- 1294 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
PAPATYALAR GİBİ GÜLÜMSEYEN ANNEME
Seni düşününce aklıma dokuz yaşında giydiğim papatya desenli elbisem gelir. Özenle dikmiştin hepimize, süslemiştin, belinden büzgülü, kemerli, yakalıydı.
O zamanlar yakalı elbise giymek ayrıcalıklıydı.
Sen ne güzel bir anneydin; Ayşe ve Niyazi gelecek diye kurbanlık hazırlardın, Fatma ve Mustafa’ya Buruklar bağının pelit ağacına, lüks yakıp asardın.
Emine ile Ahmet gelecek diye yumurtaları toplardın, kaygana yapmak için. Sıdıka ile Mustafa’ya katmer yapardın, Ali eniştene imambayıldı, Kıymetle Zübeyde’ye batırık.
Yıldız ile Mustafa’ya Arap aşı yapardın. Ne çok şeyler yaptın bizim için annem. Çıra kokusuyla bize alfabenin ilk harflerini, gaz yağı kokusuyla sayı saymayı, Öğretmenlerimizden önce sen öğrettin.
Bu kadar fedakarlığa sanırım bizi saman tozundan kurtarmak için katlandın. Amacına ulaştın anne, herkes hayatını kurtardı.
Sanki ayaklarımın altından çıkan ses, pelit ağacının başına serdiğin tarhana ve pestili gizlice yemek için çıktığımda; kurumuş gazelin sesini duyuyorum şu an fısıltıyla.
Öküzümüzün sesi eşeğimizin anırması, anırırken çıkardığı anormal sesi, horozumuzun zamansız ötüşü, kedimizin biz yaylaya göçerken bizden önce yaylaya çıkışı, küçücük evimizden gelen temizlik kokusu, tavlarımızın özenle misafirler için hazırlanışı, ekmeğin güzel yapılması, misafirler için ayırdığın özel yiyecekler... Bir de Türk kahvesinden bize hiçbir zaman içirmezdin, kızlar kararır derdin, ama ona rağmen ben kara kızın oldum anne.
Her şey seni hatırlatıyor güzel annem.
Çocukken yazın bize damın başına yataklar yapardın, yıldızları sayın, gördüğünüz uçaklarla yolculuk yapın, kayan yıldızlarla dilek tutun diye... Onun için çocukların okurken matematik ve coğrafya derslerini hep sevdi. ”Dilekte tuttuk”, tuttuğumuz dileklerimizde hep sen vardın.
Bizden ayrılmasın diye… Hala dileğimiz aynı…
Belki yıldızları bugün sayamıyoruz, yaşadığımız şehrin ışıklarından dolayı. Aydedeyi çocukluğumuzdaki gibi görebiliyoruz. Senin olmadığın yerlerde, sen varken bütün ışıklar özelliğini yitirir bizim yanımızda.
Anne biliyor musun? Bizleri uzak yerlere okumaya gönderdiğin zamanlarda, beyaz torbalarda kışlık erzaklar hazırlardın, bütün çocuklarının adını yazardın üzerlerine; torbaların en üstüne sarı çiçek, fesleğen bir de el yazınla mektup koyardın. Fesleğenle bize annelik kokunu, sarı çiçeklerle gülümseyişini ve güzelliğini, mektubunda da bize olan sevgini anlatırdın.
Belki hiçbirimiz sana söylemedik bunların anlamlarını, hepimiz vermek istediğin mesajı aldık. Bize gönderdiğin o paketleri hiçbir zaman geldiği gün açmadık. Torbaların üzerindeki adımızın yazdığı ve senin ellerinle bağladığın ipe dokunup, özlemimizi giderdik. Seninle aynı yerlere dokunmanın verdiği buruklukla gider yatardık. Elimizi yastığın altına koyar, gece uyanıp, annemizin elleri yerine kendi ellerimizi öperdik.
Annem; ben papatyaları her zaman sevdim, sanırım bunun nedeni dokuz yaşında giydiğim elbisem. Papatyalar sanki hep bana gülümsüyor. Ne zaman kendimi karanlıkta görsem, papatyaları düşünür ve karanlığı aydınlığa çeviririm, çünkü ben papatyalarla tanıştığımda yalnız değildim... Yanımda sen vardın.
Senin sıcaklığını, fedakarlığını, annelik telaşını görüyorum yanı başımda. Başım ağrıdığında elini dokununca iyileşeceğimi biliyorum. Anne yine kendi elimi öpüyorum senin ellerin yerine. Yastığımın yorganımın rengi şekli değişti o günden bu güne, değişmeyen tek bir şey var hayatımda sana olan sevgim ve senin ellerin. Biz yaşadığımız sürece senin ellerini öpeceğiz.
Benim güzel annem…
Bir çok ressama gittim, senin resmini yaptırmak için. Yapalım dediler ve seni anlatmamı istediler. Anlattım, hepsinin yüz ifadesi değişti, biz bu güzelliğin tablosunu yapamayız dediler. Ben yapmıştım senin tablonu, yüreğime nakış gibi işledim, kimse kirletmesin diye asmadım duvarlara.
Annem; babamda anlatırdı seni bize. Anlatırken nasıl okyanuslarla boğuştuğunu ve senin ışığınla aydınlandığını, sen onun çevresinde o an yoksan, nasıl dünyasının karanlık olduğunu görebiliyorduk. Ne güzel bir aşktı sizinki, biz o aşkın çocuklarıyız. Babam yoğun bakımdayken; son nefesinde, benim hayatıma iyi bakın demişti, seni ne çok sevdiğini söylemişti, arkamdan gelmesin o daha çok genç demişti, çünkü sizin aranızda yirmi yaş fark vardı. Ben sana on yıldır babamın son sözlerini aktaramadım. Babam ölünce adını Alzheimer diye koydukları bir hastalıkla tanıştın ve kimseyle konuşmadın çocukların hiçbir zaman o isme inanmadılar. Yarın bizimle konuşursun diye on yıldır sabırla bekliyoruz, bizi duyduğunu, gördüğünü biliyoruz. Gönderdiğin sarı çiçekler gibi gülümsüyorsun ve fesleğen kokunu bize koklatıyorsun. Belki artık mektup yazamıyorsun ama saçlarımızı okşarken ve bizi öperken bizi nasıl sevdiğini görebiliyorum. Çünkü biz aşk ve sevgi çocuklarıyız. Annem; senin sesini çok özledim, sen yavrum dediğinde diğer yavrumu duyar gibiyim. Anne; anneler günü için sana bir kutu gönderiyorum. Üst çekmeceye gözlerini ve sesini, alt çekmeceye kokunu, güzelliğini ve sevgini koyuyorum. Bize bırakacağın en güzel miras olarak o kutuyu saklayacaktır çocukların.
Anne; hediyemi almadan öldün, dayanamam sensizliğe.
Seni çok seviyorum benim fesleğen kokulu annem.
YORUMLAR
Bu içten, gerçekçi yazınızda kendi hayatımdan çok şeyler buldum.Annemi özlemle andım. Çok teşekkür ederim.
''Benim güzel annem…
Bir çok ressama gittim, senin resmini yaptırmak için. Yapalım dediler ve seni anlatmamı istediler. Anlattım, hepsinin yüz ifadesi değişti, biz bu güzelliğin tablosunu yapamayız dediler. Ben yapmıştım senin tablonu, yüreğime nakış gibi işledim, kimse kirletmesin diye asmadım duvarlara.''
Çok duygulu,yürekten,samimî ve hatta ağlatıcı....