- 609 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"Güzel Kırım"-Kızıl Gözyaşları-3
NENEMİN NİNNİLERİNDEYDİ,
DEDEMİN MASALLARINDAYDI,
BABAMIN HEP DİLİNDEYDİ.
GÜZEL KIRIM, GÜZEL KIRIM,
RÜYALARIM OLDU BAHÇESARAY,
SEVGİ DOLU HANSARAY.
UMUTLARIM OLDU BİR GÜN; KIRIM�A GİTMEK.
AYLAR YILLAR GEÇTİ, BIKTIM BEKLEMEKTEN........
Yaşım kırk altı. Nasıl geçti bu koskoca yıllar; bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var; Cengiz Dağcı gibi beni yaşatan, beni ayakta tutan; nenemin ninnilerinde, dedemin masallarında dinlediğim, babamın hep dilinde olan �Güzel Kırım�ı bir gün görebilmek umudu idi...
Rüyalarıma giriyordu Bahçesaray; burnumda tütüyordu Akmescit...
Bütün benliğimi ve ruhumu sarıyordu; Giray Hanların yaşadığı o muhteşem Hansaray.
Aylar geçiyordu, ardından yıllar birbirini kovalıyordu; bıkmıştım, usanmıştım;
�Ne zaman gideceğim Kırım’a?� diye günleri bir mahkûm gibi birer birer sayıyordum.
Duvarlar yıkılmıştı...
Demirperde param parça olmuştu...
Güneş bizim için daha güzel doğuyordu doğudan şimdi. Bize gülümsüyordu:
�Gelin Kırım’a; bakın ben artık, Güzel Kırım’ın nurlu ufuklarından özgürce doğuyorum. Bir zamanlar bana perde çekmişlerdi. Bu perde şimdi yırtıldı. Ne zaman beni Kırım’ın dağlarından, ovalarından, bağlarından ve bahçelerinden doğuşumu seyredeceksiniz? Sizleri kızıl gözü yaşlı anaylar, babaylar, kartbabaylar, balalar bekliyor.� diyordu, bana göz kırpıyordu; her sabah baktığım dünyaya hayat veren Güneş...
Bazen Kırım’a olan hasretliğimi gidermek için, köyümün güney yamacında, sırtını dağa yaslamış, on-on beş metre yüksekliğinde bir mantar gibi kayalar üzerinden göğü yararcasına yükselen; ilginç, insanı büyüleyen heybetli bir kaya parçasından oluşan "Küçük Kale" üzerindeki iki üç tane badem ağacına bakıyorum; bu badem ağaçları, vadi boyunca ılgıt ılgıt esen rüzgârın etkisiyle özgürce sallanıyordu; her bahar mevsiminde açan mor çiçekleri ile "Kırım Tatar Türkleri yeniden doğuyor, yeniden açıyor; bizleri kırk bin kere Kırım Kırım kırsanız dahi yine doğacağız, yine açacağız. Sizler rahat uyuyunuz! Ey şehitler!.. Ey gaziler! " der gibi, karşısında mezarlıkta yatan kartbabaylara bir şeyler fısıldadığını, bir şeyler anlatmaya çalıştığını işitir gibi oluyordum....
Kaya parçasının tepesinde bu badem ağaçları nasıl yetişmişti?
Kim dikmişti bunları?
Köyümde bunları bir bilen yoktu, ne acı ki....
Kırım Tatar Türklerinin acılarını, ıstıraplarını ve kendi yaşadığı olayları da akıcı bir dille yazan Kırımlı Büyük Romancı Cengiz Dağcı’nın "Badem Dalında Asılı Bebekler" romanında bahsettiği "badem ağaçları" nın tohumları mı acaba? diye hüzünle, kederle bakıyordum onlara...
Evimin penceresinden, her bahar geldiğinde, komşu apartmanın bahçesinde yaşlı badem ağacındaki mor çiçeklere baktığımda da; köyüme, Kırım’a doğru dalıp gidiyordum. O mor çiçeklerde zulmü yaşamış; Kırım Tatar Türklerinin; balaların, anayların, babayların, kartbabayların gözlerinden akan kanlı kızıl gözyaşlarını görür gibi oluyordum.
İşte bu duygularla geçmişti kısacık bir ömür...
Benim için Kırım’a gidecek uçak ne zaman kalkacaktı? diye diye gün sayıyordum. Bir gün benim içinde kalkacaktı bir uçak; bu uçaktan da Kırım’ın semalarından Cengiz Dağcı’nın Gurzuf�unu, Kızıltaş�ını, Ayuv Dağı�nı, Gelin Kayası�nı, Giray Hanların başkenti Bahçesaray’ı ve Akmescit’i doya doya seyredecektim.
Umutluydum. Hiç bir zamanda umudumu yitirmemiştim.
Bakın şairimiz ilk Kırım’a girişinde şu dizeleri yazmış:
İLKÖNCE AYUV DAĞI GÖRDÜK, DENİZDEN.
DALGALAR YANAŞTIRDI BİZİ YALTA’YA,
HEMEN KOŞUP GİTMEK İSTEDİM BAHÇESARA’YA
�YASAK, GİDEMEZSİN� DEDİLER, KALDIM YAYA...
Acaba gerçekten yasak mıydı bu topraklara gitmek?
Beni de çevirirler miydi yoldan;�Yasak gidemezsin� derler miydi, kalır mıydım yaya, bunu bilemiyordum...
BURADA TOPRAK KOKUSU BAŞKA,
DENİZE KARŞI ŞÜKÜR NAMAZI SECDESİNDE,
BU KOKU İLE DOLU CİĞERLERİM HUŞU İÇİNDE,
BU TOPRAKLARA BOŞUNA �GÜZEL KIRIM� DEMEMİŞLER.
Diye şiir devam ediyordu.
Bende bir gün Hansaray Camisi’nde, Cuma Camisi’nde �Şükür Namaz�ı kılar mıyım diye Rabbime her namazdan sonra dua ediyordum.
Çocukluğumuzda bizleri; Tatarları, hep hor gördüler, oyunlarda hep ittiler kenara. Kavga ettiğimizde de �Tatar...Tatar....İğnesi ....... Batar� diye kızdırdılar, kovaladılar evlerimize kadar....
Ama birileri benim kulağıma şu dizeleri okumadı, anlatmadı o yıllarda. Eğer okusaydılar, anlatsaydılar, bana� Tatar Tatar........� diyenlere:
�Ben öz be öz Türküm �diye gerinerek, :
�TATAR ATLILARI ÖNÜNDE KRALLAR, PRENSLER
BOŞUNA BAŞ EĞMEMİŞLER.
BİLMEYENLER GELSİN GÖRSÜNLER,
TAŞINDA TOPRAĞINDA TARİHİ ÖĞRENSİNLER� diye haykırırdım...
Sonrada Kırım Tatar Türk kardeşlerime de döner:
�TATAR TÜRKLERİ BİR BOYDUR Kİ, GÖĞE DAMGASINI VURMUŞ,
GÖK BAYRAK OLMUŞ.
ASIRLAR BOYU GÖKLERDE DALGALANIP GELMİŞ,
BALAM BU BAYRAK SENİN, BU TOPRAK SENİN,
�GÜZEL KIRIM� SENİN,
BALAM KIYMETİNİ BİLESİN...� Derdim.
Çocukluk yıllarımda bunları diyemedim. Ama şimdi balalarıma:
�Balam bu bayrak senin, bu toprak senin� diyorum.
Benim olan bu topraklara 1.7.2003 tarihinde yolculuk başladı.
Hasretliğim bitiyordu.
Havalarda uçuyordum.
Ne mutlu bana....
NOT: Yazıda geçen �Güzel Kırım �şiiri Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Dr.Ahmet İhsan Kırımlı’ya aittir. Böyle güzel bir şiiri bizlere hediye eden Sayın Kırımlı’ya teşekkür eder, Allahtan kendisine sağlık ve sıhhat dilerim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.