- 544 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Camsız Pencereler
Dört yaşındaki çocuk sabahın çok erken bir vaktinde, elindeki şimşir kaşığı tereyağı küpüne daldırdı. Soğuktan donmuş tereyağından bir parça koparabildi yalınayakla. Ocaklıkta ekmek pişiren babaannesine yöneldi...
Babaanne her sabah pişirdiği son ekmeği yağlayıp, sacın üzerinde iyice pişirdikten sonra torununa verirdi. Çocuk her sabah aynı şeyi yapar; uyanır uyanmaz elindeki kaşıkla ‘aşyağı’ küpüne koşar, yağı çıkarırdı. Babaanne de ekmeği yağlayıp torununa yedirirdi.
O sırada, geceden kalkıp samanlıkta ot doğrayan dedenin ayak sesleri tahta merdivende duyuldu. Elindeki çırayı “puf” diyerek nefesiyle söndürdükten sonra çıralığa koydu ve “bugün neden hava aydınlanmadı?” diye söylendi. Dede o gece çok kar yağdığından habersizdi. Öyle ki tüm pencereler kardan kapanmıştı.
Dede elinde çalı süpürgesiyle dışarıdan pencerelerin karlarını temizledi. Pencereler dar-uzundu ve hiçbir pencerede cam yoktu. Dede, kış gelince pencerelere defterinden kopardığı saman rengi kağıtları yapıştırırdı. Yapıştırırdı yapıştırmasına ya, her kış en az yirmi sefer o kağıtları yenilemek zorunda kalırdı. Yine penceredeki kağıtlar yırtılmıştı ve dede pencere kağıtlarını yenilemek için hazırlık yapıyordu.
Dede; kilitli, küçücük bir sandıktan bir defter çıkardı. Birkaç yaprak yırtıp bir kenara bıraktı. Bakır bir tabağa bir avuç un koyup bir tas su ekledi. Ocaklığın kenarında duran kavak çöplerinden kalem kalınlığında bir çöp alıp karıştırmaya başladı, sıvı bir şekle gelene kadar da karıştırdı... Sonra o çöple pencere kenarlarına sıvı hamuru sürüp hazırladığı kağıdı üzerine yapıştırdı.
Bu arada babaanne de ekmek pişirmeyi bitirdi ve ekmekleri leğene koyup bir kenara kaldırdı. Akşamdan ıslattığı tarhanayı ekmek ateşine sürdü, çorba kazanına birkaç parça da pancar attı ve bir yandan da kahvaltı sofrasını hazırlamaya koyuldu.
O sırada anne de ahırdaki işlerini bitirip elindeki süt bakracıyla merdivenlerden çıkageldi. Bir başka odadan bir bebek sesi yükseldi. Evet, küçük kardeşte uyanmıştı… Anne al acele bir tas su alıp elini yıkamaya koyuldu. Babaanne ‘ağlatma şu çağayı emzir de gel’ diye anneye seslendi. Anne elini yıkayıp kardeşi emzirmeye geçti.
Baba; elinde tüfek, sırtında uzunca bir kaput, merdivenlerden ağır-ağır çıkıp geldi. Her yeri kar içindeydi. Ayaklarını yere vurup tüfeği duvara dayadı. Elini sol cebine soktu bir keklik çıkardı ve arkasından elini sağ cebine sokup bir keklik daha çıkardı… Çocuk sevincinden yerinde duramaz oldu. Keklikleri gören evin kedisi ortalıkta dolaşmaya başladı, baba kediyi kovalayıp elini de yıkadıktan sonra ateşin başına geçti. Babaannenin sitemli sözleri yine yankılandı evde. “Oğlum yazık değil mi bu karda kışta, hayvanlar zaten yem yiyecek bulamıyorlar. Sen de her gün bunları vurup getiriyorsun.” Baba söylenenleri duymadı bile… Üşüyen ellerini ocağın başında ısıtmaya devam etti.
Babaanne sofrayı hazırladı, dede pencereleri kağıtlamayı bitirdi, anne bebeğini emzirdi ve sofranın başına çöktüler. Her sabah kahvaltı aynıydı. Bir kazan tarhana çorbası, bir tabak çökelek ve ekmek. Çocuk en çok da çorbanın içindeki pancar parçalarını seviyordu. Pancarı aldıktan sonra soğumasını beklemek çocuğa çok uzun geliyordu.
Ortaya konan bir leğene herkes şimşir kaşıklarını sallıyordu.
O an çocuk pencereden gelen tık-tık seslerine kulak kabarttı. Dede hırsla kalkıp içeriden kağıtlı pencereye elinin tersiyle hafifçe tıkladı ve kağıttaki hamurları gagalayan serçeleri kovaladı sona yine sofraya oturdu.
Serçeler yine tıklıyorlardı penceredeki kağıtları… Çocuk yemek yemeyi bırakmış, kağıttan gözüken serçe gölgelerini takip ediyordu. Kağıt kuş gagalamasına dayanamayıp yırtıldı. Dede yine kızdı. Bir tabak tavuk yemi alıp dışarı çıktı ve kuşlara döktü. Ama çocuk buna üzülmüştü. Çünkü serçeler artık pencereye gelmiyorlardı. Karnı doyan serçeler evin sivügünde sıralandılar ve ötmeye başladılar.
Kahvaltısını yapan dede ve baba sıyrıçları alıp evin üzerine çıktılar. Nerdeyse bir metre kar yağmıştı. Tüm köy aynıydı, herkes evlerin üzerinde kar temizlemekle meşguldü.
Çocuğun gözleri artık her gün camsız pencerelerdeydi. Ne zaman bir serçeyi penceredeki hamurlu kağıtları gagalarken görse mutluluktan uçuyordu.
Şimdi o çocuk elli üç yaşında ve her kış yine gözlerini ısıcamlı, plastik pencerelere diker… Serçelerin pencereleri gagalamasını bekler…
30 08 2008
Mazlum Zengin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.