- 765 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İftira 4
Gülfidan aradan geçen üç gün boyunca aralıksız uyumuştu. Arada bir annesi Onu kaldırıyor ilaçlarını veriyordu. Ama o hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Gözlerini hiç açamamıştı. Ya da açmıştı da farkında değildi. Uyuduğu bu derin uykudan uyandığında annesine söylediği ilk sözler şunlar oldu.:
-Anne benim karnım çok aç, ama sabah, sabah midem bulanıyor. Bu hafta okula gitmek istemiyorum. Pazartesi günü Aynur öğretmenlere haber versin..Annesi:
-Kızım bu gün Pazartesi zaten. Aynur okula haber verdi şimdi içeride ders yapıyor.. Gülfidan:
-Neee! Ben o kadar zaman uyumadım ki.. Annesi:
-Tam 3 gündür uyuyorsun. Gelen giden oldu, konuştun, oturdun hatırlamıyor musun..? Gülfidan:
-Hayır anne hatırlamıyorum. Demek o kadar çok uyum ha..! Dedi, şaşkındı.
Gülfidan bir şeyler atıştırdı ve ilaçlarını aldı tam o arada. Yan duvarın eğildiğini gördü, garip bir sis bulutu sarmıştı her yeri. Yanında çarşaflı bir kadın oturuyordu ve ona bir şeyler anlatıyordu. Gülfidan hiçbir şey anlamıyordu. Bir an duvarın üzerine yıkılacağını sandı, korktu annesine söyledi. Annesi böyle bir şey olmadığını ona anlattı. Daha sonra yeniden uykuya daldı.
Aradan epey bir zaman geçmişti Gülfidan iyileşmeye başlamıştı. Bir ara annesi mutfaktaki boş kutuları buldu ve o vakit anladı ki kızı intihar etmişti. Bu konuyla ilgili Gülfidana hiçbir şey söylemedi sadece eşi Kazım beyle paylaştı.
Gülfidan annesinin ve babasının Aralarında geçen bir konuşmaya şahit oluyordu. Gözleri yine dehşetle büyümüştü “bu nasıl olabilir” diye geçirdi içinden. Aradan tam iki hafta geçmesine rağmen Gülfidan babasıyla aynı sofraya oturmuyor, onunla yüz, yüze gelmiyordu. Ve o kelimeyi (Baba) kesinlikle telaffuz etmiyordu. İçindeki öfke her geçen gün biraz daha dev dalgalar halinde büyüyordu. Okuluna gitmeye başlamıştı ama artık hiçbir şey umurunda bile değildi. Aldığı ilaçlar onu sürekli uyutuyordu. Bu yüzden derslerine konsantre olamıyor, Sınıfta dikkatini öğretmenlerine yoğunlaştıramıyordu. O şen şakrak Gülfidan gitmiş yerine, İçine kapanık, suskun, hiçbir şeyden zevk almayan, insan içine karışmayan bir genç kız gelmişti.
Dikkatini anne ve babasının konuşmasına veren Gülfidan çok şaşkındı. Kazım bey:
-Galiba kızın günahını aldık. Sanırım o suçsuz. Murat feci bir trafik kazası geçirmiş ve ölmüş. Başı ve kolları kopmuş. Bu çok kötü oldu, yazık karısı ve çoluk çocuğu ortada kaldı. Çok ani bir ölüm oldu.. Gülfidanın annesi, Ayşe hanım:
-Yavrumun günahını aldın. Gülfidan’ın ahı tuttu. Murat’A beddua etmişti. Demek ki haklıymış.. Dün ilaçların kutularını buldum. Doktor doğru söylüyormuş, o intihar etmiş. Ya Gülfidana bir şey olsaydı ne olacaktı..? Kazım bey:
-Ne olacak Allah korusun ömür boyu vicdan azabı çekecektim. Gülfidan benim için ne diyor? Beni hala affetmeyecek mi? Ayşe hanım:
-Bilmiyorum kendine sor..dedi bu sözleri duyunca Gülfidan’ın yüzünü birden ateş bastı heyecanlanmıştı. “Ya şimdi beni konuşmak için çağırırlarsa” diye aklından geçirdi. Birden içinin daraldığını hissetti çünkü babasıyla yüzleşmeye henüz hazır değildi. Evet! Onunla konuşmak istemiyordu. Hele ki böyle bir konu ile ilgili tartışmak hiç istemiyordu. Çünkü o masumdu ve babası ona bu yakıştırmayı çoktan yapmıştı. Bu davranışın bir geri dönüşü olamazdı. “Artık her şey için çok geç” diye düşündü.
İçeriden bir ses geldi annesi Gülfidanı çağırıyordu. Durdu bir an öylesine dona kalmıştı. Ne yapacağını şaşırmıştı ve hiç sesini çıkarmadan bir müddet odasında öylece oturdu. Duymasınlar diye neredeyse nefes bile almıyordu. Derken birden kapı açıldı. Annesi:
-Gülfidan! baban seninle konuşmak istiyor gelir misin kızım..?Gülfidan:
-Anne Allah aşkına ısrar etme. Ben o adamla konuşmak istemiyorum! Yüzünü bile görmek istemiyorum. Şimdi mi aklı başına gelmiş. Geçti artık, onun kızı öldü..derken içerden gelen sesle annesi ve Gülfidan irkildiler. Kazım bey:
-Çabuk ikinizde buraya gelinn! Hemennn! Diye bağırmaya başladı. Bunun üzerine Gülfidan, annesini zor durumda bırakmamak için, babasının yanına gitmeye karar verdi. Gülfidan yüreği acıdan parçalanarak odadan dışarı çıktı ve salona girdi. Babası masanın başında oturuyordu. Kazım bey:
-Gel kızım otur şöyle, seninle konuşacaklarım var.. Gülfidan:
-Dinliyorum..Kazım bey:
-Bak ben bir hayta yaptım. Senin bir suçun yoktu belki anlayıp dinlemeden kızdım. Beni affet olur mu? Her şeyi unutalım bitsin gitsin. Baba kız arasında olur böyle şeyler..dedi. Gülfidan birden bire ağlamaya başladı. Sinirleri iyice gerilmişti tek kelime etmeden masadan kalktı. Kazım bey:
-Gülfidan! beni affetmeyecek misin? Kızım bana bir kez bile baba demeyecek misin..? diye Gülfidanın ardından ağlamaklı bir sesle konuştu. Yalvarır gibiydi sesi. Gülfidan babasına doğru döndü ve şöyle dedi:
-Bilmiyorum!.. ve daha sonra ağlayarak odasına gitti. Kendini yatağa attı ve gene hıçkırıklara boğuldu. “Neden bunları yaşamak zorundayım. Allah’ım ne olur al canımı” diye dua etmeye başladı. Artık içindeki acı bir işkence gibiydi. Bir yanda çok sevdiği babası tarafından uğradığı iftira, Bir yandan Murat’ın ölümü, Bir yandan onun İntihar edişi. Tüm bunlar onun küçücük bedeni ve aklı için çok fazlaydı. Bütün bunları yaşamak zorunda kalışı Gülfidanı kahrediyordu. Ama artık yapacak fazla bir şeyi de yoktu. Hele intihar girişiminde bulunduğu için o kadar pişmandı ki çok utanıyordu. Ya ölseydi veya ölmeyip sakat kalsaydı ne olacaktı. Yaptığı hatayı geçte olsa fark etmişti bu canı ona Allah vermişti ve bunu sonlandırma hakkı yoktu. Ellerini açtı, bağışlaması için Allaha yalvardı.
Gülfidan çok geçmeden aile içine karışmaya başladı. Artık kahvaltıya birlikte oturuyorlardı ama babasıyla göz, göze gelmemeye dikkat ediyordu ve babasında hep uzak duruyordu. Kazım beyin pişmanlığı her halinden belli oluyordu. Öyle ki bütün ağırlığını ve ilgisini Gülfidanın üzerinde yoğunlaştırıyordu. Kendini affettirmek için elinden geleni yapmaya gayret ediyordu. Ama ne yaparsa yapsın Gülfidanı bir türlü mutlu edemiyor, yüzünü güldüremiyordu.
Gülfidan çok değişmişti, tam bir genç kız olmuştu. O yıl birden büyümüş ve olgunlaşmıştı. Yaşadıklarını hala hazmedemiyor, bir türlü unutamıyordu. Aldığı ilaçlar Gülfidanda derin tahribatlara yol açmıştı. Başta unutkanlık olmak üzere, konsantrasyon bozukluğu, uyku düzensizliği ve halüsinasyonlar baş gösteriyordu. Okulunda ve derslerinde başarı çizelgesi oldukça gerilemişti. Tüm ağırlığını derslerine vermesine rağmen, aklına hiç bir şey girmiyordu sürekli ayakta uyuyor, uyanıkken garip rüyalar görüyordu. Sınıfta ve derslerinde bu hali dikkat çekiyordu. Öğretmenleri nedenini sorduğunda, kullandığı ilaçların etkisi olduğunu söylüyordu. Aslında bu büyük bir yalandı İntihar etmek için kullandığı ilaçların etkisiydi tüm bunlar. Çok pişmandı “Keşke o ilaçları içmeseydim” diye kendi kendine hayıflanıyordu. Çünkü sınavları vardı ve o hiçbir sınavı başarıyla geçemiyordu
Sınıfta kalacağı kesinleştikçe içine keder doluyordu. Gülfidanın hayalleri vardı okumayı, yazmayı çok seviyordu, okulunu da. Ne yaparsa yapsın başarılı olamıyordu bu duruma çok üzülüyordu. Çünkü sınıfta kalması demek okul hayatının sona ermesi demekti. Babasının sözlerini hatırladı. Kazım bey:
-Eğer bir tane bile zayıf getirirsen okul hayatın sona erer..diyordu. Yıl sonu yaklaşıyordu. Gülfidan derslerini iyice boşlamaya başlamıştı. Çünkü sınıfta kalacağı kesindi.
Bir de Kazım bey yeni bir karar almıştı.
O yıl tüm aile için çok kötü bir yıl olmuştu. Kazım beyin işleri ters gitmeye başlamıştı. Borçları çoğalıyordu. Ve ödemelerinde güçlük çekiyordu. Kazım bey bir çiftlikte kahya olarak çalışıyordu, işinde de çok başarılıydı. Ama şehir gibi yerde yaşamak çok zordu masraflıydı. Bu yıl okula başlayacak yeni bir çocuğu daha vardı ve masrafları gittikçe çoğalıyordu. Kazım bey Gülfidanı okuldan almaya karar verdi. Ailesini alıp çiftliğe yerleşecekti. Böylece bir çok masraftan kurtulup para biriktirmeyi umuyordu. Büyük oğlu okumamıştı çalışıyordu. Gülfidan’dan sonra bir oğlu daha okuyordu. Ve en son küçük kızı da bu yıl okula başlayacaktı.
Gülfidan artık tamamen ümitsizliğe kapılmıştı. Kendini buna hazırlamak zorundaydı. Yapacak fazla bir şeyi de kalmamıştı. Okul hayatı artık sona ermişti. İçinde sakladığı cam kırığı hayalleri vardı sadece ve Gülfidan çok mutsuzdu. Bundan sonra nerede yaşadığı, ne şekilde yaşadığı artık onun için hiç de önemli değildi. Zaten yaz aylarını ya köyde geçiriyordu ya da çiftlikte tarlalarda.
Son hazırlıklar yapılmıştı. Kazım bey her şeyi çoktan planlamıştı bile. Ama Gülfidan belki babası çiftliğe gitmekten vazgeçer diye hala ümitleniyordu. Ta ki son ana kadar. Kız kardeşini okula yazdıralı bir ay olmuştu. Eşyalar toplanmaya başladı. Küçük kız köyde anneannesinin yanında okula devam edecekti. O yıl Gülfidanın erkek kardeşi de ilk okulu bitirmişti. Ağabeyi ise amcasının yanında şehirde kalacaktı. Çalışmaya devam edecekti.
Gülfidan daha önce hiç tatmadığı bir duygu ile yüz yüzeydi. Kardeşlerinden ilk defa ayrılacaktı, şimdiden hasret acısı çökmüştü yüreğine. İçi sızlıyordu.
Herkes yerine yerleşti. Son eşyalar da traktöre yüklenmişti. Gülfidan son bir kez ardına dönüp nemli gözlerle yaşadığı eve baktı, gözleri dolu, dolu oldu. Tüm mutluluğunu, hayallerini ve hüzünlerini bu evde bırakmıştı. Ne olacağı belli olmayan, bir geleceğe doğru gidiyordu işte. Gülfidan için artık her şey sona ermişti.
SON