- 734 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Kahraman Türk
Orhan okulundan gelince, annesine bir şey söylemeden hemen odasına çıktı.Okul kıyafetini çıkararak, ev kıyafetlerini giydi. Sonra kitaplarını çıkararak masasına koydu. Bir süre masasına oturarak , dalgın dalgın durdu.Sonra odasından sokağa bakan pencerenin önüne geldi. Dalgınlığı pencerenin önünde de devam etti. İçi çok doluydu. Daha fazla dayanamayarak masasına kapanarak ağlamaya başladı.Ağladı… Ağladı. Ağladı..
Henüz 15 yaşındaydı Salih. Almanya’da yaşamaktaydı.Tokat’ın bir köyünden gelmişti babası yıllar önce ekmek parası kazanmak için.Salih Almanya’da doğmuştu ama Türk gibi yaşamıştı her zaman.Evde Türkçe konuşulmaktaydı. Türkçe’ den başka dil yasaktı evde ama dışarıda her şey Almancaydı.
Salih bir gün babasına Almanya’ya neden geldiğini sorunca babasından şu cevabı almıştı.
-Tokat’ın bir köyünden geldim ben.Babam çiftçiydi.Az toprağa sahip insandı. Babam ölünce topraklar bölündü. Topraklar bölününce de o topraklar yetmez oldu. Bizi de zamanında babamız desteklemedi. Bir meslek öğrenemedik.Daha iyi bir hayat için buralara gelmekten başka çaremiz kalmadı. Zamanında okumuş olsaydık veya sanat öğrenseydik , şu an Almanya’ya gelmek zorunda kalmazdık.
Babasına hak verdi bu durumda Salih.Aslında Almanya rahat ülkeydi Almanya’da yaşayanlar için. Ama her ülkede olduğu gibi Almanya’da da ırkçı insanlar başka ülkelerden gelen insanlara rahat vermiyorlardı. Rahat ve sessiz yaşamaya alışmış olan Salih ve ailesi bu ırkçı tutumlardan her zaman rahatsız olmaktaydılar ve asıl dertte bundaydı. Salih’i hıçkıra hıçkıra ağlatanda buydu. Ergenlik dönemine girmiş olan insan bu ırkçı saldırıları, tacizleri anlamıyordu. Barış içerinde yaşanan , sevgi ve bilginin , başka ırktan ve milletlerden insanlara saygı ve sevginin olduğu bir dünya istemenin gençlik olarak onların hakkı olduğunu düşünmekteydi Salih.Ama en gelişmiş ülkelerde bile ırkçılık gibi ilkel davranışlar her zaman yapılmaktaydı işte .
Salih’in babası her sabah işine gider, akşam eve gelirdi İş dışında Pazar günleri bazen pikniğe giderlerdi. Bunun dışında bir sosyal yaşantıları yoktu. 6 ailelik bir apartmanda oturmaktaydılar.Bu apartmanda 3 aile Türk, 3 aile Almandı. Apartmandaki komşuları ile hiç sorunları yoktu.Her zaman birbirlerine saygı ve sevgide kusur etmezlerdi.Birbirlerinin dini ve milli günlerini kutlar, birbirlerine oturmaya giderlerdi. Salih’in babası her zaman Almanlara memleketi Tokat’ı anlatır.Dünyanın en büyük mağaralarından Ballıca Mağarasını , Pazar ilçesi yakınlarındaki Kaz Gölünü anlatır. Ocaklı şelalesini , Zinav Gölünü , Reşadiye ve Sulusaray Kaplıcalarını Niksar’ı , Erbaa’yı uzun uzun anlatırdı.O zaman Alman komşuları “ Keşke bizlerde Türkiye’ye gelerek sizin memleketinizde tatil yapsak” derler, kardeşlik mesajları verirlerdi.
Ancak Salih okula gider gelirken , kendi okullarında okuyan yaşıtları ile olmasa da kendinden yaşça büyük olan ve Türk olduklarını anlayanlar “Pis Türk” veya “ Türkler dışarı” şeklindeki sataşmalarının bir gün kaba kuvvete dönüşmesinden korkmaktaydı.
Salih babasından öğrenmişti ki, Almanya zamanında fabrikalarında çalışacak insanlar bulamayınca Türkiye’den adeta yalvararak işçi istemiş ve onların vasıflı olup olmadıklarına bile bakmadan “ Nasıl olsa onları eğitiriz “ diyerek işçi istemişti. Şimdi Türkiye’den işçi isteyen babaların çocukları Alman Ekonomisini darboğazdan ucuz Türk İşgücünün kurtardığını unutarak , ırkçı tutumlarla hayatlarına büyük katkı sağlayan babaların çocuklarını “ Pis Türkler” diyerek küçümsüyor, üretim yapmadıkları gibi babalarının parasını yiyerek , tükettikleri yetmiyormuş gibi başkalarını da rahatsız ederek hem ülke ekonomisine , hem kendilerine , hem de geçmişlerine kötülükte bulunmaktaydılar.
Alman Eğitim sistemi tarihini iyi öğretse çocuklarına belki de bunların yaşanması tamamen önlenemese bile büyük ölçüde azalmış olurdu.
Salih bunları düşünürken babasının yorgun argın fabrikadan gelmesini izledi .Keşke babası zamanında güzel okullar okumuş olsa , avukat, doktor ya da mühendis olsa bunları yaşamaları belki de söz konusu olamazdı.Bunları “ kader” diye geçiştirmekte doğru değildi.Verimli ve planlı çalışan insanlar her zaman çalışmalarının karşılığını alabilirlerdi.Bu yüzden kendisi de bu saçma tutumlara tepki olarak derslerine daha çok çalışmak ve iyi bir mühendis olmaya karar vermişti.
Babasının fabrikadan dönmesi ve eve girmesinin üzerine o da derslerini yapmadan Almanya ve Türkiye üzerine düşünmek üzerine yatağına uzandı.Gözlerini tavana dikti. Kendisinin Almanya’da yaşamasına rağmen bir Türk gibi hissettiğinin farkına vardı. O halde burada Türk gibi yetişmeli. Kurtuluş Savaşında dedeleri gibi çalışmalı, yokluktan , Alman gençlerinin cahillikle yaptıkları davranışlarından yılmamalıydı.Türk’ün en zor durumlarda bile nasıl soğukkanlı olacağını, zorluklara karşı nasıl yılmadan savaşabileceğini göstermeliydi. 15 yaşında bile bunları düşünen Salih o andan itibaren tarihini öğrenmeye , iyi öğrenmeye karar verdi. Ecdadını iyi öğrenmeyen bir insan geleceğine umutla, sevgiyle, güvenle ve bilgiyle bakamazdı.Bilgili insanla bilgisiz insan arasındaki farkın , gece ile gündüz arasındaki fark kadar, ölü ile diri arasındaki fark kadar olduğunu daha ergenlik başında 15 inde anlamanın mutluluğunu yaşadı bir an Salih .Bunu anladığı zaman okuldan döndüğü anki karamsarlığı, umutsuzluğu , güven , sevgiye ve bilgili olmaya adanmak için söz vermeye döndü.
Annesinin aşağıdan :
-Salih ! Benim yakışıklı oğlum gel aşağı sana en güzel yemekleri hazırladım.
Sesi ile sevince dönüştü.Annesi ve babasının ve kardeşinin bu sevgisi ile mutluluğu daha da perçinleşti.
Hemen aşağı indi.Ağladığını üzüldüğünü belli etmeden yüzünü yıkayarak annesini, babasını ve kardeşini öperek annesinin hazırladığı Tokat Yemeklerinde lahana dolmasını iştahla yemeğe başladı…
Yemekten sonra derslerini tamamladıktan sonra , her gün televizyon seyrederdi.O gün televizyona bakmadan kütüphanesinden Tokatlı olmakla gurur duyduğu Gaziosmanpaşa’nın hayatını anlatan kitabı aldı.Bu kitabı memleketlerine gittikleri zaman Tarih bölümünde okuyan dayısı armağan etmişti ona . Bu kitapla beraber Kurtuluş Savaşını anlatan kitaplardan da vermiş dayısı ona, kitapları verirken “Kuzenim gurbette sıkılma ,bu kitapları okuyarak kendini memlekette ve tarihte yaşıyormuş gibi hissetmeye bak” demişti. Kitabı alırken bir an dayısının bu öğüdü aklına geldi ve içinden “ Evet dayıcığım , şimdi bunları okumanın zamanı işte” diye geçirdi.Kitabı okumaya başladı.Gaziosmanpaşa2nın hayatından etkilenmişti . Kitabı yarısına kadar okuduktan sonra , kitabı bir kenara bırakarak “ Gaziosmanpaşa ‘da Tokat’tan çıkarak dünyanın tanıdığı bir kahraman oldu. İstersek biz olamaz mıyız ? Bugün Tokat’ta O büyük kahramanın adını okullara, kışlalara, Üniversiteye verdiler. İstanbul ve Ankara’da en büyük ve güzel semtlere adını veren bu kahramanla aynı toprağın çocuğu olmak ne güzel “ diye geçirdi. Sonra uykusunun geldiğini anladığı zaman yarın okuluna gitmek ve hayat mücadelesine devam etmek için derin bir uykuya daldı.
Sabah her zamanki gibi kahvaltıyı ailece yaptılar. Salih okuluna yaya gitmekteydi.Okulu çok yakındaydı.Babası fabrikaya gitmek üzere servise biniyordu. Kardeşi başka okulda okuduğundan dolayı okula ayrı ayrı gidiyorlardı.
Salih , okuluna gitmek üzere yola devam ederken az ilerde büyük kalabalık gördü. Kalabalığın ne için toplandığını anlamaya çalışırken kalabalıktan az ilerdeki evde yükselen dumanlar ne olduğunu ortaya koymaktaydı. Yangın vardı.Yangını görünce hızlı adımlarla olay yerine doğru yürüdü. Herkes yangını seyrederken , bir Alman kadın :
-Çocuğum , çocuğum ne olur çocuğumu kurtarın ! diye bağırmaktaydı.
Salih o güne kadar yangın görmemişti. Kadın op kadar feryat ediyordu ki , Salih’in içi bir anda cızz etti ve kadına acıdı. Kahramanlık duyguları kabarmıştı.Yangını Almanlar seyrediyor ama hiç kimse cesaret ederek çocuğu kurtarmaya eve yönelemiyordu .
Salih bir an durakladıktan sonra , hemen çantasını bir kenara bıraktı.Kalabalığın şaşkın bakışları arasında yanan binaya daldı.Alev seslerinin arasında çocuk ağlaması zor duyuluyordu.Sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Küçük çocuk yatağında ayağa kalmış ağlamaktaydı. Salih hemen çocuğu kucakladı.Bu arada vücudunda acılarda hissetmesine rağmen damarlarındaki asil kanın verdiği güçle çocuğu kucakladığı gibi dışarı çıkmayı başardı. Dışarı çıkar çıkmaz da bayıldı.Yanıklarının acısına zor dayanmıştı.
Salih gözlerini açtığı zaman bir hastane odasında yatmaktaydı ve vücudunda acılar hissetmekteydi. Annesi, babası ve kardeşi hemen baş ucundaydı ve ailesi dışında tanımadığı insanlarda vardı.Bunlar Almandı . sonradan anladı ki , başında kucağında çocukla duran kadın o kadın , o çocukta o kurtardığı çocuktu.Gülümsemeye çalıştı. Vücudundaki yanıkların acısı gülmesine engel oldu.Tekrar gözlerini kapadı.
Birkaç gün sonra kendine geldiğinde yaptığı davranışın her Türk’ün yapabileceği davranış olduğunu odasında kendisini dinlemeye gelen televizyonlara ve gazetelere söylemekteydi. Basının konuşmasından sonra odasına Alman ve Türk yetkililerde geldi.Türk bakanı Onu tebrik ediyor ve “ Sen tam Türk gibi davrandın diyordu.
Babası ve annesinin şaşkınlıkları ve sevinçleri birbirine karışmıştı.Sakin hayatları bir anda canlanmış.Ezik Türk ailesi bir anda “Kahraman Türk ailesi” olmuştu. Gazeteler günlerce bunu yazdılar.Tv de bunlar konuşuldu. Türk Alman Kardeşliğinden bahsedildi.Gazeteler .
-Kahraman Türk manşetleri ile çıkmaktaydılar
Salih aradan yıllar geçtikçe bu yangında vücudundaki yanık izleri ile yaşadı.
Salih güzel bir tahsil hayatından sonra Almanya’da bir avukat olmuştu.Bir gün bürosunda çalışırken aniden odasına bir basın ordusu geldi.Şaşırdı. Basın ordusunun önünde şık giyimli bir Alman elinde bir demet çiçekle durmaktaydı .Bunu görünce hemen tanıdı.Almanya’nın en genç Çalışma Bakanıydı ama kendisini ziyarete gelmesine bir anlam veremedi. Genç bakan çiçekleri ona uzatırken, Salih’in şaşkın bakışları arasında:
-Bundan 25 sene önce bizleri yangından kurtarmanızı asla unutmadık.Bakanlığım süresince ben çalışkan ve vatansever Türk İşçilerinin hakları koruyacağıma söz verdim.Kahraman Türklerin hakkını korumak bizim hakkımızı korumaktır”
Daha sonra genç bakan Salih’e sarılarak ona tekrar teşekkür etti. Basın bu unutulmaz anı tespit etmek için birbirleri ile yarışmaktaydı.
TURAN YALÇIN-TOKAT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.