- 1213 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
YÜZÜNÜ DÖKME KÜÇÜK KIZ
Yıllar yıllar evvel, sağanak yağışlı bir 28 Aralık akşamı, saat 21:00 da dünyaya gözlerimi açmışım. İlk doğum anımın etkisinden olacak ki yağmuru ve geceyi inanılmaz çok severim. Birde ağlamayı elbette.
Bebekliğimde çok ağlarmışım. Annem ve babam sabahlara kadar ne yapacaklarını şaşırırlarmış. Her yolu denerlermiş ama yinede çaresiz kalırlarmış. Annemi babamı bıktırdığım yetmezmiş gibi komşuları ve gece kahveden eve dönenleride bıktırırmışım. Mahallede kadınlar, kahvehanede erkekler benim yaramazlığımı konuşur olmuş.
Doğar doğmaz insanların benim farkıma varmalarını sağlamışım. Beni küçümsemeyin bu dünyada bende varım bundan sonra demişim kendi yöntemimce.
Biraz büyümeye başlayınca uslanmışım, sessiz sessiz ağlamışım. Yaşıtlarımın içinde olgun davranışlarımla dikkat çekmeye başlamışım. Ama oğlak inadımdan asla vazgeçmemişim.
Küçük yaşlardan itibaren sorumluluklarına aşırı düşkün, inatçı ama bir o kadarda olgun ruhumla anılır olmuşum. Dediğim dedik huyumla ise çevremdeki ilkleri yapacak cesareti gösterip, güçlü kişiliğimle, bana bana esen bütün rüzgarları göğüslemeyi bilmişim.
Yolun yarısına kadar, her gece ağlamazsam bir eksiklik hissederdim. Önce, hiç kimseye göstermeden, içim çıkana kadar ağlayıp sonra mışıl mışıl uyumayı çok severdim. Yolu yarılayıp yaş otuzbeşe erince büyüdüm elbette ve bu her akşam ağlamanın yerine, meditasyon cdleri dinlemeye başladım. İkisi arasında çokta fark yok aslında. İkiside ruh ve bedendeki gereksiz negatif enerji birikimini temizliyor. Sadece şeklen farklı ama etkisi aynı diyebilirim.
Geceye ve yağmura olan sevgim ise hiç değişmedi. Yaşım ilerledikçe bu sevgi daha da yoğunlaşıyor sanki. Hava kararmaya başladığında, çocuklar gibi sevinirim. Yağmura olan özlemimden dolayı sonbaharı iple çekerim, ağustos ayı, yıl kadar uzar sanki ve eylül gelmek bilmez bana. Kaç kez aşık olduysam hepsi kasımda başlamıştır.
Kasımda aşk gerçekten başkadır, bambaşkadır benim için.
Aşıksam yağmur deli gibi özletir sevdiğimi. Yağmurun güzelliğini ve keyfini, sevdiğimle paylaşmak için yanıp tutuşurum. Paylaşabildin mi diye sorarsanız, yağmurun gizemini ve romansını sevdiğim adamla paylaşmak kısmet olmadı. Sormasanızda söyledim işte, belki Tanrı duyarda, ölmeden bu güzelliği yaşatır bana diye. Yağmur, biz kadınlara hissettirdiği duyguları erkeklere hissettiremiyor.
Erkekler kadınların gözyaşlarına tahammül edemedikleri gibi doğanın gözyaşlarına da tahammül edemiyorlar. Ne yapalım, yaradılış böyle emretmiş, üzülmek yerine kabullenmek en doğrusu.
Bende yalnız keyfini çıkarırım yağmurların. Yağmur yağıyorsa, hiç kimse bana gelmesin ve hiç kimse beni hiç bir yere çağırmasın isterim. Gündüz yağıyorsa kareyi, ben-yağmur-müzik-kahve olarak, gece yağıyorsa, ben-yağmur-müzik-şarap olarak tamamlayıp dört dörtlük bana özel anlara dönüştürmeye bayılırım.
Doğmuşum işte sağanak yağmurlu bir akşamda.
Sağanak sağanak yaşayıp, sağanak sağanak ağlamışım.
Ruhumu gözyaşlarımla yıkamışım.
Ağlamayı bilen gülmeyi de biliyor elbette.
Ağlamayı seven gülmeyi de seviyor.
Sağanak sağanak ağlayan, sağanak sağanak gülebiliyor.
Şükürler olsun ki acılarıma bile gülebilmeyi öğrenecek kadar büyüdüm artık.
İnatçılığımı kararlılığa dönüştürebilecek kadar büyüdüm.
Ama içimdeki küçük kız hala yaşıyor. Onu kendi sevgimle kendi ilgimle yeniden büyütme çabası içindeyim. İçimizdeki çocuklar bunu fazlasıyla hakediyor. İnanın hakediyor.
Biz geçiş dönemi çocuklarıyız. Eski ile yeni arasında sıkışıp kalmışız. Bir yandan kendimizi ve yaşamımızı anlamlandırmaya çalışırken, diğer yandan da hem anne-babamızı hem de çocuklarımızı anlamak için uğraşıyoruz. Geçmiş ve gelecek kuşak arasındaki köprüyü sağlıklı olarak yapılandırmaya çalışıyoruz.
Bunun farkına tam olarak varamadığımızdan zorlanıyoruz. Kendimiz gibi olma iznini kendimize veremediğimizden hep içimiz sızlıyor. Oysa ki biz, kendi doğallığımıza, özümüze ulaşıp, kendimiz gibi olup, bu izni hem kendimize hem çocuklarımıza vermek için yaratılmış geçiş dönemi çocuklarıyız.
Bizden önceki kuşak gibi olamadığımız gibi, içimizdeki çocukların istediği gibi kendimizde olamadık. İki arada bir derede bocalayıp durduk.
Anne-babalarımız ’bizim gibi ol’ dedikçe, içimizdeki çocuk ’hayır kendin gibi ol’ diye haykırdı. Onu duymadıkça boynu büküldü, kalbi kırıldı, derinden derinden içimizi sızlattı. Ne yaptıysak ne ettiysek, ne büyüklerimizi ne de içimizdeki çocukları mutlu edemedik. İçimizdeki derin sızıyı dindiremedik.
Ama ben duydum en sonunda içimdeki küçük kızın ’kendin gibi ol’ diye haykırmasını. Ve bu yüzden bana bana esecek bütün rüzgarları hatta fırtınaları dahi göğüslemeyi göze alarak, kendime kendim gibi olabilme izni verdim.
Anladım ki gerçek özgürlük buydu, gerçek mutluluk buydu, gerçek huzur buydu.
Kendim gibi olabilmenin hazzı dünyalara bedeldi.
Yaşam ancak kendi gerçeğimi yaşadığımda anlam kazanıyordu.
Yaşam boyu kendime verdiğim en büyük ödül buydu. Bu hakkı kendime tanıdım ve yaşamda bunu destekledi. Bana verdiği destekten dolayı, yaşama şükranlarımı sunuyorum.
Bugünde doğum günümü kutluyorum ve bir kez daha bu hakkı kendime armağan ediyorum.
Bir kez daha kendime kendim gibi olma izni veriyorum.
İçimdeki küçük kıza ve bugün doğan bütün küçük kızlara, doğum günü armağanı olarak onun şarkısını armağan ediyorum. Bülent Ortaçgil’e teşekkür ediyorum. Ukalalık olarak görebilirsiniz ama bu şarkıyı içimdeki küçük kız için yaptığını düşünüyorum. İçimdeki küçük kız öyle söylüyor.
Yüzünü Dökme Küçük Kız
Bırak Üzülmeyi
Yalnız Senmisin Bir Düşün
Unutan Sevilmeyi
Her Siyahın Bir Beyazı
Gecelerin Gündüzüde Vardır
Yüzünü Dökme Küçük Kız
Kızma Onlara
Yalnız Senmisin Bir Düşün
Zincir Oranda Buranda
Her Tutsağın Bir Kaçışı
Uykunun Uyanışıda Vardır
Yüzünü Dökme Küçük Kız
Yaşamın Anlamını Bul
Sonra Dinle Kendini
Yolunu Bil
Her Siyahın Bir Beyazı
Gecelerin Gündüzüde Vardır
Bugün doğanlar, hepinizin doğum günü kutlu olsun. Bugün sizde kendinize kendiniz gibi olma hakkını armağan edin. İçinizdeki çocuğu şımartın...
Sevgi ve şükranla, kendiniz gibi olun...
Sizden bir tane daha yok ve olmayacak...Bunu asla unutmayın ve kendinizi gerçekleştirin...