- 791 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Menekşeler Sessiz Açar
Seni beklerken elimdeki ekmeği suya düşürüyorum
Seni beklerken sıcak namluların ağızlarını öpüyorum.
Yüreğimdeki sıcak buğu, kavgamın kutsanmış toprağısın
Çünkü sevdanı göğe, denizlere ve toprağa mayaladım ben
Bulut bulut, al yalaz bir sevda büyürken içimde, baharlar zıpkın çiçekler gibi patlıyorlar yüreğimde. Gündüzleri sevda, geceleri aşk peşinde koşan bir deli tayım ben şimdi de. Kimi, yarasalar yüreğime geriyorlar kanatlarını, kimi dehşet bir kızıl ikindi göğsümü deliyor. Göğsümde tatlı bir ağrı, dilimde nefis bir şarkı; ‘sen olmadan neye yarar bu hayat’ şarkısını dillendiriyor. Kimi anlarda, dilimdeki ağılar kanı, sütü ve irini boşaltsa da ben oyuk oyuk bir yerkürede sana çıkacak bir yol arıyorum.
Tüm duvarlarımda gözlerin, hücrelerimde ellerin ve göğsümde ince sızın var şimdi. Çocukluğumda kalan geniş bahçelerden derlediğim bir demet menekşe kokusunca esiyor zaman. Bir fındık gölgeliğinde açan, açtıkça sessiz çığlıklar atan menekşeleri sunuyorum elleri nasırlı, saçları kınalı anama. Yüreğindeki vefa, gözlerindeki şifa ile geçti çocukluğum. Bir fırtına tepesine bağdaş kurup o mor menekşelerin ayin sözcüklerini fısıldıyorum şimdi meleklerin şehrindeki yüce sevdama.
Seninle birlikteyken rüzgâr vuruyordu yüzümüze. Dayanılmaz, anlatılamaz bir manzaranın kollarında baş başaydık. Ellerimiz birbirini arıyordu inadına. Seninle uzak denizleri seyrederken biz, gözlerimiz manzaraya bile bakmıyordu. Çünkü deniz gözlerinde, dalgalar saçlarındaydı. Dudakların toroslar gibi doğurgan, vücudun yurdum gibi bakirdi. Aynı kadehten içimize boşalan bir içki gibi, aynı sigaradan yükselen dumanlardan fallar açıyorduk birlikte. Yüksek rakımda yudumlanan bir kadeh rakıydık birlikte seninle ikimiz. Ruhumdaki sarhoşluk senin eserin, senin bu gözler, senin bu eller neylersin.
Uzun bir havadır dilimdeki, vazgeçemediğim bir mısra. Vur davula tokmağını sevdam, çalsın zurnalar. Şu karşıdan görünen benim halayım. Bir beyaz kısrak ol, çiğne toynaklarınla yüreğimi. Ezilsin acılarım, bitsin özlemim, dağlar inlesin. Sensizliğimin tüm sözcükleri şimdi dilimden düşsün. Anadolu’m ol, yurdum ol, sevdam ol haydi, menekşelerle, kardelenlerle donat şu yorgun gönlümü.
Sen ki, alnımın yazgısı, yanağımın ışıklı tarafısın. Öpüşlerinin ay duruşlu, yakamoz ışıltılarında karanlığa yapışan bir namlu gibi seni beklerim. Sürülürüm hücrelere, gün ışıyıncaya kadar susarım. Sensiz yılan oymağında yaşar, çekilmez yalnızlıklara tutunurum. Seni bulunca, sesini duyunca öperim namluların sıcak ağızlarından, öperim gövdemi parçalayan çakal sürülerinin dişlerinden. Ağustoslarım derelere dökülür, kurdun, kuşun ovalarında sensizliğin izini sürerim.
Seni beklerken kaşık kaşık çevirip ayı, çay niyetine içiriyorum sensizliği. Seni beklerken uykum kaçıyor, bir nikotin doluyorum parmaklarıma. Tütüne banıp gözlerini, seni içiyorum. Seni beklerken, sayı saymayı unutup, içimdeki sen’e soruyorum. Yıldız yıldız saçlarını, bir dolunay’a bakışlarını yükleyip seni istiyorum. Seni beklerken bir film çevriliyor eski bir alaturkada. Dilimde bir Amerikan aşk müziği. Filmin tam orta yerinde bir çekirdek satıcısı ve bir öpüşmenin gizli seyrinde seni istiyorum.
Seni beklerken sevda bakışlım, elimdeki ekmeği suya düşürüyorum, kuşlara ufalamak için. Bir yıldız kayıyor ben kuşları doyururken. Seni beklerken bir dilek, seni beklerken bir öfkeli duruş oluyorum. Ormanları, ağaçları ve kuşları düşünüyorum seni beklerken. Hesaba katmadığım tüm gerçekleri, ayrıntıları, yaşamın kimyası, fiziği ve matematiğine boş verip, seni ne çok sevdiğimi düşünüyorum.
Sesine sesimi katmışsın çünkü sen. Gözlerime örttüğün peçelerden, yüreğime attığın pençelerden açılır menekşelerim düşlerden. Kara belenmiş bir kardelen, yürekten kan süzülen bir damar olurum seni sevince ben. Ucuz şarkıların bestelendiği bu hayat sahnesinde her şeyin bin bir yalana sarılıp uyuduğu çağları geçtim seninle ben. Çünkü ekmeğimsin sen. Yüreğimdeki sıcak buğusun. Sen kavgamın kutsanmış toprağısın. Bakışların onca güneş, bekleyişlerin birbiri ardına havaya, suya ve toprağa düşen cemre, çocuk gönlümü ninnilerle sallayan bir tahta beşik, dağlarımda esrarlı bir bulutsun sen.
Sal içinin acılarını, sancılarını ve ağılarını benden yana. Benim yüreğim yüreğine konulmuştur ve çığlıklarım nice engereği susturur. Senin sevdanı göğe, denizlere ve toprağa mayaladım ben. Güneşine yüzümü, toprağına yüreğimi, sularına dümenimi kırmışım ve senin ülkene gelmeye and içmişim. Sen ağrılarını emdiğim, ağrılarımı emdirdiğimsin. Öksüz diline çağrı, sevdana tanık, kutsal aşkına bir demet menekşeyle yürüyorum şimdi ben.