- 839 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
Geçmişe Ne Dedikleri Kimin Umrunda
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Merhabalar ve Hoşgeldinizler.
Bütün cümlelerinizin öznesi niçin birinci tekil şahıs; merak ediyoruzlar.. Vay efendim öteki zamirlerin başı kel miler.. Güzel Türkçemin veritabanını oluşturan öğelerin arasına çomak sokmalar.. Benim zavallı, mütevazi sükunlarım..
Eskiden, saçını tepeden şelale yapacak kadar küçükken, balkondan sokağımızı izlerdim. Kardeşsiz ve arkadaşsızdım; üstelik dördüncü katta oturduğumuz için babam bana bisiklet almıyordu. Bilmiyorum, bunun referans noktasının ne olduğunu hakikaten bilmiyorum; sınıf birincisi olmaya söz verdiğim bütün yıllarda ben bununla yetinmeyip okulun da zirvesine oturdum ama bu babamın bisikletsizliğime uydurduğu kılıfı hiç değiştirmedi; zaten daha alt katlarda bir eve taşındığımızda da cadde üzerinde oturuyorduk. Bilmelisiniz, cadde üzerinde oturan çocukların bisiklet sürmeleri tehlikedir.
Dördüncü kattaki balkonumuzdan sokağımızı ve başkalarına söz ederken ’arkadaşım’ diye nitelendirdiğim benden yaşça büyük diğer çocukları izlerdim. Bazen sokağın başından bir kamyon geçerdi, içimdeki iyilik ve kötülük prensesleri bir iddiaya tutuşurlardı kamyonun hangi yöne gideceğine dair; ve hep iyi olan kazanırdı. O kadar temiz kalpli bir çocuk olduğuma inanırdım ki kendimi ifade ederken hiç sözcük sıkıntısı çekmezdim bugünkü gibi. Tam 6 yaşındayken, okula bile gitmiyordum düşünün, mahallenin en güzel bisiklet süren oğlanına ki sadece onun 18 vites bisikleti vardı, ona aşık olduğumu itiraf ettim. O da bana ters bakışlar fırlattı; korktum. Çünkü o 15 yaşındaydı ve muhakkak sevgiye dair benden daha çok şey biliyordu (!). O günden sonra birini sevmenin, hele ki bunu ona söylemenin, daha da kötüsü ondan önce kız kardeşine söyleme gafletinde bulunmanın çok kötü bir şey olduğuna karar verdim. Ama yıllar benim çocuk yanlarımdan belki de sadece bunu eksiltmedi. Saçları ağarmış bir kadın olduğumda bile, saçlarımın 15imde ağardığını itiraf etmeliyim, ve daha da yaşlandığımda da sevgimi içimde tutamama hasletim hiç değişmedi.
Sevginin kötü bir şey olmadığını Dulcinea’nın peşine düşen bir şövalyeden öğrendim. Sonraları o şövalyeden aklımda pek bir şey kalmadı; bir berber tasını başına taç yaptığımdan ve yel değirmenleri ile ilişkisinden başka. İlkokul ikideyken bir okul dönüşü sınıf arkadaşıma "belki bir gün işine yarar, şövalyelere yardım eden insanlara seyis denir" dedim. O da bana boş boş baktı; ama karşı çıkacak yahut sırıtacak kadar bile cesaret bulamadı. Çünkü bunu çok bilgin bir tavırla dile getirmiştim. Bir kısım yaşıtları Cin Ali’nin maceralarını okurken, bir kısmı hala dayısına saz çaldırıp Zafer’e türkü söyletirken, bizim dördüncü kattaki evimizde bir çocuk Don Kişot okuyordu. Babama ait kitaplar okumak alışanlık halini aldığında bunu televizyonsuzluğumuza bağladım. Televizyonda bazı yeni kanallardan bahsederken diğerleri ben öylece bakardım. Power Rangers diye bir şey vardı; bunu bilirdim fakat ne iş yaptıkları hakkında bir fikrim yoktu. Ben de kendime yeni maceralar bulurdum. Eve gelen dergileri karıştırırdım, Susurluk vardı, kötüydü. Abdullah Çatlı diye bir adam suratı çizgili çizgili bir halde Aksiyon adlı dergiye kapak olurdu. Bütün bunları ilgiyle takip ederdim. Ne işe yaradıklarını bilmiyordum ama başka çocukların hiç bilmediği şeyleri krcalamak hoşuma gidiyordu. Hep okudum; ve hoşuma giden herşeyi yanımdakilerle paylaşmaya çalıştım. Küçükken, bundan hoşlanmasalar bile, dinleyip bazen de merakla soru sorarlardı. Büyüdükçe bende bu da değişmedi. Yine okudum; ve hoşuma gidenleri paylaşmak istedim. Ama o çocuklar yetişkin olmuşlardı benden önce. 6 yaşında ona aşık olduğumu itiraf ettiğim Hüseyin gibi alayla bakmayı öğrenmişlerdi. Onlara bu kayıtsızlığı yerleştiren şeyden nefret ettim.
İlk kez Farya öldüğünde gözyaşı döktüm bir romanda. Bu yüzden Monte Kristo benim ’en’im oldu. 13 yaşlarında olmalıydım. Farya ölürken annem sofrayı hazırlamıştı ve yemeğe çağırıyordu giderek sinirlenen bir sesle. Ona yaşlı bir adam için ağladığımı itiraf ettim; gülümsedi. Sonra çok uzun bir süre bir roman karakteri için ağlamadım. Hayat büyüyen çocuklar için çok yorucu devam etti. Sonra bir sabah uyandığımızda yetişkin bireyler olduğumuzu gördük. Bu bizi o kadar gururlandırdı, o kadar gururlandırdı ki, beceriksiz devinimler sergiledik. Otobüste kendi biletini atmak gibisi yoktu. Sinirlenmeyi ve bunun karşılığında karşımızdakinin canını acıtmasını öğrendik. İsyan etmeyi, yükselen sesimizi, genişleyen özgürlüklerimizi çok sevdik. Ama bir yanımızı hiç unutmadık. Herkes geçmişinden bir parça taşıdı. Biraz daha yetiştiğimizde bunları avcumuza alıp mağrur gözlerle başkalarına sunduk; bakın, çocuk yanlarım. Sonra geçmişe dönüş başladı. ’Çocuk yanlar’ı çok olanlar en fazla sempatiyi kazandı. Ne kadar köfte o kadar ekmek, ya da tam tersi, bir söylemle çocuk olmanın güzelliklerini büyüdükçe daha çok sevdik.
Bugün en çocuk kalan yanım, ağlamalarımla söyleştim.
Ama ağzından annesinin meme ucu yiten bir çocuk gibi değil.
Gururlu ve başı dik koca yürekli bir çocuk gibi. O an ne anılar, ne acılar ne yitişler canlandı; ama ben durmadan ağladım. Gözümü sildikten sonra, bir yetişkin gibi kendimle dalga geçtim, çocuk kalan yanımı hem çok sevdim, hem de alay ettim.
YORUMLAR
dönüp bakınca geçmişe kaç bahçeden geçtiğini, kaç yolu hatıladığını, kaç kitaba bakarak gülümsediğini, kaç eski yüzü kaybettiğini ya da kaç dikene dokunduğunu bilmek önemli.. yaşadıklarımız şimdimizin ilk adımları,
bu yüzden;
yaşadıklarımızdan olmayacak pişmanlıklarımız, yaşayamadıklarımızdan olacak..
..
çocuk kalan yanının kıymetini iyi bil..
.)
kutlarım. çok hoştu..
yazınız beni geçmişe götürdü..hiç bisikleti olmamış beni
ve yazınızı tarif edecek cümle bulamadım..sizi kutluyorum
saygılarımla
akıcı ve güzel türkçe,
geçişler de güzel.
belli bu kız okuya okuya yazmayı öğrenmiş.
kendinden bahsetmiş. öyleya insan en iyi kendini bilir (bazen de hiç bilemez). merkezden başlayarak çevreye açılır, bizleri de yazar günün birinde.
kendinden bahsetmemiş,
o kadar basit değil.
hayatın çok önemli yanlarından bazılarını sorgulamış.
senteze de varmış.
nedeni
nasılı ve sonucu ,
yaraya merhem bile önermiş.
kutluyorum
saygılar
i.durmuş
Kocaman bi 10 benden.. Eskileri ve gelecek yeniler için günü gününe yakalamışken seni, eksik etmeyeyim puanımı..
Seviyorum seni okumayı.. Bunun altında yatan bazı sebepler var, farkındayım bunun.. Nefesimi tutarak okudum.. Birbirinden uzak gibi görünen konuların; aslında beni nereleri götüreceğini tahmin etmek yerine, nefesimi tutarak ona bıraktım..
Çocuk yanlarımız..
Bisiklet için de üzüldüm.. Çünkü sabah 7 der geceye kadar artık bizimkilerden fırça yemeye başlayana kadar sürerdim.. Tutkudur bisiklet ve paten..
"O günden sonra birini sevmenin ..... çok kötü bir şey olduğuna karar verdim."
Sevgi sözcüklerini sevdiklerinden saklamaman dileğiyle..
Yüreğine sağlık..
ben bu sümüklüyü tanıyorum sanki :)
birincisi yazının girişi fena çarptı o cümleyi nasıl kurdun ? zaten algıda sorun yaşıyorum bu sıra beynim fena dolu ...anlayacagın sendrom yaşıyorum...
ikincisi dördüncü katta oturmak bisiklet alınmaması için bir neden değil seni fena kandırmışlar...
sıralamadan vazgeçtim üçe gelince...15 yaşında ki çocuğa ilanı aşkta cesaret ister hani gerçi sen vites sayısına aşıktın çocuğa değil...(şiir gibi bisiklet sürmesi kimin umrunda )
yahu seni okumayı seviyorum (bu seni sevmediğim anlamına gelmiyor ) neyse kardeşcağızım ne diyordum ...seni okumayı seviyorum evet ve diyorum ki birgün kitap olacak bunlar valla bak..
Sevinç Erbulak varya hani şu meşhur Derya kuzusu yada baba evinde ki Bilge neyse hatırlamazsan yaz google amcaya söyler...işte hatun kişinin kitabı var "gözünü kırpma düşerim" o kitapta anlatılanlara benziyor sende kitap çıkarırsın işte eminim buna...
neyse uzadı bu uykum var sigara içecem daha sana helalınden 8 puan...
mor tarafından 2/20/2009 2:05:16 AM zamanında düzenlenmiştir.