Biz Yeşilçam Çocuklarıyız...
Biz Yeşilçam Çocuklarıyız...
Puslu bir Pazar daha geçiyor ömrümden. Pencereyi açmakta kararsızım. Perdeyi aralamakla yetiniyorum şimdilik.. Sokaklar belli ki üşüyor, insanlar evlerine sokulmuş. Belki de hiç düşünmediler geceden kalma kaldırımların biriktirdiği gözyaşlarını.
Çocukken Pazar sabahları aynı sofrada buluşurdu gözlerimiz. Sıcak ekmeği dilimlediğimizde, aklımız başka evde ve başka sokakta kalmazdı. Nihayetinde herkesin adilce paylaştığı bir sofra vardı. O zamanlar puslu sabahlarda kaygılar içimize çöreklenmezdi bu kadar. Bize derlerdi ki büyüdüğünde başaracaksın. Şimdi düşünüyorum da sahi başardık mı?
Pazar günleri hep bir hüzün taşır. İyi uyumak, iyi beslenmek ve iyi sevmek.. Aslolan ertesi güne hazırlıktır. Sıkı giyinmelisin çünkü hayatın karşısına çıkacaksın. Okul yolunda hiç düşünmezdik bunları ama ne zaman Babam bir sigara yaksa ve gözleri uzaklara dalıp gitse
mutlak birşey vardır diye düşünürdüm. Meğer onun derdi Pazar değilmiş. O sadece mutluluğa bir pencere daha açmanın hangi sihirde olduğunu düşünürmüş..
Şimdi o günleri düşündükçe gözlerimden sinemanın kötü adam karakteri Erol Taş geçiyor ki o dahi bu kadar kirletmemişti yaşamı. Sahnede yüzüne fırlatılan çürük domateslerde başarının tadı vardı. Sonra hemen her haftasonu neşeyle gidip de ağlayarak döndüğümüz Hülya Koçyiğit’li filmlerimiz... Henüz çocuktuk ama Kartal Tibet sevdiği kadından ayrıldığında adeta aşkı keşfetmişcesine biz de ağlardık.
Mutluluğun bir açıkhava sinemasında dağıtıldığını öğrenmiştik.
Babam yedigün gazozları kucağında bize doğru gelirken yüzümüzde yedi gül açardı en mavisinden. Kardeşim küçüktü ve her sinema gecemizde annemin kucağında uyuyakalırdı. Bazen o uyuduğu için filmin son karesini göremeden kalkardık. Ve ben bir elim Babamda bir gözüm perdede finale takılır kalırdım.
Şimdi Pazar’lar da bir tuhaf! Ne sevdalar eski sevda ne de gazozlar eski tadında. Süper güçlerin arasında sıkışıp kalmışız. Bu oyunda aktörlerin hepsi kötü adamı oynuyorlar. Ama onların yüzüne çürük domatesler atılmıyor.
Ediz Hun Handan’ı ağlatmaya kıyamazdı. Hele o gece yağmurda bir ıslanışı vardı ki ona dokunamadığından, pencerenin altında bekleyerek Handan’ı tüm kötülüklerden korurdu.. Kısacası her film mutlu sonla biterdi Yani biz bilirdik ki kötü, iyiye mutlak yenilir.
Bugünlerde herkesin ağzında bir söz çınlıyor ’hiçbir iyilik cezasız kalmaz’...
Ne acı bir öyküye dönüşmüşüz böyle.. Peki biz çocuklarımıza ne bırakacağız? Öyle ya ’yeşilçam’ dahi perdelerini siyaha boyuyor artık.
Uzun uzun düşündüm ki çıkışı bulmalıydım. Sonuncu basamağa geldiğimde, kapıda ’barış’ yazıyordu. Kapının ardında yüzlerinde derin çizgiler taşıyan insanlar gördüm ama hepsi de çaresiz bakışlarıma gülümsüyordu. İçlerinden biri elini uzattı. Sıcak avuçlarında küçük bir deniz duruyordu. Öyle küçük ki kendini aşmış ve tüm renkleri sularına katmıştı.
Deniz sordu, ’ne düşünüyorsun? ’
Fısıldadım ’maviyi’...
Mine Gültepe
YORUMLAR
söylenecek söz bulamadan, içim biraz buruk, biraz kırgın, çokca öfke dolu ama yine de umutlu bir şekilde ayrılıyorum sayfanızdan...ne çok eskiye gittim.ne çok özlem biriktirmişim ...ne çok özlemişim çamlıca gazozlarını, sinema kapılarını,sevdiklerimi yüklediğim pazar kokularını...
herkesin vardır dii mi atmaya kıyamayıp biriktirdiği bir sandığı...
kaleme sonsuz saygıyla...müthiş keyiflendim sayfada...
yüreğinin o güzel sesi hiç dinmesin...
Yıllarca ben gösterdim o filmleri,köy kahvelerinde ve bahçelerde. İnsanların o güzelim duygularına tanık oldum. Ben de katıldım o duygu sağanaklarına. Ne büyük mutluluktu.. Acaba bizler hayal dünyasındamıydık o zamanlar,gerçek başka mıydı , yoksa zaman mı değişti, insanlar mı bozuldu artık ?
Size şunu müjdeleyebilirim ki ; Yeşilçam'ın perdesi yeniden beyaza boyanacak. şahsen benim böyle bir umudum var.