Âşık ve Levhi Mahfuz
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Muhib`in şanı, şöhreti cihanın dört bir yanını sarmıştı. Hatta çölde seyahat edenler, onun ayak izini bile tanır hale gelmişlerdi. Muhib ise yaşadığı Semerkand şehrinden başka hiçbir yere çıkmıyordu. Çoğu zamanını ise evinde sevgilisini düşünerek geçiriyordu. Bir gün evinin kapısı çalındı. Gelen, şehrin en büyük alimlerinden bilge bir zat idi. Edeb ve hürmetle onu içeriye aldı. Bilge hemen konuya girmek isteğini söyleyince Muhib:
- Buyrun efendim, sizi dinliyorum, dedi. Bilge:
- Ya Muhib! Sen sözü hikmetli bir aşıksın. Görüyorsun ki insanlar bir bataklığa saplanmış haldeler. Bu halden kurtulmaları için onlara nasihat etmek gerektir. Ama nasihat sahibi boş bir kimse olur ise bir fayda temin edilemez. Bu yüzden bu iş sana düşmüştür. Sen özü, sözü bir olan yiğitlerdensin. Sohbetin de halkı cezbedici, ıslah edici bir özelliğe sahiptir, dedi. Muhib:
- Aman efendim! Bu benim güç yetirebileceğim bir iş değildir. Bu iş bana düşmez. Ben kim insanlara nasihat kim?, dedi. Bilge:
- Ya Muhib! Şimdi tevazu gösterme zamanı değildir. İnsanlar helak olmaktadır. Bu iş yani insanlara nasihat etmek zaruridir. Ve bu işi senden gayrı yapacak kimse de yoktur, deyince Muhib olayın vehametini ve bu vazifeden kaçamayacağını anladı.
Oysa Cânân bunu ona pek çok defalar söylemişti. İnsanların gidişatının iyi olmadığını, onları uyarması gerektiğini, tatlı dili, hikmetli sözleri ile halkı doğruya sevketmesi lazım geldiğini pek çok defalar dile getirmiş ama Muhib`i bir türlü bu işe ikna edememişti. Cânân`ın bu hususta ki dil dökmelerinin hesabının yapılması pek zordu.
Muhib, Bilge`yi uğurladıktan sonra doğruca Cânân`ın evine doğru gitti. Cânân ise evinin avlusunda geziniyordu. Bilge ile aralarında geçen konuşmayı ona aktaracaktı. Ve kendisine pek çok defalar söylediği ama kendisinin bir türlü yanaşmadığı nasihat işini artık kabul ettiğini söyleyecekti ki, Cânân yüzünü ona dönerek konuşmaya başladı:
- Ey Muhib! Sana bu hususu kaç defa açtığımı ben bile unuttum. Şu geceler ve gündüzler şahiddir ki bu nasihat işini yüklenmen gerektiğini söylemekten ben yoruldum. Ama sen bir türlü kabul etmedin. Demek ki herşeyin bir zamanı varmış. Benim sözün Bilge`nin sözü kadar kıymetli değilmiş, dedi.
Muhib şaşırdı ve hemen af diledi:
- Ey benim sultanım! Şu söz dinlemez kulunu bağışla, dedi adından `İyi ama bilgenin sözlerinden senin nasıl haberin oldu`, diye sordu.
Cânân cevab verdi:
- Ey Muhib! Ben seni aşık bilirdim. Aceb yanıldım mı bilmiyorum. Sen bilmez misin ki; kimi aşıklar için Levh-i Mahfuz* bir el uzatımlık, bir göz süzümlük mesafededir.
(Bunu işiten Muhib`in Cânân`a duyduğu aşk daha da derinleşti, Ona olan hayranlığı bir kat daha arttı.)
--------
* Levh-i mahfuz, ezeli ve ebedi, olmuş ve olacak her şeyin Allahü teâlânın indinde yazılı olduğu kitap, levha demektir.
Ankara, Aralık 2007