- 8451 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
NİÇİN YAZILIR?
Yazmak, insanın anlatma isteğinden kaynaklanan bir doğal olaydır. İnsan, her şeyden önce kendini, kendi bireysel duygularını başka birine anlatmak üzere kaleme sarılır. Kaleme sarılarak yazma olayı bir pusuladan, bir mektuptan tutun da bir bilimsel tez hazırlığına dek uzanabilir. Şiir, hikâye, roman gibi sanatsal çalışmalar da böyle bir istekten yola çıkmıştır. Tüm bu yazı olaylarının özünde anlatım eğilimi vardır.
Yazma eğilimine bağlantılı olarak not almak, günlük tutmak gibi alışkanlığı olanlarımız vardır. Yani insan yalnızca başkalarına bir şeyler anlatmak için değil, kendini kendine anlatmak için de kaleme sarılabilir. İlle de bir şeyler yazmak için değil, ama ille de yüreğimizi mengeneye alan duygu ya da olayları anlatmak isteğinden yola çıkarak yazarız. Mektupla bir tanıdığa kendimizden, çevremizden, yöremizden bahsederiz. Hele yoğun anlatma isteğiyle dolu olan insan, bunları daha derinlemesine inerek en azından içini kâğıtlara dökmek amacıyla yazar. Bu yazma tarzındaki eğilim en azından kendini anlatmaktır, içini rahatsız eden birtakım duygu birikimlerinden kurtulmaktır, rahatlamaktır; bir boşanıştır.
Anlatmak isteğinin bir kardeş şekli de konuşmaktır. Aslında fazla konuşmayı gevezelik sayan, hele konuşmayı etkili bir biçimde beceremeyenlerin yazmaya başvurmalarının özünde de bu gerçek gizlidir. Zaten genellikle yazarlar da, içine kapanık kişiler olarak tanınırlar. Yazarlığa soyunmuş, eserler meydana getirmiş kişiler, belki de en azından kendini etkileyen bir olayı anlatmak eğilimine kapılarak yola çıkmışlardır. Bu konuda örnekler çoktur; mesela Kırımlı yazar Cengiz Dağcı, »Ben kendim için yazıyorum.« diyor. Bir başka yazar da, »Her şeyden önce kendimi anlatmak için yazıyorum.« diyerek yazma konusundaki eğilimini belirtiyor.
Yani yazmak gerekli bir eğilimdir. Yazdıkça yazmak isteyenler için de artık bir tutkudur, çağlayan bir şelâledir.
Bu arada, benim acizane ilk gençlik şiirlerimi inceleyen ve geleceğim için yönlendiren Bonn Büyükelçiliği eski basın müşavirlerinden, usta şair Arif Nihat Asya’nın edebiyat öğrencisi ve benim de şiir hocam, şair ve diplomat sayın Gökhan Evliyaoğlu da, taze duygularımı kaleme almış olduğumu ve bunları artık yavaş yavaş gün ışığına çıkarmakta olduğumu söyleyerek, bir yerde yazmanın da konuşmak ve dertleşmek olduğunu vurgulamıştı. O yıllarda onun için yazdığım bir dörtlük vardı; o geldi aklıma...
Yazmak bir sanat imiş anlıyorum yazdıkça
İçimde bir pınar var anlıyorum coştukça
Kalemim can yoldaşım kopamam ondan artık
Susuz kalmış kalpler var anlıyorum yandıkça
A. Erol Göksu
www.goksu.de