- 863 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Erkekliğimden Utandığım Anlar..
Öyle zamanlar oluyor ki erkek olduğum için utanıyorum kendimden. Böyle anlarda hayattan soyutlanmaya çalışıyorum. Yok olmak, görünmemek amacıyla çırpınıyorum. Bir erkek olduğumu unutmak istiyorum.
Doğanın bizlere vermiş olduğu bir uzuv ve getirdiği dürtülerin neler yapabildiğini gördükçe kızıyorum kendimce. Böyle mi olması gerekiyordu? Yoksa yaşanılanlar sadece bir ilizyon muydu? Kim, ne, hangi sistem güç veriyordu olanlara?
Haberlere bakmaya çekiniyorum. Biliyorum ki yazılanlara yapılan yorumlar aynı olacak.
Nasıl ki sevgilisinden dert yanan bir kızın tüm erkekleri ’’Aynı’’ bellemesi gibi birileri de erkekleri topyekün ’’Sapık’’ ilan edecek.
Ve her ne kadar onlar bilmese de bende o gruba dahil olacağım. Sadece cinsiyetim yüzünden başkalarının yaptıkları yüzünden sorumlu tutulacağız. Bilinçaltında hep bu fikir yer edecek.
Bunların olmaması için birey olarak çalışsak da birileri gelip tüm çabanızı yakıp, yıkacak...
Çünkü yaşananların en temel güç kaynağı ellerinde olacak. Korunacaklar. Birileri onları sırf kendi cinslerinden olduğu ve erk odaklarının sarsılmaması adına koruyacak. Yapılanlar inkar edilecek. ’’Olur mu öyle şey’’ sözleriyle geçiştirilecek. Mağdur olan daha da mağdur edilecek.
***
Yine böylesi bir utanç içine girdiğim anlardan birinde düşündüm bunları.
Bir dönem haberleri meşgul eden ’’Yoğun Bakımda Taciz’’ olayından sonra ailenin yaşadıklarını okuyunca. Bir annenin susturmak isteyenlere inat susmayıp kızını koruduğu için düştüğü durumu görünce..
17 yaşında psikolojik sorunları olan bir genç kızın yoğun bakıma alındığında bir erkek hemşire tarafından taciz edildiği iddası ve akabinde gelişenler..Olay yine her zaman olduğu gibi inkar edilmişti. Hastahane çalışanını savunmuş kızın sorunları bahane edilerek ’’Halüsinasyon’’ denmişti. Raporlar her ne kadar kızın şuurunun açık olduğunu gösterse de bunu anlatmak uzun bir işti.
Yoğun bakımda taciz iddiasının kime ne gibi bir çıkarı olabilirdi? Üstelik bir anne kızının yalanını anlamaz mıydı? Solgunluğu, sesi, konuşması...
Ayşe Arman tekrar aileyle konuşmuş. Anne ’’Hayatımız kaydı’’ diyor. Ancak pişman değil, yine olsa yine söyleyecek kadar gururlu. Destek olan yok. Hepsi lafta. Genç kız ise daha kötü durumda. Olayın duyulmasından sonra sadece 1 gün okuluna gitmiş o günde sınıf arkadaşlarınca dışlanıp, show yapmakla suçlanmış. Kavga çıkmış. Okul yönetimiyse kendi derdinde ’’Aman bizim adımızı vermeyin’’ diyor.
Ayşe Arman’sa konuyla ilgili bir tespitte bulunuyor:
’’Böyle de ikiyüzlü bir toplumda yaşıyoruz. Hem taciz ve tecavüz olayları yaşanmasın istiyoruz, hem de "Kızım tacize uğradı!" diye ortalığa çıkan bir anneye destek filan olmuyoruz. Onun hayatını karartmak için elimizden gelen ne varsa yapıyoruz.’’
***
Burada durdum. Kendimce şöyle bir geçmişe dönmek istedim. Gerçekten birilerinin hayatını karartacak bir şey yapmış mıydım?
Kendimi biliyordum ya.
Yeri ve zamanı geldiğinde iflah olmaz bir seksopata dönüşebilirdim. Gözüm dönebilirdi. Amacım sadece karşımdaki bedene odaklanmak da olabilirdi. Bundan doğal ne var diye düşünebilirdim.
Gerçekten normal miydi?
Yoksa zorla birine sahip olmak ya da ellerini gizlice bir genç kızın şeffaf dişiliğinde gezdirmek bizler için bir erkeklik testi mi? Ne kadar tacizciysen o kadar erkeksin yani..
Birden aşklarım gözümün önüne geldi. Seviştiğim kadınlar.. Zevk aldığım bedenler.. Seksin karşılıklı olduğunda güzelleştiğini savunurdum hep. Oysa erkeklik için karşılık aranmadığını da öğrendim. Bizler yeri geldiğinde sefil bir egoiste dönüşebiliyormuşuz meğer.
Bende potansiyel bir tacizci ya da tecavüzcü olabilir miydim?
Öyle ya, nasıl olsa beni koruyacak bir toplum vardı. İstediğim gibi davranabilirdim. Kanunlar, insanlar, her şey benden yana gibi görünüyor. Erkeksen fırsatın varsa bunu yapacakmışsın demek ki..
Ya da sadece ben öyle sanıyorum...