- 752 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
kanyonda
Bir kanyonda olduğunuzu düşünün…
Zamanın bozulmayan çarkı, her zamanki ritminde dönerek günü bitirmek üzere! Gözlerinizi kızıllaşmış güneşe sabitleyip o muhteşem manzarayı izliyorsunuz. Gökyüzünde parçalanmış birkaç bulut, ezilmiş vişne gibi kıpırdamadan öylece duruyor. Ne bir kuş sesi var ne de kulağınızı ıslığıyla okşayan rüzgâr!
O an içinizden, ünlü bir ressamın özenerek yapmış olduğu tabloyu andıran bu manzarayı birkaç satırla anlatmak istiyorsunuz.
Nasıl başlarsınız?
Nasıl başlarsanız başlayın, bu güzelliği aktarımınızda şu tümce ya da benzeri mutlaka geçecektir.
Güneş bütün heybetiyle batıyordu…
Bunun aynısı olması gerekmez; ama ne yaparsanız yapın, güneşi mutlaka ya batıracaksınız ya da göndereceksiniz.
İşte yanlış burada başlayacaktır.
Neden güneş batsın; ya da gitsin!
Doğrusu, dünya dönüyor, demeniz gerekmez mi?
Evet, doğrusu; dünya dönüyor!
Nasıl oluyor da bu yanlışı bile bile yapıyoruz; nasıl oluyor da hiç düşünmeden ezberimize sığınıyoruz!
Çünkü, kendimizi merkez olarak düşünüyoruz hep.
Merkez olarak kendimizi aldığımız için, gerçekler her ne olursa olsun kendi gerçeğinden soyundurup, kendi gerçeğimizi giyindiriyoruz; sonra da ona göre tanımlıyoruz.
Bu aşkta da böyle, arkadaşlıkta da!..
Diyelim ki aşktasınız.
Sevgiyi ya da sevmeyi kendinize göre tanımlayıp, karşı taraftan kendi tanımlamanıza yaklaşık duygular beklemez misiniz?
İkiyüzlülüğün âlemi yok!
Elbette beklersiniz.
Bu dünyada ‘sevgi’ denilen sözcüğün yükü sevgililer arasında çok az örtüşmüştür.
Zaten örtüşmemelidir de.
Sizin sevginiz karşı tarafın sevgisindeki eksikliği tamamlamıyorsa ve karşı tarafın sevgisi sizin sevginizin parçalanmış yerlerini yamalamıyorsa, o sevgi, sevgi değil hevestir.
Yine kanyona dönelim.
O muhteşem manzaranın büyüsüne dalmışsınız. Birden bir şey hissedip arkanıza dönüyorsunuz; bakıyorsunuz ki o ıssızlıkta bir kartal birkaç metre sizden uzakta sizi süzüyor. Bir ses, bir nefes duymadığınız halde, neden birden arkanıza bakma gereği duydunuz?
Çünkü hissettiniz!
Sevgi de böyle değil midir?
Gerçi bu duyguyu dış dünyanın duyusu olarak algılamak tam olarak doğru olmayabilir; ancak, sevgiyi de bir enerji olarak düşünecek olursak –ki öyledir- söylediklerimiz pek de yabana atılacak durumuna düşmez.
Ve o kanyonda birden bir müzik sesi yükseldiğini düşünün. Diyelim ki Bach’ın sihirli notaları derin bir yerden fışkırarak ve gittikçe artarak sizin kulağınıza doluyor. Bu şahane sesleri dinlerken herkes aynı şeyi hissedebilir mi?
Kimi kendini bir bahar akşamı yakamozlanarak akan bir ırmağın yanında düşler, kimi de kar fırtınasında sığınacak kulübe arayan biri olur çıkar.
Aynı enstrümanla seslendirilen aynı notalar her dinleyeni aynı yere götürmez, herkes kendine göre bir yere gider.
İşte sevgi de böyle değil midir?
Herkes kendini merkez sanarak, kendine göre sever.
Sevginin gerçeği ise göz ardı edilir.
Yani güneş batıyordur; ama aslında dünya döner.
YORUMLAR
''Sizin sevginiz karşı tarafın sevgisindeki eksikliği tamamlamıyorsa ve karşı tarafın sevgisi sizin sevginizin parçalanmış yerlerini yamalamıyorsa, o sevgi, sevgi değil hevestir.
.........................................................................
Aynı enstrümanla seslendirilen aynı notalar her dinleyeni aynı yere götürmez, herkes kendine göre bir yere gider.
..........................................................................
Herkes kendini merkez sanarak, kendine göre sever.''
Çok güzel ve doğru tesbitler, anlayacağımız sade bir dille yazılmış.
Bu yoruma, yıllar önce karaladığım bir dizeyi eklemek istedim :
Seninle aç değilim, benimle susuz değilsin
Yoldaşım, can yoldaşım.....
Fikret TEZAL tarafından 1/24/2009 1:48:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
Çok güzel bir yazıydı Ömer..
İçerisinde yaşamış olduğumuz toplumların bir hastalığıdır bence kendilerini merkez sanmaları . Benim de çok ilgimi çeker yazınızda bahsetmiş olduğunuz düşünceler ki bana göre oldukça geniş anlamları ve açılımları olan konular bunlar .. Örneğin Avrupa'nın bazı ülkeleri kendilerine göre Uzakdoğu ya da Ortadoğu diye adlandırmaları gibi ki artık bu sıfatlandırmaları kanıksamışız bile yani kendilerini merkeze koyuyorlar ve yine kendilerine göre ülkeleri doğuda, uzakta diye adlandırıyorlar ki aslında zaten her ülkenin ya da kıtaların birer adları var . Neden ayrıca böylesi bir sıfatlandırmaya giderler anlaşılır değil gerçekten de. İşte sizin de yazınızda belirttiğiniz gibi '' bana göre'' düşüncesi yani '' aşırı merkeziyetçilik '' .. Sevgi konusunda dediğiniz düşüncenizde de çok haklısınız . Nedense insanlar hep kendilerine göre severler ki halbuki sadece sevseler yeterlidir bence hatta hiç bir karşılık beklemeden . Düşünsenize mesela insan karşıdaki beni seviyor diye mi karşıdakini sever? Hayır. Ben sevmek istediğim için severim ve o da severse karşılıklı sevmiş olursuz birbirimizi gibi...
Çok güzel konulara değinmişsiniz Ömer , sizi okumak büyük bir zevk benim için...
Sevgilerim çokça...
Guldane Dal tarafından 1/24/2009 3:01:49 AM zamanında düzenlenmiştir.
hayata dair usta bir kalemin bana göre dogru tesbitleri,insan oglunun en büyük zaafidir kendini hayatin merkezi olarak görmek...kanyonun muhtesemligi aslinda günesin batisi kadar dünyanin dönmesi de degildir,onu gören gözlerin yürege söyledigidir...
kendimize söyledigimiz yalanlarin en muhtesemi ise bir gün ölecegimizdir yani insan tam olarak kendi ölümüne inanmaz...
sevgili yazar
birakalim dünya dönsün,günes hep ayni yerden batsin
yalana kendi gercegimiz icinde inanalim ama askta ve sevgide insan oldugumuzu hata ve dogrulariyla yasamayi hic unutmayalim....
nefis bir yaziydi,
yüregine kalemine sevgiyle
YILDIZ