorum tezada düşerim. Yetmeyen dilim değil lügatımdır.
Konuşmalarımız içinde kullandığımız kelime haznemizin sığ alanları anlatmaya, ifade etmeye yetmeyen. Yetmemesi kafi gelmiyor bir de her anlama gelen kelimeleri sokuyoruz rutin konuşmalarımıza.
Örnek mi istiyoruz? Buyurun!..
‘’şey’’ ne demekse...
Tamam Azeri dilinde olanı demiyorum. O kadar cüretli olsam da, o anlamda değil, Türkçe anlamına bakıyorum. Sizde bakın önünüze!... Karışmam, karıştırırım!...
‘’Şey’’
Her kelime yerine kullanılabilen, pratik, kolay ve dilimizi öldüren bir virüs...
-hayatım, şeyi uzatır mısın?
Lafa bakın şimdi...
Kaç yöne çıkış var sizce bu noktadan?
Tam üç yüz altmış beş derece, daire merkezinde açılmış delik gibi, kıble misali etrafa ışık saçan, tamamı kule çatısındaki baykuşun panoramik görüşünde...
...
Yapılan bir araştırmaya göre; sağlıklı insanlarda olması gerektiği düşünülen günlük kelime konuşma ihtiyacı kadınlarda beş yüz ile yedi yüz, erkeklerde ise üç yüz ile beş yüz arasında imiş.
Yani ne demek istemişler bu araştırmaya göre? Üç beş yüz ve beş yedi yüz...
Kadınlar daha mı fazla yüzlü şimdi?
Ya da yüzsüz mü ki, çoklu maske takıyorsunuz diyorlar kadınlara?
Erkekler sanki daha az yalan söyleyip, gerçekçi ve dürüstler mi yani?...
Tamam, tamam...
Cümleye bakmak, cümleyi tam olarak okumak lazım Türkçe de.
Okumadan sadece gördüğümüz kelimeler ile okur gibi yapmak; dünyanın sonunu getirecek kasırganın içine sürükleyebilir insanı.
Zaten kavgalarda hep dinlememek ya da satır araları boş bırakan kopuk devrik cümlelerin arasını kendimizce doldurmak yüzünden çıkmıyor mu?
Bizler empati ustası insanlarız.
‘’leb demeden leblebiyi anlarız’’ sabırsızız demiyorum, dikkat edin!
Zeki ve pratik insanlarız. Öyle karşımızda konuşan kişinin lafını bitirmesine tahammülümüz yok. Kendini ifade etmekten aciz, kelimeleri ‘’şey’’ e sığdırıp, Türkçe’mizi mundar eden bizler; lafı deyim yerinde ise, konuşanın ‘’ağzına tıkayarak’’ kendi pırıltımızı ve hükmümüzü yüceltiriz. Sonra...
Sonrası mı?
Bunu bana mı soruyorsunuz?...
Geçtiğiniz yollarda iz bırakırcasına döktüğünüz, cama dönüşmüş kum tanelerinin; hayal kırıklıklarınız olduğunu inkar mı ediyorsunuz yoksa?
Zeynep Tavukçu 15/5/7
YORUMLAR
Dil konusu ferdi kimlikle çok yakından ilgili.Aynı zmanda sosyal bilimlerin üzerinde çok durduğu milli kimlikle ilgili.dilin taşıdığı kültürün tarihi dil aynı zmanda.Ama biz neredyse bütün ortak alanlarımızda gayet rahat hareket etmiyor muyuzx?Sorumluluku duygusu konusund ciddi sorunlarımız var diye düşünyorum.
Bu vesile ile yazmaya sebep olan siz Zeynep hanıma saygılarla...
Türkçe bu lastik gibi nereye çkersen oraya gidiyor ve başka bir şekilde kullanılması istismar edilmesi ihanettir bence...
Zenginlik açısından kapatıllmaya çalılşması ve TDK nın çalışmasına şaşıyorum...
ÖRNEĞİN:
(Â ARTIK A OALRAK ALINIYOR ŞAPKAYA VEDA)
SİZİN İSE YAZINIZA MERHABA
TEBRİKLER GÜZEL Dİ.