Aile ve Evlilik
Gerçekçi mutluluk...
Neden yukarıdaki ifade ile düşünce okyanusuna dalmak istediğimi merak edebilirsiniz. Ancak hayatta nedensiz olan söz, davranış ve olguların varlığı kadar insan bilincinin engin öngörülemeyen mükemmel yapısında tesadüf gibi görünen olayların dahi sebebi olduğuna inanmaktayım...
İnsanoğlu doğar-gelişir-ölür... Belirli bir süreç... Ortalama sağlıklı yaşam 90 yıl dahi bile değildir. İnsanoğlu yaşadığı sürece kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilmek, sağlıklı, huzurlu ve mutlu olmak ister... Bu istekler hayatın gerçeğidir! Üç hece olan mutluluk kelimesinin yazılmasından ziyade İnsanoğlunun mutlu olabilmek için nelere gereksinim duyabileceğinden bahsetmekte fayda vardır...
Öncelikle fiziki güç kadar ruhi gelişimin ve doyumun da İnsanı insan yapan değer olduğunu algılamaya çalışmalıyız... Sadece bedenden ibaret değiliz. Etkileşimimiz ilk olarak konuşmalarımızla ve iletişimimizle başlıyor... Ana karnından çıktığımız andan itibaren önce aile içinde ve daha sonra evimiz dışındaki bireylerle etkileşimimizle varlığımızı sürdürüyoruz... Kişilik gelişimi öncelikle ailede görülen terbiye, davranış ve disiplinle başlıyor...
Birey ilk olarak aile içerisindeki etkileşimleri sayesinde kendisine bir yol çizmeye başlıyor... Kardeş sahibi olmak paylaşmayı küçük yaşta öğrenmede ve koruma içgüdüsünü geliştirmekte etki etmektedir. Çocuk evin içinde duyduğu söz ve gördüğü davranışlardan etkilenerek düşünce yapısının temelini atmaya başlayacaktır... Küçük yaşta ev içinde kendisine de fikri sorulan ve söz hakkı verilen bir çocuğun kendisine duyduğu özgüven erken yaşlarda temellenecektir. Huzurlu ve mutlu bir yuvada gelişimini sağlayan çocuk belli bir süre sonra evin dışındaki eğitim hayatına başladığında kendisine olan inancı ve güveni sayesinde çevresiyle etkileşimi de olumlu etkileri getirecektir.
Birbirine saygı, sevgi duyan anne ve baba ile yaşama gözlerini açan bir bebek tohumu sevgi olduğu için hayatındaki en büyük güç, ruhundaki en kutsal duygu sevgi olacaktır... Geliştikçe sahip olmak isteyeceği gerçek sevgi ve mutlu bir yuvadır... Huzurlu ve sevgidolu bir yuvada gelişen bir birey çevresine de evinin içerisinde gördüğü saygıyı gösterecektir. Aile içerisindeki bireysel gelişim, toplumsal gelişimle bütünleştiğinde temelde verilen terbiye, ahlak ve namus anlayışı, sevgi, saygı çevreye de yansıyacaktır. Evinin içerisinde huzuru ve güveni yaşayan birey çevreye de aynı güvenle yaklaşacaktır...
Öncelikle küçük yaşlarda ilkokul çağı ile birlikte çocuk çevre ile iletişime geçtiğinde aile içerisinde aldığı terbiye ile çevreye uyumu konusunda çelişkiler yaşamaya başlayacaktır. Her evde benzer terbiyenin verilmesi, benzer ahlak anlayışının benimsetilmesi, benzer davranılması, sevgi, saygı ve huzur dağılımı bir olamayacağından çocuğun evdeki huzurlu, mutlu, gergin ya da mutsuz gelişimi çevresine yansıyacaktır... Birbirinden farklı aile terbiyesi ya da görgüsüyle yetiştirilen çocuklar toplumda etkileşimde bulundukça kendi kişiliklerini bulma yolunda ilerleyeceklerdir. Sürekli mevcut olan bu çatışma gelişimi sağlayacaktır. Muhakeme yeteneği gelişecek, birey kendi doğru ve yanlışlarını belirleyecektir. Bu süreç ömrün sonuna kadar bitmeyecek bir süreçtir... İnsanoğlu için geri dönüşü olmayan bir yol başlamıştır. Bunu da evrimleşme süreci olarak nitelendirebilirim. Çünkü İnsan olmak yolunda tecrübelerimiz ile ilerlemeye başlamaktayız... Aile içi eğitim ve evin dışındaki eğitim ve etkileşimlerimiz sayesinde sosyalleşmeye başlamaktayız... Sosyal yaşantıya uyum sağlayarak, mutlu bir birey olarak gelişimimizi sürdürebilmemiz için çevreye uyumumuz önem taşımaktadır. Birey kendisini geliştirdikçe kendi doğrularını, yanlışlarını ve hayat felsefesini belirledikçe çizdiği yolda ilerlemeye başlar. Bu yolda herkesin kendince mutlu ve huzurlu olabilmesi için belirlediği doğruları vardır... Herkes kendi çizdiği yolu izler... Hayatta tek bir doğru yoktur. Bazen bir bireyin seveceği ve mutlu olacağı davranışlar bir başkası tarafından hoş karşılanmayabilir!
İnsanın doğası gereği de herkesin birbiriyle aynı düşünce ve bakış açısına sahip olmasını beklemek mantık dışıdır... Aile içi eğitim, okul eğitimi, iş hayatı, aşk hayatı, arkadaş çevresi tüm bu etkileşimler ve yaşanılan, paylaşılan olgular insanın evrimleşme yolunda ilerlemesini sağlamaktadır... Birey etkileşimleri sayesinde karakterini geliştirmeye ve İnsan olma yolunda ilerlemeye devam eder.
Zamanla gelişen İnsanoğlu belli bir yaştan sonra yuva kurmayı, eş ve çocuk sahibi olmayı ister. Bu ana kadar geliştiği haliyle kendisi ile uyumlu olabilecek eşini aramaya başlar... Bu aşamaya gelindiğinde bu isteğin aslında kolay olmadığı iyice belirmeye başlar. Birey ruhen, fikren ve fiziken uyum sağlayabileceği eşini ararken bazen huzurlu ve mutlu, bazen ise derinden etki edecek hayal kırıklıkları ile karşılaşabilir! Bu olaylar da en az diğer farklılıklar kadar olgunlukla karşılanmalı ve ders alınmalıdır...
Farklı aile terbiyesi ve kültürü içerisinde yetiştirilen bireylerin sevgi anlayışlarının da farklı olması olasıdır... Bireyler farklı çevrelerde ve koşullarda gelişmişse ne kadar birbirlerini sevseler de uyumu yakalamak o kadar kolay olmayacaktır... Tüm mesele saygı ve iletişim ile engellerin aşılabilmesidir. Aşılamayacak, huzurzuzluk ve mutsuzluk oranını günden güne artıran boyutta farklılıklar sözkonusuysa yaşanan hayal kırıklığını olgunlukla karşılayabilmek bireylerin ana ideali olmalıdır... İnsanın duygularına yenik düşmesi hayatının geri kalan kısmında huzursuz ve mutsuz olmasında etkili olacaktır. O nedenle bazen mantıklı ve bilinçli hareket etmeliyiz.
Gerçekleri gözardı ederek mutluluğu yakalamak kolay değildir! Herşeyin başı iletişimdir. Bu da konuşmalarımızla mümkündür. Davranışlarımızın tutarlılığını konuştuklarımız, konuştuklarımızın tutarlılığını da bilinçli davranışlarımız dışa yansıtır... Eğer söz ve davranışların bilinci yoksa çevremizde güven duyulan ve saygı duyulan bir birey olamayız...
İnsanoğlu kendisini ifade edecek bilince sahip değilse; huzuru ve mutluluğu da kalıcı kılması mümkün olmayacaktır. İnsan ne istediğini bilmeli ki, bulduğunun değerini anlayabilsin. Huzurlu ve mutlu bir yuva için yanında olmasını arzu ettiği eşini, hayat arkadaşını seçerken kendisinin farkında olması gereklidir. Nerede, nasıl, kiminle huzurlu ve mutlu olacağı bilincinden yoksun bir birey yuva kuracağında da bu bilinçsizliği nedeniyle hem kendisi için hem de çevresindekiler için bilinçsiz söz ve davranışları nedeniyle olumsuz etkiler yaratacaktır. Birey ne istediğini bilmelidir. Kararlı olmalıdır. Sevgi yürek ister! Sevgiyi yaşayabilmek için en temel öge Saygı’dır. Saygı sınırını aşan her söz ve davranışı yansıtan birey karşı tarafta güvensizlik yaratır. Güven sarsılınca, saygı da kalmayınca o zaman huzur ve mutluluktan da bahsetmek mümkün olmayacaktır...
İnsanoğlu evrimleşme sürecinde “Kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, çevresine de aynı sevgi, saygı ve özveriyle yaklaşabilirse” iletişim ve algılama konusunda başarılı bir adım atılmış olacaktır. Birey konuşurken, hareket ederken; yaşam içerisinde her nerede olursa olsun söz ve davranışlarında kendisini karşı tarafın yerine koyarak etkilerini düşünmeye gayret gösterirse hayat daha huzurlu ve mutlu yaşanacak bir yer olacaktır.
Her insan değer görmek, sevildiğini hissetmek ve en önemlisi güven hissini yaşayabilmek ister. Birisini seviyorsak ve sevdiğimiz insan başkasına bağlı olmayan özgür bir ruhsa sevgimizi hem sözlerimizle hem de davranışlarımızla hissettirmeliyiz. Eğer dile getirmez ve ilgi gösterirsek çevremizdeki bireyde olumsuz etki yaratabiliriz. Tam tersini düşündüğümüzde de durum aynıdır. Eğer birisine sevdiğimizi söylüyorsak ama davranışlarımızla ona kendisini değersiz hissettiriyorsak bu da aynı derecede çevremizdeki insanı yoracaktır ve mutsuzluk getirecektir.
Kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız, çevrenize de aynı sevgi ve saygı ile yaklaşınız!
Bilinçsiz söz ve davranışlar huzuru ve mutsuzluğu beraberinde getirir. Herkesin birbiriyle iyi anlaşması, huylarının benzer olması, karakterinin aynı olması mümkün değildir. Ancak tüm dengeyi sağlayacak olan İletişim’dir. Bu da saygı çerçevesinde mümkündür. Her koşulda çevrenizdeki farklı görüşe ya da ırka, cinsiyete, dine ve dile sahip insanlara saygılı söz ve davranışlarla hareket etmelisiniz ki dengeyi koruyabilesiniz...
İnsanlar konuşa konuşa anlaşırlar! Bu sözü boşuna düşünüp söylememişlerdir... Vardır bir hikmeti... Çevremizde kendimizi ifade edebilmemiz davranış ve konuşmalarımızla mümkün olacağından; tutarlı ve bilinçli olmamız huzuru ve mutluluğu yakalamamızda etkili olacaktır....
Aile içi eğitim, görgü ve ahlak anlayışı; okul öncesi ve sonrası eğitim derken şimdi de İş yaşamındaki bayanlar ve baylar hakkında fikir beyan edelim...
Son zamanlarda dikkatimi çeken Anne ya da çalışan Anne görüntüleri... Benim çocukluğumda belli bir yaştaki bayanlara bakıldığında gerek hareketleri, gerekse giyim tarzıyla anaç hali dikkat çekerdi... Şimdilerde çoğunlukla bayanlarımız kıyafetleri ile modern çalışan anne adı altında ya da eşini elden kaçırmama ki bence sınırı aşan dekolte giyim tarzı ile anaç hallerinden ziyade teşhirci bir şekilde etrafta kendilerini göstermektedirler... Bayanların eğitim almasına ya da çalışmasına ve ekonomik özgürlüğünü kazanmasına kesinlikle karşı değilim. Böyle bir düşünceyi de kınıyorum! Kadının da eğitim almaya ve çalışmaya hakkı vardır. Ancak üzerinde durduğum nokta bayanların ki hepsi olarak nitelendirmek de yanlıştır, dikkatimi çeken çoğunluğu belli bir süre sonra eşlerine karşı da farklı davranışlar geliştirmektedir... Bir bayanın hele de evli ve çocuklu bir annenin dekolte kıyafetle işe gitmesinin ne gibi bir mantığı ve anlamı vardır! Dekolte derken abiye bir kıyafet olması şart değildir. Dar, vücut hatlarını belli eden bir etek, elbise, pantolan ya da bluz da olabilir sözkonusu olan! Akla, mantığa ve ahlaka ters düşen birçok olay aile kavramının giderek kutsallığını rencide etmektedir...
Sözkonusu olaylar bayanlarla sınırlı değildir. Evli erkekler de eşleri ve çocukları yokmuşçasına çevrelerindeki başka kadınlara fütursuzca bakmakta ve ilgi göstermektedir... Aile kavramına hissedilen güven günden güne sarsılmaya devam etmektedir. Bireylerin birbirlerine karşı güven hissedememeleri ve yaşanılan bunca dengesiz, bilinçsiz evli erkek ve kadın ilişkileri yuva kurmak isteyen gençlerimizin inançlarını sarsmaktadır...
İnsanoğlu ruhi gelişimi ile birlikte, cinsel gelişimi konusunda da sınavdan geçmektedir. Günden güne evrimleşmeye çalışmaktadır... Ne kadar başarılı oldukları da tartışmalı bir konudur! Cinselliğin doğal olduğunu idrak etmek kadar bu konuda bilinçli olmak da o denli önemlidir... Bireylerin sapkınlığa varan taşkın hareketleri ve sözleri giderek yaygınlaşmaktadır. Bireylerin belli bir yaştan sonra bilinçli bir şekilde zihnen ve ahlaken sağlıklı gelişebilmeleri için bilgilendirilmesinde yarar vardır... 17 aylık bebeklere bile tecavüz edilebiliyorsa, sokaklarda ırza geçme sözkonusuysa, hergün bir başka erkek ya da kadın ile gönül eğlendirme fikriyle beraberlik sözkonusuysa benim bu hayat tarzı ile yaşayan canlılara “İnsan” kelimesini layık görmem sözkonusu değildir! İçgüdülerine ve egolarının tatminine göre davranan bu canlılar İnsanlıktan nasiplerini alamamışlardır... Sevgi, ahlak, güven, inanç ve en önemlisi “Vicdan” tüm bu yaşananlara izin veremez. Ancak vicdansız, karaktersiz ve ahlaksız canlılar bu şekilde nefes alıp verebilirler...
Yazımın başından itibaren bahsettiğim aile içi eğitim, terbiye, ahlak ve namus anlayışı, okuldaki çevresel etkileşimler, iş hayatındaki etkileşimler, arkadaş çevresi ve benzeri tüm eğitsel faktörlerde sevgi, saygı ve güven İnsanı insan yapan, ruhunu geliştiren, karakterinin gelişmesine etki eden, vicdanının sesine kulak vermesini sağlayan ve böylelikle de “Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan çevrene de öyle davran” düşüncesini harekete geçiren faktörlerdir...
Sonuç itibariyle birey belli bir olgunluğa varınca evlenip yuva kurmayı arzu etmektedir. Evleneceği bireyin kendisine huzur veren, rahatlatan, herşeyi konuşabileceği ve mutluluğu kalıcı kılabileceği bir birey olamasını da arzu eder... Eğer işten eve geliyor ve yoğun iş temposunun ardından evinde huzur bulamıyorsa, eşi kendisini anlayacak iletişim kurabileceği birisi değilse o zaman evlilik hayatı cennet değil cehenneme çevirir. Gereksiz tartışmalar yaşanır. Taraflar birbirini algılayacak ruhi olgunluğa sahip olmadıkları için huzursuzluk ve mutsuzluk hayatlarının dengesini bozar. Bu nedenle evliliğe adım atarken ruhen, fikren, mantıken uyumun; hayatı huzurlu ve mutlu paylaşıp sürdürmeyi sağlayacak etkenlerin benzer olmasında fayda vardır. O zaman huzuru ve mutluluğu saygı, sevgi, güven, sadakat ve seviyeli iletişim sayesinde kalıcı kılabilirsiniz...
Huzurlu, mutlu ve sevgidolu evlilik hayatı yaşayan çiftlerin dünyaya getirdikleri bireyler de daha sağlıklı düşünce yapısıyla gelişebilecektir. Böylelikle sevgi ve saygı ile yetiştirilen bireyler, yuvalarındaki aldıkları sevgidolu temel yaşam bilgileri ile çevrelerine de sevgidolu ve insancıl yaklaşabilecektir... Vicdanının sesine kulak veren, “can yakarsam, canım yanar” hissiyatıyla hareket edebilen bireyler İnsan olmak adına fazlasıyla yol katetmişlerdir!
Allahtan duam İnsanlara sağlık, huzur ve mutluluk versin. Allah herkesin gönlüne göre versin. Yeter ki kimse bilerek ve isteyerek başka bir kimsenin duygularını ve inancını sarsmasın!
Gönlünüzden sevgi ve ruhunuzdan vicdan eksik olmasın...
5 Mayıs 2007
Cumartesi
YORUMLAR
öncelikle yazınız için teşekkür ederim, emeğinize sağlık. yazdıklarınıza tamamıyla katılıyorum anlatımınızdaki olması gerekenler zaten insanı insan yapan ve insanca yaşamasına sebep olan değerlerdir.
“can yakarsam, canım yanar” sözünüde çok sevdim. hakkatten öyle ama.etme bulma dünyası.
Dua nızada tüm kalbimle Amin diyorum.
Saygılar...
evet evlliği 2 kere düşünmeden karar vermeyin
cocuk için ise bin kere düşünün, düşünün çünki
size beni dünyaya getirin demiyor,davetiye göndermiyor
sizin gelecekdeki sigortanız olmasın siz onun sigotası olacaksanız,onu gercek bir isan olarak yetiştirecekseniz davet edin.
elinizde gölnüze sağlık kutlarım.
..ceynan