- 2030 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ASLI AYDIN'IN ŞİİR KİTABININ TANITIMI
hüznün lal dokunuşu
“…şiirler ve kadınlar okşandıkça
güzelleşir bilir(mi)siniz?”
Aslı Aydın “Hüznün Lal Dokunuşu” dediğinde “…kalemin namlusundan / çekilir tetik / patlar şiir…”
“sabahın buz mavisi gülüşünde / taze düş kokularını çaldım fesleğenlerden / şafağı giydim…” insanlığımdan utanarak sönmeyen yangınlar “besledim madımakla / gamzelerinde gül kokladım. / ıslak gecelerden / devşirirken sarışın hüzünleri / Afrikalı çocuk kederi ile bakan / sizdiniz.” güzel yürekleri “eşkıya gecelere teslim ettiniz! / delişmen gecelerde / düşlerimi aralayıp…” kaçarken insanlığınızdan “topuk seslerinize / karıştı izleriniz / g/özümde(n)düştünüz.”
Atmış bir şiirden sonra “son perde” dediği şiiri ile beraber noktalıyor “Hüznün Lal Dokunuşu”nu ve hüzünlü yolcululuğu başlıyor. “sözlerim dilimde rehin” kalıyor. “kırdım kalemi / buğulu şehrin / ortasında sallandırdım / acıları.” vuslata zil takarak “…gecenin / zifiri gözlerini bağladım nergislerle / özlem dolu sözcükler titredi.”
“…içime çekiyorum / zehir zakkum yokluğunu / kehribar tenli / şiir ağacımı büyütüyorum. / gözyaşım şafağı karşılarken / umarsız bir şekilde / geçmişin örtülerine sarılıyorum. / karanfil tırnaklarımla / yüreğime kazıyorum şimdi adını”, cümle âlem öğrensin diye haykırarak bir liman arıyor imgelerine. “ ıssız yalnızlığıma sığınırken / bağdaş kurarken / sol yanıma acılar / gözyaşımla kazıyorum adını.” aşk kıvılcımları sıçrıyor şafağa, duyuluyor şairin ayak sesleri.
“ …gözyaşlarımı / doldurup cepkenimin sol cebine – güle su, bıçağa ten iken yürek – avuçlarımda parçalanıyor kadeh / cam kırıkları can kırıklarına karışıyor.” Nuri’ye selam geliyor Cemal Süreyya’dan ‘hem âşık ol hem şair, hem de tanıma şarabı / nerde böyle çelişki, böyle tezat görünür.’
Aslı Aydın “kehribar avuçlu mevsimler” de “…gecenin esmer cübbesine tutunup” haykırıyor: “aşka boynumuz kıldan ince / suçum sabit / müebbet istiyorum. / puslu zamanın son perdesinden” şafağı öperken “tuz kokulu şiirlerimiz / sarılıyor kehribar sarısı yalnızlığa / yoksul bir hüzzamı öpüyor dudaklarım / hüznün iğnesi batıyor elime / zehir zemberek çöküyor / ıssız yalnızlıklarım / sol yanıma akıyorsun / yanıyor şiir.”
Dokunuşları devam ediyor hüznün. “öpüşlerini bırak lepiska saçlarıma” sevgili “rüzgâr nihavent bir şarkı fısıldasın” kulağıma “kimliğin rehin kalsın yüreğimde…” aynada eskisin yıllar, sırtında dosyalarla kaçan çorabından utansın dağ, dilsiz bir kuytuda ölsün şiir.
“acılar süzülürken kirpiklerimden / kehribar harfleri diziyorum yollarına / yanık bir yürek vuruyor ıssız kıyılara / gözünün gözüme ettiği zulüm”den “dibe vuruyor şiir.”
Bir şarkı, bir de şiir armağan ediyor duyarsız kalbin son hücresine… sessiz şehrin gölgesinde gri cübbeyi kuşanmışken puslu penceresinde, sırılsıklam yalnızlığı düşüyor ellerine. “birikiyor… küflü hicranlar / çekmecemin sol gözüne / uzanıyor elim namlunun menziline” çırılçıplak. Ömrüne “kimliksiz bir şiir” demirliyor.
Giyerek “ayaz düşleri / dörtnala koşuyordu. / mahşere çeyrek kala / böğürtlenler kanarken dudaklarımda / uçarı düşlerinle uçurum çiçeği topluyordun.” Ben ise “ kimliksiz yokluğunda” bir kaşık suda boğuluyordum. Ayrılık iliklerken düğmeler yalnızlığa, kendimi “benzi soluk şiirlerle avuttum / sustu. sarsıldı şehir / gece öfkesini yenemedi / nutku tutuldu yıldızların / hüznün lal dokunuşu” ile yanıp tutuştu yamaçtaki çiğdemler. Mor kıvılcımlar sıçradı düşlere, umudun ipine sarıldı uçurtmalar.
“kalemin namlusundan” çekildi tetik,
patladı şiir,
son perde indi,
başladı aşk!
Mehmet Kuvvet
NOT: 09.01.2009’da Taka Gazetesi ŞİİR TAKASI sayfamda yayımlandı.
İletilerinize sayfamda yer vermekten mutlu olurum...