- 551 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşam Acılar Sofrası
Yaşamak ruletini döndürdükçe ellerimiz, biz kırılgan düşler sokağında hep birbirimizi özleyeceğiz.
Acılarımız sevinçlerimizle kavgalara durdukça asi, yangınımızı yazdıkça da sevdalı bakacağız yollarımıza.
Usumuz çıplak uykularda birbirine sarılmayı, anılarımız dününü reddetmeyi öğretecek sargılı kollarımıza
Aşk ki, her sabah lambasına gaz koyan bir el gibi üzerindeki ince zarı aralayarak açar gözlerini sabahlara.
Kılıçların öfkesidir ustura yalnızlığımızı biçen. Kelimeleri evrenden ödünç alarak kurmuştuk bu sevgi ve aşk sergisini. Çığırtkan duygularımızı toplayarak nostalji faytonuna attık şimdi bedenimizi. Günlerimiz öfkenin sargı bezlerini dolarken ağrılı bedenimize, biz yine de unutulan bir filmin müziğini bulacağız gönül sandığımızda.
Birbirimizin gurur tepelerine varmak çok zordu biliyorsun. Kaçamak ve acele çarelerle yıkmaya çalıştık bu emsalsiz yapıyı. Bir elimizde sözcükler, diğerinde öfkelerle geçmeyi denedik sevda sularını. Gecelerce sarıldığımız ve günlerce yargıladığımız bu aşkın kayalarına vardık. Yorgun tayfalar gibiydik sevgi küreklerini çekmekten, ne yaptıksa taa en baştan peşine takıldığımız aşk yunuslarının bizi götüreceği masal adasına asla varamadık.
Yürüdükçe varılamaz, geri dönülemez bir yoldur aşk. Uzak iklimlerin düş haritalarına bakarak rotasız yolculuklara çıkmak, amansız dalgalara göğüs germektir. Ağrılı ve hüzünlü yüreklerin karlı patikalarında gökçül umutlar besleyerek yürümek, zemherilerin ayak izlerini sürmektir aslında. Ortaya serdiğimiz umut sofrasının kırıntılarıyla beslenerek, sevdanın kılıç sularından içerek yiğit kalmak kolay değil sensizken.
Yaşamak ruletini döndürdükçe ellerimiz, biz kırılgan düşler sokağında hep birbirimizi özleyeceğiz. Yosun kelimelerin ıslak köprülerine tutundukça ellerimiz arayacak tutkulu sarılışlarımızı. Acılarımız sevinçlerimizle kavgalara durdukça asi, yangınımızı yazdıkça da sevdalı bakacağız yollarımıza. Usumuz çıplak uykularda birbirine sarılmayı, anılarımız dününü reddetmeyi öğretecek sargılı kollarımıza. Dağlarımız mevsimleri bekledikçe bu yürek gelgitlerimiz bil ki, asla bitmeyecek.
Bütün sevenler bilir aşkın adını. Sıcacık bir merhabadan dökülen yudumlarca su gibi uçurum kenarlarında açan bir çiçektir o. Denizlere dökülen ırmak çağlamalarında, gökyüzünün en ulaşılmazına kanat açan intihar kuşları gibidir. Coşkunca taş atarken denizlere koklanmayı diler sevda, bulut ağlamaları gibi kavgacı durur.
Hiddetle kararan bulutlarını görünce sığ denizlere, uzak ülkelere kaçmaktır sevda. Defneyaprakları gibi kutsal, saman yoluna kurbanlar sunulan bir sunak gibi gizemli, evrenden düşen sözcük taşları gibi ağır, gözlerinde kaybolunan bir peri gibi alımlı, sözcüksüz bir müzik gibi sabırlıdır aşk.
Ayakları yere basan tüm tahta masalar rüzgâra ve yağmura yenik düşer sonunda. Çivi tutmaz, pasa ve rutubete dayanmaz bir dil gibi, taşlar bile çatlar gecenin ayazında. Aşk ki, her sabah lambasına gaz koyan bir el gibi üzerindeki ince zarı aralayarak açar gözlerini sabahlara. Bomboş kalplerin umutsuzluklarından farklı, okunması geciken, gönderilmesi ertelenen mesajlar gibidir.
Bu giz cümbüşünün tam orta yerinde sesimizle nefesimizle, gücümüz sözcüklerimizle birbirimizin esmer ellerini her özlediğimizde denizler, gökler, kuşlar ve uzaklıklar düşlenecek durmaksızın. Odamızdaki duvarlar, gönlümüzdeki okyanuslar ve dilimizdeki sevdalarla dünü bugün, yarını ertesi gün yaşamak için bu masalla kıvrılacağız yatağımızda.
Denizlerin tüm saydam derinliklerini, güneşin iliğini kayaların öyküsünü dolamadık mı dilimize? Çiçeğin en özeli menekşeye ağlayıp, göllerin, ırmakların ve çayların en delisine atmadık mı bedenimizi? Parmaklarımız buluşunca açmadı mı kardelenler, biz öpüştükçe güllerin üstünde biriken çiylerle mutlanmadık mı? Gözümüzdeki bekleyişlerin kilitlerini atarak denizlere, özlem fırtınalarını dindirmedik mi?
Göğsünün duvarlarına vuran öfkeli sulardan da bir sevgi yaratırsın sen. Fenerlerim puslu, bedenim kıyılarına vuran bir yunustu sen yokken. Kayalıklarıma güneş yüzünü hiç göstermedi ve ellerim gelgitlerini bile özledi. Ustura yalnızlığımın keskin bıçaklarıyla doğrandım, sarhoş mavnalarda kavgalarını aradım. Sen yokken gül dudaklım gözlerinde yattım, saçlarında saklandım, yüreğimin koylarında soluklandım.
Bir gazel yaprağı gibi bu aşkın rüzgârları hep seni getirir bana. Paslı dilime ustura, yorgun gönlüme kasatura ve yitik düşlerime mutlu bir rüya oluyorsun seni düşündükçe. Tozlu bir yol kıyısında seni savrulacağımı, tükeneceğimi bilsem de seni seveceğim ben. Gözlerinde yaşamak, denizlerinde çoğalmak, küllerinde uyumak için seçtim seni. Birbirimiz için çoğaldıkça korkularımız bitecek, gökyüzündeki sayısız yıldızlara bakarak dokuyacağız bu aşkın kilimini. Her dağın doruğunda biz yüce, her okyanusun derinliklerinde sevince kucak açacağız birlikte. Anlayacağın sevgili, bu acılar sofrasında her yürekte sözcük, her dizede gözcü olacak, sevinçlerle, hüzünlerle kavradığımız bu sevdanın küreklerini sonsuza dek çekeceğiz.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Bir gazel yaprağı gibi bu aşkın rüzgârları hep seni getirir bana. Paslı dilime ustura, yorgun gönlüme kasatura ve yitik düşlerime mutlu bir rüya oluyorsun seni düşündükçe. Tozlu bir yol kıyısında seni savrulacağımı, tükeneceğimi bilsem de seni seveceğim ben. Gözlerinde yaşamak, denizlerinde çoğalmak, küllerinde uyumak için seçtim seni. Birbirimiz için çoğaldıkça korkularımız bitecek, gökyüzündeki sayısız yıldızlara bakarak dokuyacağız bu aşkın kilimini. Her dağın doruğunda biz yüce, her okyanusun derinliklerinde sevince kucak açacağız birlikte. Anlayacağın sevgili, bu acılar sofrasında her yürekte sözcük, her dizede gözcü olacak, sevinçlerle, hüzünlerle kavradığımız bu sevdanın küreklerini sonsuza dek çekeceğiz.
yüreğine sağlık labirent lal oluyor dilim yazılarınız mükemmel.yoruma ne hacet çok güzel