- 942 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
iFTİRA
Mertcan ile Mehmet aynı İlköğretim Okulunun aynı 3. sınıfında okuyan çok samimi iki arkadaştılar.Yedikleri içtikleri ayrı gitmez sınıfından olan, her zaman kardeşçesine yaşayan iki arkadaş.Ama bir gün futbol maçı oynarken yaşadıkları küçük bir tatsızlık ikisinin de aralarının açılmasına sebep olmuştu. Bir süre konuşmadılar.Maçta dizinden yaralanan Mertcan özellikle konuşmuyordu. Ali’ye olan sevgisi sebebi bilinmez şekilde bir nefrete dönüşmüştü.Genelde çocuklar sevgileri bol olduğu kadar , bu sevgileri şiddetli nefrete de dönüşecek ve olayları kısa zamanda büyütecek kapasiteye sahip olabilmekteydiler.
Mertcan bu kızgınlık ve nefretin yoğunlaştığı zamanlarda evde ödevini yapmak istedi.Ama tüm aramalarına rağmen dolmakalemini bulamadı.Bu dolmakalem ki sıradan bir dolmakalem değildi.Bir şiir yarışmasında Türkiye genelinde birinci olduğu zaman armağan edilen değerli bir dolmakalemdi.Değeri maddi açıdan değil, manevi yönden olan değeri idi.Çünkü hayatında emek sarf ederek aldığı ilk armağandı.Bu armağan ki , en sıkıntılı olduğu zamanlarda daha güzel şiirler yazması konusunda ona moral veren, onu motive eden ve yaşadığının farkına varmasını sağlayan bir kalemdi.Bu kalemi bulamadığı zaman işte sinirleri tepesine çıkıyor ve ne yapacağını bilemiyordu.
Kalemi bulmak için önce dolabını aradı.Orada bulamadı.Sonra bilgisayar masası ve çalışma masasının çekmecesini aradı.Orada da bulamadı. Bu sefer mutfağa geçti.Orada aradı bir süre orayı burayı .Ama orada da bulamadı.Bu aramaya o sırada annesi ve ablası da katıldı.bir süre aranmadık yer bırakmadılar.Ama kalem bulunamadı.Kalemi o kadar aramalarına rağmen bulamayınca Mertcan’ın kabaran öfkesi daha keskin bir hal almış,Amacına ulaşamamış bir çocuğun çaresizliği ve öfkesi yüzüne yansımıştı.Ağlamaya ve ne yapacağını bilemez halde öfkesinden kapıları hızla çarparak odadan odaya gezmeye başladı.Yorulunca gene oturma geldi tekrar.
Kalemi bulamayınca bir koltuğa oturdu oturma odasında.Tam bu sırada aklına bir şey geldi.Dişlerini sıktı.Gıcırdattı.Öyle ki dişlerinin gıcırdamasının sesini annesi ve ablası da rahatça duydular ve merakla biraz da kızgın olarak ona baktılar .Mertcan’ın huyunu bildiklerinden seslerini de çıkaramadılar.
Mertcan’ın en yakın arkadaşı Mehmet araları açılmadan önce sık sık Mertcanların eve ders çalışmaya ve oyun oynamaya gelirdi.O gelmelerinden birinde mutlaka bu dolmakalemi almıştı Mehmet. Gerçi Mehmet’in babası varlıklı insandı.O kalemden daha değerli kalemleri vardı .Ama Mertcan’a olan kıskançlığından o kalemi almış olabilirdi.Çünkü O şiir yarışmasına O da katılmış ama Dereceye bile girememişti.O’nun kıskançlığı ile kalemi almış olabilirdi.Mertcan’ın aklına gelen buydu.İyice düşünmeden, önyargılarla akla geleni, çocuk cesareti ile kimseye anlatmadı.Mehmet’e olan öfkesi ile düşüncelerini kimseye anlatmadan ertesi gün Mehmet’i okul idaresine şikayet etmeye karar verdi.
Ertesi gün Mertcan konuşmadıkları halde teneffüste, büyük bir öfke ve hışımla Mehmet’in yanına gelerek çevredeki herkesin duyabileceği bir sesle :
-Benim kalemimi çalmaya utanmıyor musun sen ? dedi.
Sınıftaki uğultu, bu ani ve beklenmeyen sesle sustu. Herkes bir kavga çıkacak diye beklerken , bakışlarda Mertcan ve Mehmet’in üzerinde toplanmıştı.Herkes Mehmet’in Mertcan’a saldıracağını düşünürken Mehmet vakarla sadece :
-Hayır, ben almadım. Bana iftira etme, dedi.
Mehmet Mertcan’ı dövecek ve pataklayacak gücü varken kendini frenlenmesini başarmıştı. Dokuz yaşında olmasına rağmen, annesinden ve babasından aldığı eğitim ve terbiye O’na öfkeli iken karar vermemesi gerektiğini aşılamıştı.Ama gene de muhatap olduğu davranış ona dokunmuştu. Ağlayarak sınıftan çıktı ve okul bahçesinde bir köşeye oturdu. Ağlamasına devam ederken arkadaşları bahçede O’nun çevresinde kümelenmeye başlamışlardı.Bazı öğrenciler hışımla bir kavga çıksın isterken şöyle diyorlardı:
-Mertcan sana İftira attı neye dövmedin O’nu?
Bir başka arkadaşı kabadayılık taslayarak Mehmet’i kışkırtmaya çabalamaktaydı.Şöyle demekteydi:
-Erkek adam kendine iftira atılmasına müsaade etmez karşısındakine yumruğu ile cevabı verir.
Mehmet hem ağlıyor hem de söylenenleri sessizlikle dinliyordu.Bu arada Mehmet’in çevresi gittikçe kalabalıklaşmaya başlamıştı. Mehmet’in sustuğunu gören Mertcan’ın öfkesi daha da artmış ve Mehmet’in yanına gelmişti.Mertcan Mehmet’in yanına iyice yaklaşınca :
-Hırsız ! diye bağırmaya başladı.
Mehmet ağlamasını kesmiş ve çevrede toplanan kalabalığa bakarken bir anda kalabalığın bir anda dağıldığını gördü. Mehmet kalabalık neden aniden dağıldı diye çevresine bakarken ’sınıf öğretmeni Ahmet Beyin kendisine doğru geldiğini gördü. Ahmet Hoca gülümsüyor, güldükçe Mehmet’e güven aşılıyor ve sevgisini yüz ifadesinden anlamak mümkün oluyordu. Mehmet’in yanına gelince Mehmet’in yanaklarını okşadı. Eli ile gözyaşlarını sildi.Daha Sonra mendilini çıkararak bir kere de mendili ile göz yaşlarını sildi Mehmet’in.Mehmet bu sevgi karşısında hayata daha çok bağlanıyor, okulunu ve öğretmenini daha çok seviyordu.
Ahmet öğretmen Mehmet’in gözyaşlarını silip tamamladıktan sonra neler olduğunu sordu . Mehmet’te sükunetle olayı anlatırken, Ahmet Öğretmen, gülerek, sevgi ile Mehmet’e bakarken çevrede biraz önceki kalabalıktan kimse kalmamıştı.Ahmet öğretmen Mehmet’in omzuna elini koyarak yürümeye başladı. Yürürken bir yandan da anlatmaya başladı.:
-Bak Mehmet senin başına gelen bir olay benim başıma da sık sık geliyor, bana iftira atılınca hemen karşılık veriyordum. Ancak bu durum haklı olduğum halde çoğu zaman haksız duruma düşmem sebep olmaktaydı.Bu durum çevremde huysun insan olarak tanınmama sebep oldu.Bu durumdan nasıl kurtulacağıma bir türlü karar veremezken askerliğim geldi ve askere gittim. Askerdeki komutanımız bir olay olduğu zaman tarafları yatıştırdıktan sonra “ Hadi gidin , hiçbir şey söylemeden “ derdi.”Şikayeti olan varsa bir gün sonra gelerek bana şikayetini iletsin” derdi.Öfkemiz geçince de şikayet filan kalmazdı.” O zaman hayatın tadına varırdık.Askerde iken bu komutanımız sayesinde taburumuzda hiç olay olmazdı genelde. Şimdi Mertcan öfkeye gelmiş sana öyle demiş ona kızmaman ne güzel şey. Senin suçsuz olduğuna inanmaktayım. Sabret hele sabreden devri Muradına ermiş, dedi.
Ahmet Hoca ile Mehmet Tam bunları konuşurken teneffüsün bittiğini belirten zilde çalmıştı.Mehmet ile Ahmet Hoca beraber sınıfa girdiler.Ahmet Hoca kürsüye, Mehmet ise sırasına oturdu.Tüm sınıf meraklı gözlerle ne olduğunu anlamaya çalışmaktaydı ki Ahmet bey gülerek Mertcan’ı tahtaya kaldırdı.Mertcan’a bakarak:
-Mertcan, kalemin kaybolmuş ve bu kalemin Mehmet tarafından çalındığını düşünmüşsün, olabilir ama Mehmet kalemini almadıysa o zaman sen iftiracı konumuna düşersin ki iftira atmak çok büyük insanlık suçudur. Hem seni hem de karşındaki insanı zor durumda bırakır.Mehmet’i suçlamadan önce ya bana gelmeli , ya da bir gün beklemeliydin, şimdi şikayetçi olacaksan bugün şikayet etme yarın şikayet edersin eğer suçlu Mehmet ise cezasını alır, dedi
Olay yatışmış, biraz önce Mehmet’i suçlayan Mertcan’ın de öfkesi geçmişti.Son dersti Son dersten sonra kimse kimseyle bir şey konuşmadan herkes evine gitti.
Mertcan eve geldiği zaman önlüğünü çıkararak yemek yemeye oturmuştu ki annesi dolmakalemini dolabın altında bulduğunu söyleyerek dolmakalemi getirerek masaya bıraktı.Mertcan’ın bir anda morali bozulmuş, iştahı kalmamıştı.Yemeğini tamamlayamadan utanarak masadan kalktı. Annesi bu işe çok aşırmıştı.Mertcan’a sebebini sordu.Mertcan olayı anlatırken bu sefer annesi O’na kızmadan :
-Evladım bu konuda girişimde bulunmadan önce bu konuyu bana anlatmalıydın.Ben bu konuda tecrübe sahibiyim. Baban tecrübe sahibi.Biz sana yol göstererek yanlışa düşmemene çaba sarf ederdik.Ama gene ucuz atlatmışsın ve şikayetçi olmamışsın .Gerçi Mehmet’i üzmüşsün ama ilerde olayı unutursunuz yarın okulda ondan özür dile ve sana vereceğim bir çiçekle bu kalemin değerinde bir kalemi ona armağan et.İnsan bu gibi konularda ailesine danışmadan hiçbir davranışta bulunmazsa hayatı daha güzel olur, dedi.
Mertcan’ın bozulan morali annesinin bu olgun ve bilgece tavrı ile mutluluğa bırakmıştı.
Ertesi gün Mertcan okula gelince utanarak sırasına oturdu. Bütün sınıf Mertcan’a bakmaktaydı.O ise kimsenin yüzüne bakamamaktaydı. Bu arada zil çaldı.Az sonra öğretmenleri Ahmet bey sınıfa geldi.Derse başlamadan önce sınıfın bir ucunda oturan Mertcan’a sonra da öbür ucunda oturan Mehmet’e gülerek bakarken , Mertcan’a dönerek:
-Mertcan Mehmet’i şikayet etmeyecek misin ? dedi
Mertcan mahcubiyetle:
-Öğretmenim kalemimi buldum evde, derken çantasını açtı, annesinin verdiği bir demek çiçek ve paketi çıkarırken herkes Mertcan’a bakmaktaydı.Acaba bu hediyeler öğretmenine miydi.? Mertcan yavaş yavaş Mehmet’in yanına gelerek çiçeği ona verdi.Mehmet çiçeği istemeye istemeye alırken Mertcan sınıfa dönerek :
- Arkadaşlar çok değerli kalemimi kaybetmenin üzüntüsü ile bir anlık öfkem ve önyargı sonucunda arkadaşım Mehmet’e iftira etmenin acısını yaşamaktayım.Ne kadar suçluyum bilemezsiniz.Sizler bu olaydan ders alarak öfkeli iken kimseyi suçlamayın, sakın dedi.Sonra yerine geçerek oturdu. Sınıfta bir sessizlik oldu. Bu sessizliği Ahmet beyin tatlı sesi bozdu:
-Çocuklar bugün belki de hayatınız boyunca unutamayacağınız bir olay yaşadınız . Ama bakıyorum da Mehmet’in kalbi hala kırık. Kalp kırıp ta özür dilemek yerine hiç kalp kırmamak gerek.Sizlerde hayatta başkalarını şikayet etmeden önce öfkenizin geçmesini bekleyin.Öfkeniz geçince şikayette bulunun. Atalarımız boşuna “Öfke ile kalkan zararla oturur “ dememişler.
O günden sonra Mehmet ile Mertcan küs kalmayarak konuşmasına rağmen arkadaşlıkları hiçbir zaman iftira olayından daha önceki gibi samimi olmadı.Bu olayı sınıftaki herkes yıllar boyunca unutmadılar . Öfkeli iken kimseyi de şikayet etmediler. “ Öfke ile kalkan zararla oturur” atasözümüzün bu olayla ne kadar doğru olduğu bir kere daha gözler önüne serilmiş oldu.
Aradan yıllar geçtikten sonra Mertcan ile Mehmet karşılaştılar.Birisi doktor, öbürü iş adamı olmuştu. Birbirleri ile daha sık buluşmak üzere sözleşirken Mehmet .
-Kaybolan kalemin hesabını benden sormayacak mısın ?
Diye sorunca ikisi da kahkahayı basmışlardı.
TURAN YALÇIN-TOKAT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.