- 641 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Batı'lı Olma Rüyası
Batıyı gördükçe, ona duyulan özlem, kendisini batıya yönlendirdi ve batılılaşmak hülyası oldu. Sorun nasıl batılı olacaktı?
Batılı olmak için iki yolu vardı.
İlki; batının değerlerini alarak batılı olmak, ikincisi, batının sömürgesi olarak batılaşmaktı. Ama batının sömürgesi olmak kölelikti hem de azatlık kabul etmez kölelikti. O zaman batının değerlerini alıp batılı olmalıydı.
Batılı olmak uğruna yıllar boyu didişti, sonra, batının desteğini alarak, padişahın tebaası olmaktan kendisini kurtardı.
Batı değerleriyle birlikte yeni Cumhuriyet’e katıldı. Ama bu sefer de Cumhuriyet’in tebaası oldu.
Çok partili döneme girildiğinde tebaalıktan, vatandaş olmanın idrakine vardı. Artık oy vererek kendisini yönetenleri seçme, eleştirme ve değiştirme hakkına sahip olacaktı. Bunun ardından da özgürleşme gelecekti ve bu şekilde batılı olacaktı. Ama sıra bir türlü özgürleşmeye gelmiyordu, yıllar geçtikçe bir arpa boyu kadar yol alamadığını gördü.
Yüzyıllar boyu didişmesine rağmen hâlâ batılı olmayı becerememiş, üstelik hafızasını/ geçmişini de kaybetmişti. Cemil Meriç bu durumu söyle tespit ediyor: ’ ’Türkiye mazisine bağlayan limandan demir almış bir gemi; bir daha dönmemek için yola çıkmış gemi, meçhul bir geleceğe doğru yol alan istikameti belirsiz, rotası kayıp, dümeni bozuk, pusulası kırık kimliksiz bir gemi. Böyle bir geminin fırtınalı enginlerde batmasına hangi güç engel olabilir ki…’
Özgür olmak için yeniden batıya baktı. Sonra düşünce ile özgür olabileceğini keşfetti. Batılı gibi olmak için batılı gibi düşünmek olduğunu sandı. Batılı gibi düşünmeye başladı. Düşünmeye başladıkça dimağlarının boş olduğunu gördü, çünkü düşünmenin ilk şartı ise sahici bir kimliğe sahip olmaktır (Cemil Meriç), ama mazisinden yoksun, kimliğinden kopmuş, perişan, derbeder bir halde idi.
Bir Kızılderili hikâyesi vardır:
İhtiyar bir Kızılderili şefi üç oğlunu yanına alarak ormanın kenarındaki nehre götürür ve ellerini nehrin içerisine sokar, bir müddet tuttuktan sonra, elini çıkarır ve havaya kaldırarak sorar:
—Şimdi bana ne gördüğünüzü söyleyin?
Üç oğlu da değişik şeyler söylediler. Kızılderili şefini tatmin etmemişti söylenenler.
—Hadi ne gördüğünüzü bir daha söyleyin?
Oğullarından en küçüğü söze karışarak
—Sen daha iyi bilirsin dedi.
Şef elini kızgın güneşte bir müddet daha tutarak.
—Az önce ellerimde ırmak vardı, ama siz ırmağı görmediniz, ellerimi gördünüz. Irmak kızgın güneşte kurudu gitti. İşte şahsiyette bu ırmak gibidir. Bir defa içinden çıktınız mı kimse sizi görmez. Görseler bile varlığınız güneşin insafına kalmıştır.
Not:Cemil Meriç belgeselinden aklımda kalanlar ile yazılmıştır.