Safiye’ye Mektuplar-5 / KİMLER VAR TABUTTA
Safiye’nin yazılarından bizce en önemlilerinden biri ve arkasından yazışmamız.
Bu dizi bir ibret tablosudur. Hiç bir edebi kaygı güdülmeden tamamen yaşanmışlık içeren amatör bir çalışmadır. Doğaçlama da denilebilir. Başlangıçta yayınlamayı da akıl etmedik. Belli bir yer gelindikten sonra yayınlamaya karar verdik. Geleceğin güzel geleceğinden hiç şüphe etmeden yola çıktık. Umulur ki yanılmayız.
’Hiç aklıma gelmezdi ki bir gün merhaba diyeceğim bir baba bana kurtuluşun yolunu gösterecek. Dün sizinle ettiğim sohbetlerden sonra sabaha kadar uyumadım. Çok düşündüm. Dua ettim. Utancım vicdan azabım belki milyon kat arttı ama cesaretimde aynı ölçüde arttı. Bana cesaret verdiniz. Hoşnut değilim bu yaşamdan ama çıkış yolu bulamadım. Siz bana çıkışın olduğunu gösterdiniz.
Dünyaya ne için geldim ama neler yaptım neler yaşadım, dedim.’
KİMLER VAR TABUTTA?
Ah şu benim terk edilme korkum, kaybetme korkum, yalnız kalma korkum...
Vazgeçemem, giden ben olmayım demem... Ne işler açtın başıma! Ben değil miydim yoksa bir gece sabaha karşı tüm yakınlarını, ailesini, akrabalarını, komşularını ve arkadaşlarını toprağa veren. O camii avlusundaki tabutların sahibi ben değil miydim? Böylesine büyük bir acıyı tadan ve hala nefes alabilen, ben değil miydim? O zaman nedir bu güçsüz, sersem ve saplantılı halim. Belki de bir gece de sahip olduklarımı kaybetmem ve sonrasında düştüğüm derin boşluk. Ve çektiğim acılardır şu anki korkularımın nedeni.
Samimi bir gülümseme, sıcak içten bir iki cümle... Süslü cümleler...
Bunlardı istediklerim, bunları koymak istedim kaybettiklerimin yerine. Ama şimdi büyük bir sonla karşı karşıyayım. Ne büyük bir yanlışta ne büyük bir yanılgıdaymışım, geçen bu dokuz yıl içinde.
Samimi gülüşler gördüm, sıcak içten cümleler işittim... Hepsi bir yanılgıymış ya... Bir oyun bulmuşum kendime, oyalanacak bir uğraş belkide. O oyunun içinde yaşamışım, gördüğümü sanmışım, işittiğimi sanmışım.
Biri kendime getirdi beni. Hayatımızın kıyısından köşesinden geçen herkesin bir görevi vardır ya bizler için, onun görevi de beni kendime getirmekmiş.
Onunla olan sekiz aylık bir ilişki sonucunda geçmişimin ve o anımın, şu anımın, bir oyundan ibaret olduğunu farkettim. Yüzleşmekten korkarımdım, ben. Kendimle yüzleştim.
İlişkinin sonunda kendimi sorguladım, özgüvenimin hasar aldığını gördüm. Kendini dünyanın merkezine koyan ve dünyanın onun etrafında döndüğünü sanan bir adam... Eğitimli, hayattan tecrübeler edinmiş, güzel konuşan, işi iletişim olan bir adam. Ama ne yazıktır ki iletişim engelli(ymiş).
Birçok iyi vasıfa sahip olan ama sağlıklı bir iletişim kuramayan, ne istediğini bilmeyen, çelişkileri, tutarsızlıkları olan bir adam. Böyle biri, benim dışımdaki biri yani. Elin oğlu işte; benim kendimi sorgulamama neden oldu. İyi mi yaptı, bilmiyorum. Ama işte şu terk edilme, kaybetme, yalnız kalma korkum var ya çoğu şeyi bilip anlamama rağmen bırakıp gitmeme engeldi. Neyse ki beni çok zorlamadan kendisi gitti.
Bahanesi neydi?
-Çok yoğunum, vakit ayıramıyorum sana ( senden vakit isteyen mi var? Bilsem ki beni gerçekten istiyorsun, bağlısın, seviyorsun... Aylarca görüşmesek de; sen benimsin ben de seninim deyip beklerdim)sevgili olmayı beceremiyorum, bu halimle ayak bağı oluyorum sana. Zamanını çalıyorum, üzülüyorum senin için. Korkularım var benim biliyorsun, önyargılarım... Bunlardan kurtulmam kolay değil. Sen çok iyi, çok güzel, birisin. Aptal mıyım ki senin gibi birini bırakayım ama olmuyor, yapamıyorum.
Bahaneler bunlar. Hayat tercihler ve kararlardan ibaret. Bu da onun tercihi ve kararı. Elbette karışamam. Kim ne isterse onu yaşar, onu yapar ama bunun kırmadan dökmeden yapılan bir yolu yordamı yok mudur?
Ben biraz kırıldım, yoruldum, üzüldüm de...
Sevmedi, istemedi... Yukarıdaki sözleri hep bahane yani. Peki, insan sevmez istemez de neden bunca zaman beraber olur, neden görüşmeyelim artık deyişlerimde; "lütfen devam edelim" der.
Ahhh... İnsanları anlamak, tutumlarına davranışlarına anlamlar yüklemek, çözmeye çalışmak ne kadar zordur.
Bu adam hayatımdaki küçük bir örnek belki, ilişkilerim içinde. Benim içinden çıkamadığım beynimi yoran düşünce şu; Mesleğinde, kariyerinde bu denli başarılı olan bir kişi, nasıl olurda özel yaşamında doğru düzgün iletişim kuramaz, ne istediğini bilmez bir halde, çelişkiler içinde kıvranır, söz verir, sözünü tutmaz, vaatlerde bulunur da ertesi gün unutur. Aramızdaki yaş farkından dolayı bazen benim çocuk olduğumu söylerde, en büyük çocuklukları ve saçmalıkları nasıl yapar."
Kendimle ilgili düşüncem ise şu getirir ya da getirmez. Elin oğlu işte. Hesap soramazsın ki, neden? Diyemezsin ki. O başka b;O elin oğlu... Konuşur, anlatır, sever, süslü kelimeler söyler, vaatleri olur sözler verir, yerine iri, benim dışımda biri. Aynı karında can bulan iki insan bile birbirlerine karşı hata yapıyorsa, ,başka birinin, hiç bir kan bağı bulunmayan birinin insanı üzmesi, kırması doğal değil midir? Peki, ben neden izin verdim bunca yıl başkalarının ve o adamın beni yıpratmasına. İstedikleri zaman gelip, istedikleri zaman gitmelerine, hep aynı yerde beni ilk buldukları yerde, aynı duygu aynı istekle beklemek nedendi? Onlar istedikleri zaman dokundum onlara, onlar istedikleri zaman, seni seviyorum dedim, onlar istedikleri için kendimden, kariyerimden, hayatımdan vazgeçtim. Yani elin oğlu için. Şimdi hangisi benim yanımda? Hangisi sağlığımı beni merak eder. Hangisi yıkık, dökük yanlarımı toparlayıp toparlamadığımla ilgilenir? Hiç biri.
Adı saplantı mıdır yaptıklarımın. Herşeyin farkında olup da yine de terk edememek benim acizliğimden midir?
Sahipsizim. Ne kan bağım olan biri var, ne de gönül bağım olan bir yakınım. Toprağa gömdüklerinin sayısını bilemezken bir yenilerini eklemek istemeyişim... Ve sonunda kendime sorduğum sorular. Benim acımdan, kederimden faydalanan, kendilerine bu hüzünlü şaşkın halimden pay çıkartan insanlar...
Bir daha yapmam diyorum ya kendime bile söz veremiyorum. Hayat bu! Tereddütlerden sıyrılmak kolay mıdır? Kendimi bile yeterince bilmediğimden söz veremiyorum, kendime. Bir şehir terminali gibi hissettim kendimi bir anda. Birileri geliyor, birileri gidiyor. Ben tepkisiz, sakin, sabırlı olduğum yerde olduğum gibi bekliyorum. Yalnızlıktan korktuğumdan, sahipsizlikten bıktığımdan. Kim bilir önüme çıkacak daha kaç tabut var. Ve ben daha kaç tabutun başında aynı sessizlikle ağlayacağım.
---------------------«»---------------------
carmenmir ( 10/17/2008 )……………………………11
---------------------«»---------------------
Allah sizden razı olsun. Babam, benim için ve kardeşlerim için çok dua ederdi, hayatta iken. Şimdi bana onu hatırlattınız. Kimseden dua almayalı çok uzun zaman oldu. Benim için dua etmeniz, manevi destekte bulunmanız, nasihatleriniz, merhametiniz çok mutlu etti beni.
İnternet için Deccal derdim. Kullanım amacını aşınca, Deccaldan bile daha ürkütücü. Ve burada simgeler aracılığı ile kurulan iletişimlerin çok sağlıksız ve gereksiz olduğunu düşünürdüm.
Hiç aklıma gelmezdi ki bir gün merhaba diyeceğim bir baba bana kurtuluşun yolunu gösterecek. Dün sizinle ettiğim sohbetlerden sonra sabaha kadar uyumadım. Çok düşündüm. Dua ettim. Utancım vicdan azabım belki milyon kat arttı ama cesaretimde aynı ölçüde arttı. Bana cesaret verdiniz. Hoşnut değilim bu yaşamdan ama çıkış yolu bulamadım. Siz bana çıkışın olduğunu gösterdiniz.
Dünyaya ne için geldim ama neler yaptım neler yaşadım, dedim.
Hafta sonu ayrılıyorum buradan. İstanbul büyük şehir kimse tanımaz orada beni. Dedemden kalan eve gideceğim. Avukatı ile konuştum. Ne buradaki ne de gittiğim yerdeki hiç kimseye kendimle ilgili bilgi vermeden huzurla tam bir Müslüman olarak yaşayacağım. Tek isteğim bu. Yıllardır ettiğim bir dua var. Diyorum ki Rabbime yalvarırken; eğer ölüm benim için hayırlı ise ölümü yaşat bana, ama eğer yaşamak benim için hayırlısı ise hayır olanı çıkar karşıma. Eminim duyuyor beni.
Diplomam var, geçerli bir mesleğim var. Düzgün bir iş bulup çalışacağım. Alacağım ücret ya da pozisyonum önemli değil. Helal kazanıp helal yemek nasıldı onu unuttum.
Beni tanıyan çok kişi yoktur zaten. Tanıyanlarda öyle sokakta gördüğümüz adamlardan değil. Yani benim başıma bela olacak türde insanlar değiller. Çoğunu zaman zaman TV de gazetede görürüz. Yaptığım çirkeflik ve çirkinlik dolu bir işte olsa, kimlerle muhatap olacağımı seçmiştim en başından. Desenize ne fark eder. Haklısınız ama sokaktaki herhangi biri ile olmak beni daha kötü yerlere sürüklerdi. Onlarla olmak için arkanızda sizi koruyacak birinin olması gerekir, öyle biri yoktu. Ve sonra sizi koruyan o kişiden de bir başkasının sizi koruması gerekir.
Allah nasip ederse ibadetlerimi eksiksiz yerine getireceğim bundan sonra. Annem babam ablam kardeşim ve diğer yakınlarım artık rahat olacaklar kabirlerinde.
Emin olun ki belki babam kadar belki annem kadar hakkınız oldu benim üzerimde. Hakkınızı helal edin. Dualarınız arasında beni de içinizden geçirseniz Allah rızası için çok mutlu olurum. Allah sizi yakınlarınıza ailenize onları da size bağışlasın. Birbirinizin yokluğunu ve acısını yaşatmasın sizlere.
Sevgili Safiye,
Allah senden de razı olsu kızım....................................................12
Aldığın kararla, beni muhatap almakla, şeref verdin. Uzatılan yardım elini tutmuş oldun. Teşekkür ederim. Son yazdıklarınla temize çıkabilme umudunun yüksek olduğunu gördüm. Çok sevindim. Beni ne kadar rahatlattın bilemezsin.
Bak sana ne anlatacağım.
Bundan iki yıl kadar önceydi. Bir iş gezisi nedeniyle Konya’dan uçakla İstanbul’a gitmem gerekiyordu. O güne kadar Konya hava alanını hiç kullanmamıştım. Erken gittim. İşlemleri yaparken ara zamanda sigara odasına girdim. Modern giyimli ve başı örtülü bir bayan ve Konyalı bir esnaf başbaşa Hz Mevlana’dan konuşuyorlardı. Konuşmalarına istemeyerek ortak oldum. Mevlana ile ilgili birkaç yanlış bilgiyi düzelttim.
O; yüzüne bakar bakmaz şizofren’e benzer bir rahatsızlığı olduğu hemen anlaşılan bayan benimle, bütün benliğiyle, bilgilenmek üzere ilgilendi. Yeni sorular sordu, cevaplar aldı. Derken iş ilerledi, konuşmamız tasavvuf sohbetine dönüştü.
Bir de baktım ki hiç farkına varmadan odamız dinleyenlerle dolmuş, taşmış. Salonda bile onbeş yirmi kişi bizi dinler olmuş.
Biraz sonra ötelerden gelen biri sohbetimizin içine daldı. Sert ve kabaca, cahilce konuşmaya başlayıp ta sohbetin kutsallığına zarar verdiğinde farkettim durumu. Ortamın huzuru değişir değişmez insanlar dağılmaya başladı. O bayan da çok ani bir hareketle odayı terk etti.
Ben o pravakötörü sakinleştirmeye çalıştım. Ortalığı yatıştırmaya çabaladım ama adam kolay teskin olacak gibi değildi. Tam sıkışmıştım ki o bayan geri geldi ve beni çok uygun bir bahaneyle çağırıp, o kişinin elinden kurtardı.
Hocam;
-’önce bana odayı terk et dediler, sonra seni de oradan çıkarmamı istediler’ dedi.
Çok ilginç geldi bana. Medyum gibi, bir başkası tarafından yönetildiğini söylüyordu.
Bilet almanın zamanı geldi hocam izin verirseniz yan yana bilet alacağım, biraz daha birlikte olmak istiyorum dedi. Olabilir dedim.
Bir saat kadar daha uçakta sohbet ettik, ayrıldık.
Bu bayan üç fakülte bitirmiş, İstanbul doğumlu, Müslüman bir ailenin kızı. Üniversiteleri Almanya’da okumuş. Orada zengin bir almanla evlenmiş. Onsekiz yaşında bir kızı İsviçre’de okuyor. Eşiyle geçimsizlik nedeniyle ayrılmış. Birkaç erkekle birlikte yaşamış. Birkaç değişik din değiştirmiş. En son Japon zen budizminde iken Mevlana’yı ziyaret için Konya’ya gelmiş. Ancak onu Semsi Tebrizi’ye yani Mevlana’nın hocasına yönlendirmişler.
O mübareğin türbesin de üç gece üç gündüz kalmış. Kendi ifadesine göre dünya gözüyle Şems ona görünmüş ve artık gitmelisin kadın demiş. Bunu emir kabul etmiş uçağa gelmiş ve benimle tanışmış.
Benimle sürekli görüşmek için telefonumu istedi. Verdim.
Birbuçuk yıl içinde, önce çok sık, giderek arası açılan görüşmelerle o bayan bütün sapkınlıklarından kurtuldu. Kendi ifadesiyle yeniden dünyaya geldi. Şimdi beş vakit namazında, vesveselerinden kurtulmuş sağlıklı bir insan. Bazı Internet sayfalarında yazılar yazıyor. Suriye’de kutsal yerleri ziyarete gitmiş, bize oradan Şam tatlısı ve kartpostallar ve benzeri esans vb. eşime ve bana hediyeler göndermiş...
Yani hayatını islami bir yaşayışa dönüştürmüş bir hanımefendi oldu. Şimdi ancak, önemli günleri kutlamak için arar.
Bununla demek istedim ki, o bayan kadar problemin yok. Onun hayatını düzene sokmak çok zordu ama Allah yardım etti, dualarımız kabul oldu. O verdiğim duaları okuyarak iyileşti.
Öyle bir İslam ve peygamber düşmanıydı ki, anlatamam.
İslam dini ve efendimiz için söylediklerini buraya yazamam. Şimdi bir Allah sevgilisi ve bir peygamber aşığı. Annesini babasını dine kazandırmaya çalışıyor.
Lütfen itimat et ve verdiğim duaları düzenli oku.
Her sabah ve her akşam ayet el kürsi yi yedi kere oku. O duanın müekkel melekleri seni her türlü fenalıktan korurlar. Diğer dua ise, geçmişini temizler ki, cezası gelip seni bulmasın.
Kırk gün sonra, sana yeni bir dua vermek isterim. Geleceğinde önün açılsın diye.
Uzun oldu.
Şimdilik bu kadar. Beni kendinden habersiz bırakma.
Gözlerinden sevgiyle ve saygıyla öperim. Allah ve Efendimize emanet olasın...
Selam es selame
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.