- 550 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Zindanların İnadına Siyah
Masallara belediğin çocuk gönlüm büyüdü sonunda,
Beni sevmelerden, karanlık kuyulardan kurtarsana
Bir dönüş türküsüyle avuttun, kandırdın şu yüreğimi
Gönlünün zindanlarında yalnızım, arada bir uğrasana…
Hayatından gelip geçen bir bezirgân say beni. Tut ki seninle aşkı hiç yaşamadık, hiç ağlamadık bir şarkıda. Gecelerce birbirimizi düşünmedik çıkmaz bir sokakta. Sesine koşmadım ölümü hiçe sayarcasına. Tut ki, bu sözlerle başlayan bir sevdayı attık dipsiz kuyulara. Sil at şimdi bu sevdayı mağrur kelebek. Geriye yalnız kentler, hatıralar, sana yazılan ölümsüz sözlerim kalsın.
Adının efsunlu yumuşaklığını hissetmeyeli ne çok oldu bir bilsen. Sıcacık nefesine koşumladığım atım sırılsıklam terli, ölümüne dinlediğim, öksüz kalan şarkılar artık ağlatıyor beni. Birbirimize sorduğumuz tüm sorularda anlamsız cevapların yorumlanmazlığında, ikimiz de uğurladığımız hasretin kervanlarını bekliyoruz.
Kokunu getiren rüzgârların hasret tufanlarında yakılan, yıkılan, ateşler ortasında kalan biri olup çıkıyorum. Korkular yakamı bırakmış, kendimi kuyularına atarak yaşamak istemiyorum. Senin sevdanın ışıltılarında ruhumu sorguluyor, en bilinmez yerlere kazıdığım aşkına da ağıtlar yakıyorum. Biliyorum, gözlerini ne zaman ruhuma dolasam hep kaybediyorum. Sevdanın yumakları mahcup bir yürekte suskunluğunu sunuyor.
Özünde yıldızların mağrur şarkısı çalarken çılgın ve dayanılmaz zemheriler kuşatırdı yıldız kümesi saçlarını. Gözlerin Leyla, dudakların efsunlu bir şarkı, ellerin bırakmamayı düşlediğim bir düş tarlasıydı sanki. Sen ki, mavi duvarlarımda asılı duran, rengi korkulara çalan bir hüzün portresiydin. Kırmızı göllere taşınan yüreğin, geride bıraktığın millerin ve en dayanılmazı ellerin, neden bırakmaz benliğimi?
Ben ki, karınca kanadına yükledim hüznümü ve dolaşıyorum bilinmez dehlizlerde. Bir martı sürüsü geçiyor üzerimden ıpıslak, bir kırlangıç kayalarımı oyuyor ve gözlerim ağustoslarda bile seni arıyor. Ufkumun dağlarında lacivert kanatlı kuşlar, rengi tükenen gecelerin infilaklarında bir yazıt arıyorum seni, ismini kazıyacak. O yazıt ki yıllar sonra kıyamet tamtamları çalınmaya başladığında göğe, yıldızlara ve kâinata seni, yalnız seni anlatacak
Sevişmelere durduğumuz büyülü gecelerden kıskanç bakışlar büyütüp birlikte, ayrılık kentlerini dörtnala geçmedik mi? Seninle ortaya koyduğumuz yürek yoksul hüzünlerin kapısını çalarak konaklayacak yer bulamadı. Katran karası bakışlarından, inanması güç hikâyenden yansıyan mavi ışıklar ne çabuk kayboldu? .. Suskunluklarından derlediğim son sözlerim belki de okuduğun. Son çırpınışı bu kutsal sevdanın, yükselmek için yıldızlara.
Anlayacağın mağrur kelebek, masallara belediğin çocuk gönlüm büyüdü sonunda. Seni severek evrene kafa tutmuştum bir zamanlar, ay çizerdi yolumu, yıldızlar ışıtırdı önümü. Dipsiz kuyulara çıktı yolum, beni kurtarsana. Ellerini koparırcasına alırken, yüreğimi acılara salarken burkulan yüreğini de mi aldın yanına? . Bir masal diyarında dolaştırdın, nice bahar, yaz geçti gözlerinin mevsimlerinden. Gönlünün zindanları inadına siyah, inadına karanlık, şimdi buralarda yalnızım, arada bir uğrasana.
YORUMLAR
Sevişmelere durduğumuz büyülü gecelerden kıskanç bakışlar büyütüp birlikte, ayrılık kentlerini dörtnala geçmedik mi? Seninle ortaya koyduğumuz yürek yoksul hüzünlerin kapısını çalarak konaklayacak yer bulamadı. Katran karası bakışlarından, inanması güç hikâyenden yansıyan mavi ışıklar ne çabuk kayboldu? ..
sevgiyle