- 578 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ULUSAL ANLAMDA,TÜRK SİNEMA TARİHİNE BAKIŞ
Fuat Uzkınay’ın,"Ayestefanos Rus Abidesi’nin Yıkılışı"ndan bu yana yapılan Türk filmleri,bir çok farklı kategoride değerlendirilmiş,üzerine yazılar yazılmış,beğenilmiş,göklere çıkarılmış ama diğer yandan da,dışlanmış,yerden yere vurulmuş,sansüre takılıp kalmış ve hatta yakılmıştır.
Bütün bir sinemamıza geriye dönüp bakıldığında,filmlerimizin değerli-değersiz bir çok kişi ve şahıs tarafından masaya yatırılmasındaki kriterler hep tartışma konusu olmuş,bu konuda köşe yazıları,makaleler,tezler hatta kitaplar yazılmıştır.Yönetmenlerimiz,eleştirmenlerimize küsmüş,kavga etmiş,bunun sonucunda taraflar belirlenmiş,belirli eleştirmenler sadece belirli filmler hakkında yorumlar yazarak,"eleştiri" kavramı kısırlaşmış ve belli zamanlar bu tartışmalar,"seviyesizlik" boyutlarına kadar ulaşmıştır(günümüzde de örneklerini görmemiz çok zor değildir).Aslında çok daha büyük bir sorun vardır,Türk Sinemamızın başında;SANSÜR.
Sansür,sinemamızı kısırlaştıran,korkaklaştıran ve bir çok yönetmenimizi popüler filmler yapmaya yönlendiren çok büyük bir sorundur.Eğer öyle olmasaydı,Lütfi Ömer Akad adlı,Türk Sinemamızın,"Ustasız sinemanın,ustası olan" yönetmeninin,sinemamızı sokağa taşıyan ve sinemamızda bir dönüm noktası olarak kabul edilen "Kanun Namına" adlı filmimizin senaristi Osman Fahir Seden,ilerleyen yıllarda,arabesk film furyasına katılıp,melodram filmler yönetmezdi.Sansür sadece yönetmenlerimizi değil,senaristlerimizi korkaklaştırmış ve kısırlaştırmıştı.Hatta ünlü bir senaristimiz,gençlik yıllarında,katıldığı bir sohbette "ben kahraman olmak değil,para kazanmak istiyorum" demiş,ilerleyeceği yolun ilk adımını bu şekilde atmayı tercih etmiştir.Bir dönem başak boylarının kısa olduğu gerekçesi ile Metin Erksan’ın,Aşık Veysel’in hayatını konu aldığı ilk filmi "Karanlık Dünyam",sansürden geçememiş,bir süre izleyiciyle buluşamamıştır.Bu tarz örnekler çoktur.Bu konuya zaten,ilerleyen zamanlarda "Sinemamızda Sansür" başlığında ayrı bir yazı ile değineceğim...
Yukarıda yazmış olduğum ve tamamen yüzeysel olarak bahsettiğim iki önemli unsur;eleştiri ve sansürün,sinemamızda işeleyiş tarzı,ne kadar bize ait ve bizden yola çıkılarak yapılmaktadır,bence tartışılması irdelenmesi gereken budur.Çünkü "Türk Filmleri" denildiği zaman,teknik bakımdan zayıf,abartılı diyaloglu ve akla mantığa sığmayan tesadüf ve olay örgüleri ile (ki bu tanım,sinemamızın 2. sınıf filmlerini anlatmaktadır) "bir şekilde kotarılmaya çalışılmış filmler" gelmektedir bir çok kişinin aklına.Aydın,entellektüel ve eğitimci kitlenin dışındaki izleyici olan birçok kişi,sinemamızı bu denli değerlendirerek,çok büyük yanlış anlaşılmaların ve kavram karmaşalarının doğmasına sebep olmaktadır.Oysa ki sinemamız "TÜRK SİNEMASI" dır ve sinemamız değerlendirilirken,bu hep unutulmuş,bir çok başarılı filmimiz,"batı sinemasının kriterlerine" göre değerlendirilmiştir.Bu,sinemamızın ifade gücüne vurulmuş çok büyük bir darbedir.Zaten devletin hiç bir desteği olmadan çekilmiş,sektörsüz bir sinemanın ürünü olan filmlerimizden,avantür olanlar,"Ben-Hur" filmi ile,sinemamıza yön veren toplumsal gerçekçi yapıtlar,De Sica’nın,"Bisiklet Hırsızları" filmi ile kıyaslanırsa,elbetteki filmlerimiz es geçilip,"yetersiz" olarak değerlendirilir.Doğru olanı ise,toplumsal ve dönemsel bakış açılarına sahip,olgun eleştirilerdir ki,en az yapılanı -hatta hiç yapılmayanı- budur.
Bize dair toplumsal değerleri,ülkemizin geçirdiği dönemleri,sorunlarımızı,insanımızın ve ülkemizin dünyanın neresinde durduğunu bilerek yapılsa idi eleştirmenlerin değerlendirmeleri ve sinemamızı pasifize edecek sansür uygulamarı en aza indirilse idi,gerek dünyanın,gerekse insanımızın "Türk Sineması"na bakış açısı daha farklı olacaktı,buna eminim...
YORUMLAR
Çok kıymetliydi verdiğiniz bilgiler.. İnsanoğlu bindiği dalı keser mi, ya da ait olduğu toplumu ve değerlerini yerin dibine sokar mı? Ben emeğe saygı duyan bir insanım. Şimdilerde güldüğümüz dalga geçtiğimiz filmler için insanlar sabahın körü uyanmışlar sete gelmişler, yağmur, çamur, kar demeden olanaksızlıklar içinde filmler yapmışlar. Ben inanın takdir ediyorum onları.. Hala da film sektörümüzün problemleri arasında yeterli kaynak olmaması geliyor.. Yabancı filmlerin mekanları genelde dışarısı olurken bizim filmlerimiz ev, büro, bina arasında sıkışıyor. Yine de arada herşeye rağmen çok güzel filmler çekenler var. Son dönem en çok beğendiğim oyuncular arasında Uğur YÜCEL var bir filmine gitmiştik eşimle beraber adını getiremedim aklıma (sanırım Ejder Kapanıydı) bir komiseri canlandırıyordu. Bayağı aksiyon sahneleri vardı. Helal olsun dedim yine de güzeldi.. Ama çok övülmedi o film neden bilmiyorum.
Bizim toplumumuzda eleşti yerden yere vurmak olarak anlaşılıyor. Eleştiren kişi ne kadar fazla eleştirirse kendinin üstün olduğunu ispatlayacakmış mantığıyla yaklaşıyor. Emekçi insanların da hevesi kaçıyor doğal olarak..
Son söz diyorum ki Türk Sineması bizim sinemamız oyuncular bizim aramızdan çıkmış insanlar. Daha fazla destek vermeliyiz. Tanınmış aktör ve artistler dışında salonlar bomboş oluyor.
Teşekkür ederim çok güzel bir yazıydı. Saygı ve selamlarımla..