VALİ ve SİVRİSİNEKLER...
Kahramanmaraş’ta PTT Başmüdürüyüm. Daha geleli bir iki aylık
bir zaman geçmişti... Sabahın ilk saatleri olmasına rağmen , sekreterim bir
heyecan içinde odama geldi :
"-Efendim, valilikten aradılar... çok acil bekliyorlar !" dedi.
Hayırdır , bu kadar acil olan nedir ?
Vilayet konağının önüne geldiğimde, vali beyin kapı önünde diğer daire
müdürleri ile arabalara taksim olurken gördüm...Sonradan öğrendiğime
göre, vali bey bazı daire müdürlerini kendi makam arabasına alarak araba
tasarrufu, benzin tasarrufu yaparmış...O gün beni de kendi makam arabasına
alarak götürdü...
Kahramanmaraş’ın Elmalı köyüne gittiğimizi sonradan köy girişindeki
levhadan öğrendim. Vali bey, Yavuz Sultan Selim Han gibi kimseye bir
şey söylemeden sefere çıkarmış... İşte bu seferlerinden birindeyiz.
Köy girişinde muhtar ve köyün ileri gelenleri karşıladılar...Biraz yaya
yürüyerek hazırlanmış ve üzeri beyaz örtülerle kaplı dört beş masalık bir
oturma düzenine ulaştık...Vali bey felan müdür sen sen yanıma gel diye
birkaçımızı yakınına yerleştirdi...Geri kalan da rastgele oturduk.
Vali, oturduktan sonra :
"- Ule muhtar, sen nereden bildin benim geleceğimi ? Sen hazırlanmış
bizi bekliyorsun..." dedi. Muhtar kendinden emin bir şekilde, gülümseyerek
"-Sayın milletvekilimiz Ali D...... bey haber ulaştırdı... Biz de bekledik
işte geldiniz sayın valim..." dedi. Vali cebinden bir kağıt çıkardı. Kağıt
üzerinde A....... Partisi amblemi vardı. Sonradan milletvekili Ali D......
ismi de gözüktü... Vali sinirli bir şekilde,
"-Muhtar, sen bana gelmeden neden milletvekilini üstüme gönderiyor
bizi huzursuz ediyorsun..." diyerek elindeki kağıdı hızlı bir şekilde yırtar
gibi katlayarak cebine koydu... Muhtar sayın valim :
"-Hele konuşuruz...sen bize ilk defa geliyorsun... ne içersiniz ? Çay mı,
ayran mı ?..." diyerek valiyi yumuşatmaya çalışıyordu. Vali tekrar
"-Muhtar, bu milletvekili sizin köyden mi " diye sordu. Muhtar .
"-Evet, sayın valim... inan biz bir şey istemedik. Kendileri istemişler..."
diyerek, yerinden kalktı. Gençlerden birine seslenerek :
"-Sayın valimin hediyesini getir !..." dedi. Vali birden telaşlanarak :
"-Ne hediyesi muhtar ? Katiyen, hediye felan olmaz... otur yerine!.."
dedi. Muhtarın önüne bir gazete kağıdı sarılı bir paket getirildi...Hepimiz
ürperdik. Hediyeden çok , ne olduğu kuşku uyandıran bir gazete sarılı
paçavra önümüzde duruyordu...Muhtar, gazeteleri teker teker açtı...
Merak içinde herkes, hatta köylü vatandaşlar da masaya yaklaşıp bakmaya
başladılar... Muhtar :
"-Sayın valim bizim buranın bıçakları meşhur..."dedi. Vali, donup kalmıştı.
"-Ne bıçağı ule muhtar ? Bıçak ile işimiz ne ?..." dedi. Muhtar , görünüşü
berbat gazete parçaların sarılı birkaç çakı büyüklüğünde bıçakları sapı
içinden açarak vali beyin önüne sıralıyor :
"-Sayın valim bunlar da isminizi yazdırdık..." diyordu. O ana kadar hiç
oralı olmayan vali, kendi isminin de yazılı olduğunu duyunca .
"-Benim adım mı yazılı ?...." diyerek çakılardan birine el attı... İnceledik-
ten sonra :
"- Muhtar, sen benim adımı nereden biliyorsun ?" diye sordu...Muhtar
sadece gülümsedi...Çakıyı inceleyen vali birden :
"-Muhtar , sen benim adımı yanlış yazdırmışsın...Benim adım Aslan
Y.......Sen buraya hayvan adı olan "arslan" yazdırmışsın...!" dedi.
Muhtar, verdiği hediyeye daha bir teşekkür bile alamadan ayıbını
ortaya çıkaran valiye :
"-Sayın valim, bunu yapan ustalar o kadarını bilemezler... size yöremizin
bir hediyesini verelim istedik...kusurumuza bakma !" diyebildi. O gün
bugündür anlayamadım...Anladığım, hayvan olan aslanın adının her
yerde, özellikle hayvanat bahçesinde kafesi üzerinde "ASLAN" olarak
insan olarak bu adı alanların da adınını "ARSLAN" olarak yazıldığı...
Ve sayın valimizin makamında masası üzerindeki adının da "ASLAN
Y......" olarak göze çarptığıdır...
Bütün bunların dışında, bir köyün vatandaşlarının ustasıyla ya da
yetkili kıldığı muhtarıyla devletin valisine sunduğu bir armağanın ba-
şına gelenler çok düşündürücüdür...Bir yazarın yazdığı eserin bile
üzerinde adının imla hatasız yazılması bir şans iken , köyde belki de
askerde okuma yazmayı öğrenen bir ustanın özene bezene yaptığı bir
çakı üzerinde çeliğin bütün parıltısına rağmen kusur bulunması az
bir inceleme de değildir...
Vali çakıyı elinin tersiyle bir kenara ittikten sonra .
"-Söyle muhtar ne istiyorsun sen ?..." diye sordu. Muhtar sıkılarak:
"-Sayın valim, ne isteyelim ? Suyumuz eksildi...yetmiyor." dedi. Vali,
"-Ule muhtar, bunları bana niye söylüyorsun ? Bunu bu köyden çıkan
milletvekiline söyleyeceksin..." dedi. Sonra tekrar , muhtara dönerek :
"-Muhtar, sen benim yapacağım şeyler söylesene... milletvekiline şi-
kayet mektubunu yazmayı biliyorsun da... söyle bana yüzüme söyle.."
dedi. Muhtar çaresiz ve sıkıntı içinde :
"-Sayın valim... söylüyoruz. Benim köyümün su sıkıntısı var... kanali-
zasyon sorunu var... yol sorunu var...ben hangisini söyleyim. Elek-
trik sorunu var..." dedi. Vali hiçbir şey duymamış gibi israrla :
"-Muhtar, muhtar bak ben sana bütün daire müdürlerini getirdim...
İşte, sağlık müdürü... işte köy hizmetleri... işte PTT, işte elektrik ku-
rumu... daha ne istiyorsun !" dedi... Muhtar çaresizce kafasını büktü...
Vali kızgın ve sitem dolu... Tekrar hızlı bir şekilde :
"-O zaman, her şeye milletvekilini sokmayın. İşte senin o dediklerini
Ankara’dan yapsın da gelsin..." dedi.
Bütün daire müdürleri sıkılmış ve muhtarın çaresizliğine üzülmüştük...
Vali de muhtarı olduğundan fazla hırpaladığını hissetmiş gibi,
önünde duran kalabalığın arasında yaşlı bir amcayı gördü :
"-Bu amca kim. kaç yaşında ?..." diye sordu. Muhtar konunun değişme-
sine sevinerek :
"-Sayın valim, o Ali amca... ve doksan yaşında...." dedi. Vali, ona dö-
nerek :
"-Ali amca nasılsın ? Ben kimim ?..." diye sordu. Ali amca, biraz doğ-
rularak arkaya yaslandı ve valinin yüzüne bakarak :
"-Sen valisin...hepimiz senin için geldik köy meydanına ..." dedi. Vali.
"-Ali amca senin bir isteğin yok mu ? Dileğini söyle..." dedi. İhtiyar :
"-Ne isteyim ben... muhtar konuşuyor... ben ne isteyeceğim..."dedi.
Valinin hoşuna gitmişti... Tekrar , ihtiyara dönerek :
"-Sen, Ali amca sen iste benden...muhtarı dinledik. Sen ne istersin?"
diye israr edince :
"-Vali efendi, benim bir sıkıntım şu sivrisinekler var ya...! işte odur..."
dedi. Etraftan diğer köylüler de çok sivrisinek olduğunu ve evlerde
yatamadıklarına söylediler...Vali birden doğruldu. Aradığı sağlık mü-
dürü idi...Sağlık müdürüne sordu :
"-Bak, Ali dayı ne diyor ...." dedi. Sağlık müdürü ayağa kaktı. Ve :
"-Sayın valim, o Ali dayının dediği sivrisinekler için biz bir şey yapa-
mayız. Çünkü onlar ufak cins...bizim mücadelemiz bataklıklardaki diğer
sinekler için..." dedi. Vali üzgündü...İhtiyara dönerek :
"-Ali amca, senin sineklere biz bir şey yapamıyoruz !" dedi.
Dedi de, köy bakkalında satılan ufak bir fıs fıs bile akla gelmemişti...
Sağlık müdürü de vali de daha büyük sorunlar için gelmişti...
Vali birden ayağa kalktı.
Görüşme ve denetleme bitmişti...
Masadaki boşalmış ayran bardaklarına sineğin binbir çeşidi bomba
yağdıran uçaklar gibi pike yaparak uçuşuyordu...
Ali amca da , elinde bastona yüklenerek ayağa kalkar gibi oldu...
Sevinmişti... Devletin koskoca valisi hal hatır sormuş ve dile benden
ne dilersen demişti...Üzüldü...Kendi kendine .
"-Ayıp ettim... ilaç niye istedim ki ! Çok ayıp oldu..."
Kahramanmaraş’a döndük... Aradan bir hafta geçti.
Mahalli gazeteler pür manşet .
"-Vali Aslan Y...... , alındı... Vali, Ankara’ya kızağa alındı !"
Gerçekten de vali görevden alınmıştı...
Sivrisinekler duruyordu !
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.