- 791 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ESKİ DOSTLAR... (Öykülerim)
Cemil; bir işyerinde çalışıyor, evrak kayıt, ön muhasebe işleri yapıyordu. Bir çeşit, özel memurluktu bu iş. Günün birinde, çalıştığı işyerinin telefonu, birkaç kez çaldı. Telefonu açıp işyerinin, adını ve kendini tanıttı. Konuştuğu telefonun karşı ucundaki kişi, onu arıyordu. Arayan kişide kendini tanıttı. Kulaklarına biran inanamadı... Heyecanlandı. Gözleri dolu dolu oldu. Sesi çatallaşıp, titremeye başladı. Uzun seneler görüşmediği okul ve mahalle arkadaşıydı, bu arayan.. Telefonun karşı ucundaki kişinin sesinden, onunda çok heyecanlı olduğu anlaşılıyordu. Karşı uçtaki ses :
----- Nasılsın dostum..? Ne mutlu ki, sesini duyabildim, diyordu. Cemil Yazarcan adlı kişi, arkadaşının bu sıcak sözlerine, daha da duygulanmış, dolu dolu olan gözlerinde, iki damla yaş, belirgin hale gelmiş, göz çukurları yaşlarla dolmuş, titreyen sesiyle, zar zor cevap verebiliyordu. Çünkü, boğazına bir şey gelip takılmıştı. Cemil :
----- Teşekkür ederim, sağol dostum. Aradığına çok sevindim. Neredesin, nereden arıyorsun..? Beni nasıl bulabildin.? diyebildi.
Telefonun öbür ucundaki kişi, Üniversitede öğretim görevlisi olan arkadaşı, İsmail`di. Arkadaşları arasında, muhaciroğlu İsmail lakabıyla tanınıyordu.. Cemil arkadaşına, sorusunu yineledi :
----- Telefonumu nasıl buldun..? Uzun yıllar geçti aradan. İkimizde de, telefon ve adreslerimiz yoktu. Merak ettim, dedi. İsmail :
----- Belediyeden ev telefonunu bulduk. Çalıştığın yeride oradan öğrendim. Kentteyim.. Biraderin mühendislik bürosundayım, diye cevapladı. Cemil :
----- Çok sevindirdin beni.. Yıllar geçti aradan. Seni, hele sesini çok özledim.. Aniden, telefonda sesini duyunca, nasıl heyecanlandım, bilemezsin...Ne iyi ettin de aradın..dedi. İsmail :
----- Bende seni çok özledim. Nasılsın..? Evdekiler nasıl..? Neler yapıyorsun..? Yine, yazı yazıyor musun..? diye sordu.Cemil:
----- Özlemimiz karşılıklı.. Hepimiz iyiyiz, teşekkür ederim. Dünya hali işte, biliyorsun... Çalışmaya devam. Zaman zaman, yazılarıma da devam ediyorum..dedi. İsmail :
----- Seni, nasıl bulabilirim..? Tam adresin nasıl..? Seni görmeliyim. Özlemim başka türlü bitmez, dedi. Cemil, aynı heyecanla :
----- Ben gelip alayım seni.. dedi. İsmail :
----- Gerek yok.. Adresi tarif etmen yeter. Gelirim..diye itiraz etti. Cemil :
----- Bulabilir misin..? diye sordu. İsmail :
----- Elbette bulurum. Bende, bu kentin çocuğu değil miyim..? Merak etme, diyerek cevapladı. Cemil, telefonda işyerini özetle açıklayıp, tarif etti. Telefonlar kapandı. Heyecan doruktaydı. Cemil`in göz pınarlarında biriken o yaşlar, sessizce, iki damla olarak süzüldü.. Bu yaşlar, yılların araya soktuğu hasretten sonra buluşacak olmanın, sevinç yaşlarıydı.. Çok duygulanmıştı. Sabırsızlıkla, arkadaşını beklemeye başladı..
BULUŞMA....
Aradan yarım saat geçmişti ki, İsmail, Cemil`in işyeri bürosunun kapısında belirdi.. Yerinden fırlayan Cemil, arkadaşını kapıda karşıladı. Önce, sıkı bir tokalaşma oldu. Sonra iki dost, özlemle birbirlerinin boynuna sarılıp kucaklaştılar. Bir daha, bir daha kucaklaştılar. Bir daha, bir daha kucaklaştılar. Özlemleri kanmak bilmiyor, yıllara dayalı hasretleri onların ayrılmalarını engelliyordu. Barkaç dakikalık kucaklaşmadan sonra iki eski dost, karşılıklı sohbete başladılar. Muhaciroğlu İsmail`in yanında yanında getirdiği onsekiz-yirmi yaşlarında görünen genç oğlu, bu katıksız dostluk, bu yüce sevgi karşısında şaşırmış, ağzı açık kalmış, onları izliyordu.
Babasının zaman zaman söz ettiği bu eski dostlar öyküsüne belki, inanmayan, bir masal gibi gelen dostluk hikayelerindeki bu kahramanlarından birini izliyordu şimdi.. Canlı örneği ile karşısında duruyor, konuşuyor, hareket ediyordu.. Şimdilerde az rastlanan bu dostlukların bir masal, bir hikaye olmadığına, kendi gözleriyle tanık oluyordu. Ayva tüyündeki, yeni terlemeye başlamış, bıyık ve sakal dipleriyle, babasının o yaşlardaki gençliğine benzeyen, belki bu genç yaşında, bugüne dek böylesine candan dostluklara, sevgiye tanık olmamıştı. Belkide ilk kez, bir gerçek dostluk tablosunu izliyor, o güzel ortamı yaşayıp, o sıcak havasını hissediyordu. Görüyordu...
Cemil, o gözlemci bakışlarını bu sefer çocukluk arkadaşı, sınıf arkadaşı, Muhaciroğlu İsmail`in üzerinde yoğunlaştırdı. Sanki; ayrı geçen, onca uzun yılların izlerini, arkadaşının üzerinde yakalamak, yaşamak istiyordu. Evet, kendinde hissedip aynada seyrettiği değişikliklerin izleri, İsmail`de de görülüyordu. Onunda saçları iyice aklaşarak, kırlarla dolmuştu. Alnı açılmaya başlamış, çok saçtan, yok saça doğru yol almaya başlamıştı. Her zaman o gülen gözlerinin, biraz daha göz çukurlarının derinliğine düştüğünü, göz kapaklarının etrafında beliren kırık çizgi ve kırışıklar, uzun yıllardan arta kalan gençlik kalıntılarını anımsatıyordu. “ Yaşam ne denli zor, yıllar ne acımasız “ diye düşündü o an.. Gerçekten yıllar İsmail içinde acımasız mıydı..? Bunu detayıyla bilmiyordu. Fakat, yüzünde bıraktığı izlerden, bu acımasızlığın kokusunu alır gibi oluyordu. Cemil, bu düşünceler arasında, hem içinde olduğu anı yaşıyor, hemde çok eski yılları , okul ve gençlik yıllarına giderek, o yıllarda bırakılmış olan eski dostlarını, bir an anımsıyor, anılarını yeniden düşünüyordu. Bu nostalji gezisi fazla uzun sürmedi. İsmail`in tatlı, yumuşak , sevgi ve özlem dolu sesiyle kendisine geldi. İsmail :
----- Hey gidi koca şair... Konuşsana, ne susuyorsun..? Çocukların nasıl..? Ne yapıyorlar..? Biraz kendinden bahset.. Sen, ne alemlerdesin..? Görmeyeli neler yapıyorsun..? Yine yazmaya devam mı..? dedi.
Bir rüyadan uyanır gibi kendine gelen Cemil, biraz boğuk, oldukça titrek bir sesle dostunun sorularını cevaplamaya çalışırke, sesindeki anormalliği gizlemeye çaba harcıyor, heyacanını belli etmemeye çalışıyordu.Bunu tam olarak başaramıyorsada, büyük çabası seziliyordu :
----- Kolay mı bunca yılın özlemi? Seni, hiç beklemediğim bir anda karşımda buluyorum. Heyecandan kalbim duracak.. Sevincimden boğazım tıkanıyor, sende karşıma geçmiş, konuşsana diyorsun.Dur hele biraz, zaman tanı.. Kendime geleyim. Sakinleşeyim diye, cevap verdi.
İsmail :
----- Sahimi söylüyorsun ? Çok teşekkür ederim.. Zaten ondan şüphem yok. Ayni düşünceleri, aynı heyecanı bende yaşıyorum. Gerçekten, çok uzun zaman oldu görüşmeyeli. Haklısın... İnan ki, gönlüm hep sizlerle, dostlarımla beraberdi.Bizim İzzet`ten ne haber ? Görüyor musun, görüşüyor musunuz ? diye sorunca , Cemil :
----- Dur bir dakika, izin ver. İzzet`i arayayım. O da, çok sevinecek.. Şu saatte evde olması lazım,dedi. Hemen telefona uzandı. İsmail :
----- Konuşsak iyi olur ama, istersen rahatsız etme. Daha sonra da ğörüşebiliriz. Nasıl olsa, birkaç gün daha buradayım, dedi.Cemil, telefonun tuşlarına basarken :
----- Aramazsak darılır. Niye rahatsız olsun.. Evdeyse gelir bile, dedi . Telefonun sıralanan numaralarının ardından karşı tarafın telefonu, çalmaya başladı.Az sonrs, kalın ve tok bir ses, telefon ahizesini doldurdu. İzzet :
----- Alo, ben İzzet ?
----- Merhaba dostum, ben Cemil. Nasılsın ? İzzet :
----- Sağol dostum. Biliyorsun, akşam vakti yaklaştı. Hanım çalışıyor. Bende evde, aşçılık yapıyorum.Akşama, yemek hazırlıyorum, dedi. Cemil :
----- Sana bir süprizim var. Bak, yanımda kim bulunuyor...Sana veriyorum.Cemil, bu sözlerden sonrası telefonu, İsmail`e uzattı. İsmail :
----- Merhaba gözüm.. Nasısın ?dedi.Telefonda buluşan iki dost, ayrı geçen yılların özlemini, azda olsa giderdiler. Konuşma sonunda Cemil, tekrar telefonu İsmail`den aldı. Telefonun öbür ucundaki arkadaşı İzzet`e :
----- Gelebilir misin diye, sordu ?
İzzet`se, zmznın dar olduğunu, az sonra eşinin işten yorgun olarak geleceğini, daha sonra görüşebileceklerini söyledi. Sürpriz konuşma içinde teşekkür ederek, memnuniyetini dile getirdi. Telefonlar, karşılıklı kapandı.. Bu kısacık ziyaret, üç eski dostu, yıllar sonra karşı karşıya getirmiş, özlem gidermelerini sağlamıştı. Bir arada olan iki dost, İsmail ile Cemil bir süre daha sohbetten sonra vedalaşıp ayrıldılar.Zaman, ne kadar da çabuk geçiyordu. Cemil, işyeri çıkış kapısına kadar uğurladığı, arkadaşının ardından bakıp kalmış, ayrılan dostu İsmail ise sokağın köşesinden dönünceye kadar sık sık, geriye dönüp el sallamayı unutmamıştı. Otuzbeş yıla varan arkadaşlıkları, hala aynı tazeliği ile devam ediyordu. İsmail, Nazilli yatılı Öğretmen Lisesi`ni bitirdikten sonra, öğretmen olarak, yurdun dört bir köşesinde görev yapmıştı. Yüksek öğrenim ve Lisans tamamlama eğitiminden sonra da Bursa Uludağ Üniversitesi`nde müzik dalında, öğretim görevine devam etmişti.. Şimdi, yine aynı öğretim kurumunda , yanılmıyorsam dekan olarak, görevine devam ediyordu.. Oğlu da, Hacettepe Tıp Fakültesini kazanmıştı.Doğaldı, oğlunun başarısı.. Ana, babası öğretmen olan ve iyi bir çevrede, yeterli şartlar içinde yetişen bir çocuk, elbette başarılı olacak, üst düzey, kaliteli okullara gidebilecekti.. Bu, kıskançlık değildi. Bu düşünce, gerçeğin ta kendisiydi.Oysa, her çocuğun, o şansı da yoktu.. Ama insanlar, yazgısını yaşarlardı...
Suat TUTAK
ESKİ DOSTLAR... (Öykülerim) Yazısına Yorum Yap
"ESKİ DOSTLAR... (Öykülerim)" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.