Safiye’ye Mektuplar -39 / ' Şeytan ayak bileğimde asılı duruyor, neden ?'
’hocam çok istiyorum ibadetimi eksiksiz yapmayı ama beceremiyorum işte. Bir dua, bir tespih var mıdır hocam, ibadetlerimi eksiksiz yapmama vesile olacak. Dua ediyorum, namazdan ayırma beni diyorum ama şeytan çörekleniyor işte üzerime. Ezanı duyunca utanıyorum şeytana uyduğum için.’
Kolumdaki Damga Silindi.
Yaramdan Öp Beni.
Korkarım ben yüzleşmekten
Kendimden , geçmişten.
Başım düşer kucağıma,
utanç eklenince buna
Kızarır yüzüm kahırla.
Kula değil bu ezinti
Yaradan affetsin beni
Kimlere yara açmışım?
Attığım kesileri bu ellerle mi yapmışım?
Katil değil benim adım
Hırsız hiç değil lakabım
Zararım kendime
Bedenim benim gözetimimde
Mahşere dek ellerimde
Hesabını nasıl veririm size
Dedim ya benim diye.
Tanı beni, gez her yerimi
İşle hücrelerime, beynime.
Ama sorma geçmişimi
Duymak mutlu etmez seni
Kalamazsın yanımda
Miden bulanmaz sanma
Vallahi arzuladığım değildi
Sağlıksız ruh halimin eseriydi
Bedenimden önce yüreğime bak
İstediğin dünya orada
Geçmişe inat.
Bakıpta geçmişe
Değerlendirme ahlaksız diye
Ben ister miydim sence
İlk dokunuş, ilk gece
Nerde?
Yüküm çok ağır kendime
Sorupta bükme belimi iyice
Sadakatsiz değilim
Güven dersen sonuna kadar seninleyim
Annen gibi inan
Ben de temiz biriyim.
Unut bu dakikadan öncesini
Sana zarar vermez ellerimin kiri
Pişmanlığım azabım yetti
Yüzüme bakıpta kınama beni
Kolumdaki damga silindi.
Ait olmak amacım
Bİr tek adama yakarışım
Hadi kaldır başımı göğe
Ayaklarımı gizle
Cesaretin nerede?
Yara bere içinde kaldım
Biraz iyileştim, sardım.
Evim neresi aradım
Doğduğun yer olsun yaşadığım.
Götür beni.
İşte karşındayım.
Halim bu anlattığım.
Der misin; açık yaran olsun,
Yarandan öpeyim seni
Der misin; günahın sevabım olsun,
Gel götüreyim seni.
Tarih:16 Ocak 2009 Cuma 14:59:58
Merhaba
Hayırlı cumalar hocam. Nasılsınız?
Ellerinizden öpüyorum.
Hocam çok büyük bir bunalımdayım. Neden derseniz; namazlarımı aksatıyorum. Neden olmuyor, neden tam manasıyla devamını getiremiyorum, ibadetlerimin. Kahrolası şeytan neden hala ayak bileğimde asılı duruyor?
Hocam çok istiyorum ibadetimi eksiksiz yapmayı ama beceremiyorum işte. Bir dua bir tespih var mıdır hocam, ibadetlerimi eksiksiz yapmama vesile olacak. Dua ediyorum, namazdan ayırma beni diyorum ama şeytan çörekleniyor işte üzerime. Ezanı duyunca utanıyorum şeytana uyduğum için.
Dün akşam sevdiğim genç ile tartıştık hocam. Aslında çok basit küçük birşey ama hala kırgınız galiba. Beni günde neredeyse on kere arayan adam, bugün hiç aramadı. Sabah namazına kaldırdı yine ancak bir daha aramadı. Onun için ruhum sıkılıyor. Rabbim korusun beni. Çünkü bu genci kaybedersem ve beraberinde umutlarımı, çok büyük bir ruhsal çöküntü yaşayacağımı biliyorum. Öylesine hassaslaşmış ki sinir sistemim; onun aramaması bile beni üzmeye, ağlatmaya, ruhumu sıkmaya yetiyor. Onu kaybetmek istemiyorum.
Hocam verdiğiniz tespihi bitirdim. Eğer bana faydası olacak başka dualar ayetler varsa, onları istiyorum sizden.
Duanızı eksik etmeyin benden, hocam. Bulduğum bu mutluluğu kaybetmeyeyim. çok korkuyorum. Bir daha yıkılmak ve sonrasında toparlanmak... Ne gücüm var, ne halim ne umudum. ben yıkılırsam bir daha toparlanamam. Bu benim gibi birisi için çok zor inanın.
Sevgili safiye,
Bu sefer seninle biraz uzun görüşelim mi? Yaptığımız mücadeleyi, şu anda geldiğimiz yeri, düşmanımızın kimliği ve gücünü, mücadelenin çetinliğini, sürekliliğini ve umulur ki varacağımız hedefte bizi bekleyen mutluluğu ve ümit ettiğimiz, inandığımız cenneti anlatalım mı?
İnsan gerçekten kutsal bir varlıktır. İlahiyetin yeryüzündeki tezahürüdür. İnsana bakış açımız, Allah’ın halifesi olduğuna inanmak şeklindedir. Kur’an ve sünnet bize bunu telkin ediyor, inanmak üzere emrediyor. Ancak, Allah isminden anladığımız algılar kişiden kişiye değişmekte, bazıları Allah’ı gökyüzünde bir yerlere yerleştirmekte, dilediğinde hatırlayıp medet beklediğimiz, dilediğimizde unutup yok saydığımız sanki bize göre, nefsimizin kavradıklarıyla sınırlı bir ilah olarak görüyor… Bazıları ise güzellikleri Allah’a atfediyor da, olumsuzlukları şeytana, nefsine hamlediyor. Sanki Allah’la mücadele ederek bazı işleri Allah’ın dilediğinin aksine yönetip yönlendirecek gücü olan, hâşâ bir ikincil tanrı varmış gibi düşünüyor, inanıyor ve şeytana yenildim, nefsime yenildim gibi işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
Allah iyiliklerin de kötülüklerinde yegâne yaratıcısıdır. Öncelikle bunu bilmeli, algılamalı, inanmalıyız.
‘’La ilahe illallahü.
Vahte hü la şerike leh
Lehül mülkü velehül hamdü
Ve hüve ala külli şey’ün kadir.’’
Bu dua her namazdan ve büyük duadan sonra okunan bir tespihtir. Anlamı;
< Allahtan başka ilah yoktur,
O tektir.
Ortağı, hükümranlığını paylaştığı bir güç hiç kimsede ve hiçbir şeyde yoktur.
Mülk yani bütün varlık ve yokluk onundur.
Hamd ona mahsustur.
Yani övülmek ve övmek ona mahsustur.
Ve o herşeye kaadirdir,> demektir.
Efendimiz bu tespihten daha üstün bir tespihle Allah’ı zikredemezsiniz. Bunun bir üstünü bir fazla söylenmesindedir, buyuruyor.
Dualar semaya melekût âleme yol alırken, bu ibare yüzünden, hiçbir süfli varlık yapılan duaya fitne kırıştıramaz, yerine seri olarak ulaşmasını engelleyemez.
SANA SENDEN YAKIN
Sanıyor ki göklerde bir tanrı var.
Her haliyle onun nefsine uyar.
O unutunca tanrı da unutur.
Yalnız onun istediğini duyar.
Maalesef iş öyle değil can cazım.
Bir an önce Hakk’ı öğrenmen lazım.
Ezeldir, Ebeddir, Haydır yaratan;
Her var da o var, hem Aliyyül Azim
Her zaman her yerde edebi takın.
An bile olsa, olma gafil, sakın.
Hakk bizden uzakta sanma, çünkü O.
Sana şah damarından daha yakın.
Ilgın -1994
Âlemler ulvi ve süfli olarak ikiye ayrılır. Biri her şeyi ayakta, varlıkta sürekli kılmak için mücadele eden Cemal sıfatına mensup varlıklar; diğeri her şeyi yok etmek üzere programlanmış süfli, Celal sıfatına mensup varlıklar. Bu var ve yok etme sürekli olmakla beraber, olması gerekenler, belirlenmiş bir ölçü ve zamana bağlanmış. Biz buna ezeli takdir diyoruz. Suya var etme, ateşe yok etme kabiliyet verilmiş. Bu zıt kuvvetlerin varlıklarını da birbirine bağlamış, mahkûm etmiş. Hatta bazı varlığın, var olabilmesini bunların belli oranlarda ortaklıklarına, karma bir oluşuma bağlamış. Vücudumuzda hem ateş, hem toprak, hem su, hem havayı harç etmiş. Biri diğerini yok etmek istese, kendisi de yok olacak şekilde programlanmış.
Kadını erkeğe, erkeği kadına mahkûm ettiği gibi. Aslında ikisi birbirine taban tabana zıt, düşman varlıklardır. Ancak mıknatısın zıt kutupları gibi birbirine teskin olmak için muhtaç ve çekici yaratılmıştır. Hem birbiri için dayanılmaz cazibe, hem de varlıklarını yok edecek düşmanlık bir arada.
O nedenle aşk, kavuşuncaya kadar, kavuşma arzusunun, ihtiyaç giderme isteğinin dayanılmaz cazibesiyle, macera ve zevk yaşatırken, kavuşma ve doyum, karşıdakinin keşfedilip sandığımız gibi olmayan, yararlarının yanında zararlarının da olduğunu fark ettiğimiz, kendimizi tükenmeye mahkûm bırakan kaçınılmaz kaderdir. Aşkın ulvisi yani yaradana yöneleni, nefsimizi Allah’ta yok eder. Ona fenafillâh denir. Kuluna karşı olanı da kulda yok eder. Kendimizden tavizler vererek sevgiliye göre yaşamayı seçeriz. Bazen nefis bunu kendisinin felaketi olarak görür, çatışmalarla aşkını öldürüp ayrılır. Olup biteni yanlış kişiyi seçtiğini düşünerek karşıdakine yükler. Sonra yeniden âşık olur, yeniden savaşır. Derken teslim olacak noktaya kadar acılar çeker, içten içe ölür…
Aşkın makbul olanı kavuştuğu ilk kişide eşite yakın ortaklığı muhabbete dönüştürmektir. Karşımızdakinin eksikliklerini, kendimizdeki yetersizliklerle dengeleyecek duygudaşlık yapar, bazı beklentilerin geleceğe bırakılması gerektiğini, bazı arzuların başka türlü hobilerle giderilebileceğini, bazılarının ise Ahirette cennette gerçekleşebileceğini kabullenen nefisler, bu âlemi en az zararla, bazılarına göre daha mutlu yaşayabilirler.
Nefislerimiz, ölünceye kadar mücadele edeceğimiz, bütünle uyuma zorlayacağımız, düşmanımızdır. Bütüne ait ruhla, bütünün parçası durumundaki nefsimiz evrensel gerçekler karşısında sürekli mücadele edeceğimiz hasmımızdır. Hem de yetmiş iki şeytan gücündedir. Şeytan ise bahsettiğimiz iki güç arasında meleki hızla sürekli gelgitleri olan, varlığın ayakta kalmasına melekler kadar katkıda bulunan, o yüzden kıyamete kadar mühlet verilmiş yine ilahi bir güçtür. Ne melektir ne cindir. Bir uca vardığında melek gibi davranır, öbür uca vardığında iblis olur. Paranın tura yüzüne bakanlara para tarafını fısıldar, hatırlatır; para yüzüne vardığında da turadan bahseder.
Bir yönden öğretmendir… Tek kusuru yaratılışı gereği, sabit fikir sahibi olmaması, bir menzilde kalamaması, Allah’a, yani insana, cinlere melekler gibi itaat edememesidir. Yine yaratılışının gereği olarak kimseye yaranamamasıdır, diyebiliriz. Aslında kimsenin yanında kalması mümkün olmadığından, sadece vesvese yapar, içimizden geçer gider.
Bize zarar veren şeytanlar, iblisin teşvişine kapılıp Allah’ın emrinin dışına çıkmakta beis görmeyen cinlerden ve insanlardan oluşan, iblisin askerleri olarak tanımlananlardır.
Öyleyse hiçbir şeyi şeytana yükleyemeyiz. O vesvese geldiğinde ki, bizden aslında hiç ayrı olamaz, euzü besmele çekmektir. Onda Allah’a sığınmaktır. Onun vesvesesi, euzü ile anında devre dışı kalır. Ancak nefsimize attığı tohum bizde büyümeye devam eder… O olumsuzluğu beynimizde dallandırıp budaklandıran nefsimizdir. Nefsimize esas işiyle, ibadeti, taatıyla ilgilenme konusunda hükmedebilirsek iş kolaylaşır.
Bunu beceremezsek, aldanırız. Güzeli, doğruyu bırakır, çirkine, yanlışa hak etmediği değeri veririz.
Şeytandan ve nefsimizden korunmanın yoludur, islamı yaşamak… Namaz ve sabırlar Allahtan yardım dileriz. Zikirlerle akıl gözümüzü (kalp gözümüzü) aydınlatırız. İstişare ederiz. Okuruz. Aynı delikten iki kere kendimizi sokturmayız. Aynı çamura iki kere batmayız. Çok gezen ayağa çöp bulaştığını fark edince az gezmeye razı oluruz. ‘’Su testisi suyolunda kırılır’’ atalar sözünü hatırlar, aynı yolun yolcusu olup durmayız. Arkadaşını söyle kim olduğunu bileyim atasözünün gereğini yapar, doğru kişilerle oluruz. Nefsimize her istediğini veremeyeceğimizi kesin kararlılıkla öğretiriz. Hayatın yarısını sabır olduğunu öğretiriz.
Hayat kendini herkese öğretir de bazısı acı çekerek bazısı daha az acıyla sabır ederek öğrenir.
’’Biz varlığı yarattık ve isteyerek ya da zorla gelin dedik, isteyerek geldik dediler.’’ayet meali.
Şimdi burada sana tarif edeceklerimi harfiyen,nefsine yenilmeden yaparsan, hem gitgide her yönden rahatlayacak,hem de özlemini duyduğun temiz hayata Allah’ın izniyle kavuşacaksın..
Şimdiye kadar aldığımız mesafe sana güven vermeli. Daha önce sana yazdım. Yeni zikirlere ihtiyacın var dedim. Yoğun bakımdan çıktın. Ancak henüz iyileşmedin.
Bir tek zina yapmanın Tevrat’taki karşılığı taşlanarak ölümdür. Sen kaç kere taşlanıp ölmeyi hakk ettiğini bilebiliyor musun? Burada hayatına son verilmesine hükmeden Allah tövbesiz, arınmadan ahirete gittiğinde kaç binyıl cehennemde kalacağını bilebilir misin?
Ateşten yaratılmış cehennem meleklerinin, ateşten uzuvlarıyla sevişmeye zorlandığını düşün…
Şimdi sana bir ayet meali daha hatırlatayım.
’’Denizde boğulacaklarını anladıklarında
Bizi kurtar Rabbim derler,
Bir daha asla nefsimize uyup seni unutmayacağız.
Yasaklarını çiğnemeyecek,
Farzlarını yerine getireceğiz.
Ayaklarını karaya bastırırız hemen unuturlar.
İnsan çok nankördür.
O yüzden cehennemi insan ve cinlerle dolduracağız.’’
Namazı bile bile terk eden nefsine, namazsız söylediklerimden bir sonuç alamayacağını iyi anlat. Hocam; başkaları kılmıyor, gül gibi yaşıyor, diyorsan; sana da birileri Bu seni üçüncü azarlayışım… Bir dahası olmayacak… Kurtulmak istiyorsan, namazdan vazgeçmeyecek, üstelik nafile ibadet olarak okumanı istediğim şeyleri harfiyen söylediğim şekilde yapacaksın. Gün gelecek, kızım bana ihtiyacın kalmadı diyeceğim.
Sen istedin diye aylardır seninle ağlayıp seninle sevindim… Bana yeni acılar çektirmemelisin.
Bu fakir zaten her gece ölür, her sabah istemeden dirilir. Kızım dedim sana, laf olsun diye demedim. Eğer başaramazsam kendimi sorumlu hisseder, kahrolurum.
Bir daha böyle şeylere girmemeye karar verdim. Gönlümün bir parçası sizlerde kalıyor. Rüyalarıma sizin dertleriniz ortak oluyor. Söz verdim sen beni terk etmedikçe ben seni terk etmeyeceğim dedim diye seninleyim.
Şimdiden sonrasını ezberlemeni ve harfiyen uygulamanı istiyorum. İşin bunları yapmak olsun. Boş ver çeyizi. Kurtulamayacaksan çeyize ihtiyacın olmayacak ki. Önceliğin dualarında, tedavinde olmalı.
Her namazdan sonra, daha önce öğrendiğin gibi niyet ederek, salâvat ve istiğfar ederek, okuyacağın dua:
Sağ elini kalbinin üstüne koyacak, elemtere keyfe (FİL SURSİ)ni yedi kere okuyacaksın. Sonunda yavaş yavaş elini göğsünden kaldırmadan sağa doğru çekerek, koltuk altına gelince iki kere daha aynı sureyi okuyacaksın. Bu senin kalbine vesvese veren iblisi ve cin şeytanlarını ( O hayatı yaşayan herkesi dost edinmiş cinlerin) kalbine saldırılarına karşı seni koruyacak. Hemen elini sağ dizinin üstüne koyarak tespihle (99 luk bir tespihle en az bir tespih olmak üzere) düzenli okuduğun duanı okuyacak, dokuz salâvat ve bir kere de
‘’La ilahe illallahü. Vahte hü la şerike lehLehül mülkü velehül hamdü Ve hüve ala külli şey’ün kadir.’’ Okuyarak namazı bitireceksin.
Kırk gün inzivaya çekil. İnsanlarla az görüş. Motivasyonunu kirletmelerine izin verme. Sen kurtuluşu hak edersen o delikanlıyı sana gönderen, senin kılacaktır.
Hem aşkta kırılmak, incinmek yoksa o aşk aşk değildir zaten.
Ne demiştik aşk ateştir.
Öyle de böyle de yakacak cennete hazırlayacaktır.
Aşk denilen kısa süreli mektep olmasaydı, nefislerimiz hayvanlık makamından asla terfi edipte insan olamazdı.
Aşk ateşi rahmettir. Cehennem gibi. Cehennem cenneti kazanamayanlara son bir fırsat olmak üzere, rahmet sıfatının tezahürüdür.
Gözlerinden öpüyorum. Selam ve dua ile kal.
YORUMLAR
Hocam şu kısmı anlaşılır olmamış "99 luk bir tespihle en az bir tespih olmak üzere okuyacak,dokuz salavat ve bir kere Okuyarak namazı bitireceksin." burada 99luk tespihle salavat mı getireceğiz hocam? sonrada dokuz salavat ve bir kere okuyarak namazı bitireceksin demişsiniz dokuz salavattan sonra ne okuyoruz bir kere onu da anlayamadım...Anlaşılır bir şekilde ifade ederseniz sevinirim hocam...Yazıyı paylaşmanız gerçekten çok iyi olmuş böylece 1 kişiye değil bir çok kişiye yardımınız dokunacak hocam..iyi akşamlar efendim saygılar...