Saat Üç Buçuk....
Sis perdeleri aramıza engel, doğamı kirletmek isteyen aşk tutsak kalmışlığına kızgın. Ben anne sesine hasret, anne dokunuşuna hasret ve sen, Ankara’nın bilmediğimiz sokaklarına ismini yazmamı istiyorsun. Ben şair olamadım, ressam olamadığım gibi ama keman çalmadan ölmek istemiyorum.
Ey sevdiğim biliyor musun?
Ben bir mülteciyim, kendi şehrimde…
Ay sızıyor avucumun içine, şafak vakti dualarıma gözyaşı akıyor. Ankara otogarında gördüğümüz kirli sakallı, yırtık elbiseli, çöpte bulduğu ayakkabısı ile yürüyen, elleri soğuk adamı anıyorum. Bir parça simit için uzatırken ellerini, bakışlarında terk edilmiş bir evin haykırışını duyuyorum.
Kitaplarım vardı benim diyor, bir kadınım vardı, bir evim vardı, bir kızım vardı. Benimde kadınım vardı diyor, benimde kadınım vardı….
O kadar çok etkilendim ki, benimde bir kadınım var diyordu, düşünsene onunda bir kadını varmış, belki de bir çok hayali vardı, ne kadarda çok benziyoruz birbirimize…
Ey sevdiğim biliyor musun ?
Kızıl orduya katılmadım, Fransız devrimini desteklemedim, gece toprağa düşen bedenleri hiç düşünmedim. Elektrikli soba önünde beraber ısınmaya çalışırken yumuşak şeker ve fındık yiyorduk, soba çok elektrik yakar dediğimde yansın önemli değil, zaten elektriği kaçak kullanıyoruz demiştin, o an Corday’ın hikayesini okumuştuk.
Sevdiği kadın idam edilirken ‘’ hayır’’ diye haykırmayan subay vardı. O an ben olsaydım haykırırdım ve sevdiğim kadının benim sesimi duymasını isterdim, o an sevdiğimle beraber idam edilmek isterdim, demiştim....
Ama şimdi…
Boşluk içinde yürüyorum, sokak aralarında köpek havlamaları geliyor, korkuyorum belki de…
Bir umut..
Bir hayal..
Bir aşk’ın içinde geziniyorum..
Omzuma bir el değiyor, bizim bakkal amca ne bu hal diyor, şaşkın bir halde Corday tanıyor musun diyorum.
Ankara’ya hiç gitmedim ki diyor…
Ne garip bir hayat, oysa ki sosyalist olmak için ne kadar uğraş vermiştim.
Bakkal amca, elektrik sobası ile ısındığımızı bile bilmiyor…
......
YORUMLAR
Evet herkes çelişki içinde ve çelişki bitince hayat biter, bir insan proleter bir hayat yaşıyorsa , fransız devriminini destekçisi olmayışı ya da kızıl ordunun içinde olmayışı, sınıfsal mücadeleden kaçışı demektir.O mücadele olmadan da kurtuluşu olamaz bence;bu nedenle bir araya getidiğiniz çelikiler sorgulamayı bereberinde getiriyor benim diyalektilk anlayışıma göre...Bu anlamdadır yorum.Saygıyla.
Şaban Aktaş tarafından 12/30/2008 7:40:08 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sayın Şaban Aktaş, zor şartlar altında ünüversite okuyan gençliğin en büyük hayali elektrik sayacının bozulmasıdır.
Bir de kendilerinin rahat oturabilecekleri kiralık bir ev ve bunun yanı sıra ayın ilk günü olmasına rağmen ayın sonunu düşünerek geçirilen uzun yıllar...
Bu çelişki sayılıyorsa, ülke çelişki de zaten..
Yok eğer demek istediğiniz, Türk gencinin yabancı hayranlığı ise okuduğumuz dünya klasikleri, savunduğumuz izm ler, edebiyat, sanat, tarih alanında gördüğümüz eserleri muhteşem diye abartılı bir halde anlattığımız bir sürü bilgimiz var. Türk edebiyatçıları, Türk bilim adamları, Türk olarak sanat yapılarımız varken, neden yabancı eserleri yazılarımıza alıyoruz diyorsanız, bu düşünce ile yazıya bakıyorsanız ....
Herkes çelişki de diyebiliriz...
İnanç noktasını çelişki diye düşünüyorsanız, bildiğiniz gibi yaşantımızın çoğunluğu günah işlemekle geçiyor.. Birileri Üniversite yılların da kaçak elektrik kullanırken, diğerleri müşteri kazıklıyor, birileri dostlarını sözleri ile incitiyor, birileri karısı ve çocuklarına yapmadığı eza kalmıyor, birileri komşularını ve aynı vatan da yaşadığı insanları bir kaşık su da boğmak istiyor, birileri anne ve babasına eziyet ediyor, birileri eğlence ile aşırılığa kaçarak kadına saygısını yitiriyor, birileri kedi evinde karısını garson gibi içki servisin de hoyratça eziyor ve şarhoş kafa ile yapmadığını bırakmıyor ve her insan yaşamı boyunca kendince günah içine düşebiliyor...
Bence herkes çelişki içinde...
Kısaca yazıyı deneme yazısı olarak düşünmek ve ele almak gerekirken yazıyı nasıl değerlendirdiniz ve yazarına nasıl bir teşhis koydunuz anlamadım. nasıl bakıyorsak öyle görüyoruz galiba....
Saygımla.
Yorum ve eleştiri için teşekkürler...
Ay sızıyor avucumun içine, şafak vakti dualarıma gözyaşı akıyor. Ankara otogarında gördüğümüz kirli sakallı, yırtık elbiseli, çöpte bulduğu ayakkabısı ile yürüyen, elleri soğuk adamı anıyorum. Bir parça simit için uzatırken ellerini, bakışlarında terk edilmiş bir evin haykırışını duyuyorum.
// PEKİ BUNLARI GÖRÜYORSUNUZ DUYUYORSUNUZ DA //
BUNLARI NEDEN SÖYLETTİRİYORSUNUZ ?:
Kızıl orduya katılmadım, Fransız devrimini desteklemedim, gece toprağa düşen bedenleri hiç düşünmedim. Elektrikli soba önünde beraber ısınmaya çalışırken yumuşak şeker ve fındık yiyorduk, soba çok elektrik yakar dediğimde yansın önemli değil, zaten elektriği kaçak kullanıyoruz demiştin, o an Corday’ın hikayesini okumuştuk.
ÇELİŞKİLERİNİZİ ÇÖZÜME ULAŞTIRMLISINIZ.SAYGILAR.