- 1207 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SİBEL'İN CİNİ
Gecerce uykuya hasret kalan gözlerini, gevşek yumruklarıyla ovuşturdu. Düşüncelerden
ağırlaşan başının omuzuna bindirdiği yükle eğildi aynanın karşısına.Yüzündeki çaresizliği
gezinmekten yorgundu, avuçlarını musluğun altına açtığında. Solgun yüzünü avuç dolusu
serin suların içine salarken, şamar yiyormuşçasına şapırtılar çıkartıyordu. Dağınık saçlarını
ince parmaklarıyla toplayıp başının üzerine topuz yaptı. "Yapacak bir şey yok, kader böyley-
miş" derken, üzerindeki yükü kaderle paylaşmanın getirdiği hafiflikle dikleştirdi omuzlarını.
Derin derin iç geçirip, çocukluğundan beri kalbinin derinliklerinde inşaa ettiği bu abideyi bir
hafta önce yaşadığı hayal kırıklığının unufak etmesini diledi.
Yıllardan beri Hasan’dan başkasını gözü görmemişti Sibel’in. Hasan, Sibel’e çıkan bir
talipten haberdar olduğunda "hayırlısı böyledir belki, kısmetini kaçırma" diyen sözleriyle
bütün umutlarını kahra sürüklemişti. Yirmisekiz yıllık hayatının yarısına yakınında kalbi
yalnız Hasan için çarpmıştı.Sibel liseyi bitirdikten sonra bir pazarlama şirketinde sekre-
terlik bulmuştu. Hasan ise üniversiteyi bitirmiş, vatani görevini yerine getirmiş, iyi bir iş
edinmiş ama bir türlü Sibelle olan ilişkisini resmiyete kavuşturmamıştı. Sibel evin her köşe-
sine serpilmiş anılardan bunalan ruhuna bir avuntu aramak için yasladı kırgın bedenini pen-
cere kııyısına. Bu seferde karşı apartmanın ikinci katında oturan komşusunun, afacan çocuğu
Mert’le gözgöze geldi. Mert, Sibel’e platonik bir aşk duyar, Hasan’ı her gördüğünde sataşmadan
edemezdi. Hele bir seferinde evin balkonunda bulunan patatesleri yağmur gibi indirmişti
Hasan’ın tepesine. Hasan " sıkıysa aşağıya in arkadaş, seni düelloya davet ediyorum. Ha-
yatta kalan Sibelle evlenir" diyerek nara atmış, çevrede bulunanları gülmekten kırmıştı.
Acı bir tebessümle elendi gür kipriklerinden gözyaşları. Annesinin "hadi ama kızım
kahfaltı etmek için seni bekliyorum" diyen sesiyle kopardı bakışlarını, saplandığı noktadan.
Annesi ağzındaki lokmanın konuşmasına koyduğu zorlukla, sağ elinin işaret parmağını keskin
keskin sallayarak söylendi. "Ben aslında baştan beri biliyordum, bu sütsüzün böyle yapacağını.
Aklın varsa bari bu kısmetini kaçırma. Kerli ferli adam. Üstellikte çok kibar. Seni el üstünde
tutar, benden söylemesi. Sibel acı bir bakış saldı annesinin yüreğine. Anne, sesine kırgınlık
yükleyerek, çenesini göğsüne sarkıtıp gözlerini aynı yöne süzdü. Ben seni ne zorluklarla
babasız büyüttüm. Sırf senin hatrına Hasan’ı kıracak bir arpa ağırlığı sözden bile kaçındım.
Lakin bu işin sonu yok. Senin üzülmene dayanamıyorum. Tek evladımın mürüvetini görmekten
öte dileğim yok. Sibel tamam der gibi saladı, başını sofreyı terk ederken.
Sibel evlenirkenHasan’ı kalbine gömeceğini umsada, ölüsü olmayan mezarın soğuk zemini
Olmaktan öteye gidemiyordu.Eşi Cihan işten eve döndüğünde özenle hazırlanmış sıcak sofra
Bir yana sıcak bir gülüş, samimi bir davranış bulabilse yetecekti. Ev dağınık, mutfak berbat
Sibel hâlâ pijamalarıyla dolaşıyor oluyordu. Bütün unsurları ile Hasan’ın işgalinde bulunan Sibel
Çekilmez bir azabın pençesindeydi. Gözbebeklerinde asılı kalan resim Hasan, dı. Kulaklarına
Değen her ses kapıyı çalan herkes…
Hele yatakta bir karışlık kıyısına kıvrılıyor, yüzünü yastığa yapıştırıp mırıl mırıl anlaşılmaz birşeyler
Sayıklıyordu. Zihninde canlandırdığı anıları her okşayışında, Alaaddin’in sihirli lambasında ki gibi
Kocaman bir cin çıkıyor, dış dünyası ile ilişkisini kopartacak surlara tuğlalar döşüyordu sanki.
Bir gece yine geçmişe sarılarak daldığı uykusunda rüyasına Hasan girmiş “geliyorum” diyordu.
Düş ile gerçek arasındaki ince çizgide aklını yitirmek üzereydi. Kocası işe gittikten sonra kalkıp giyinmiş
Bavulunu bile toplamıştı. Ha geldi ha gelecek diyerek, evin içinde heyecanla dolaşıp durdu. Akıl ve
Mantık çerçevesini çoktan kırmış, kafatasına yığdığı boş hayallerinin sürüklediği noktada debelenip
duruyordu.
Kocasının çaldığı kapıyı sevinçle açmış, hasretle boynuna sarılmıştı. Bu sürpriz karşılama ile dizlerinin
bağı çözülen Cihan kendini zor bıraktı salondaki koltuğa. Cihan Sibel’i çok sevmiş, sağlıklı iletişim kurabilmek
onu için için eriten derdini paylaşmak için ne çok sabır göstermişti. Emek verdiği sevginin bir gün mutlaka
kendisine döneceğinden emindi zaten. Mutlu akıttığı gözyaşlarını sildi elinin tersiyle.
Sibel karşısındaki insanın Hasan olmadığını fark etmiş, hayır hayır sen o değilsin diye bağırmaya
başlamıştı. Bir anlık şokla gelen mutluluk yerini başka bir şoka bırakmıştı. Her iki tarafta da hayal kırıklığının
izleri soğuk terler halinde sardı bedenlerini.
“ Bu böyle gitmez “ dedi, Cihan. Öfkesini dizginleyebilmek için derin derin nefes saldı boşluğa. Titreyen
elleriyle kavradı telefonun ahizesini. “Anne acele bize gel” diyen sei ile, annesinde büyük tedirginlik uyandırmıştı.
Aynı mahallenin sakini olan Şaziye hanım, oğlunun evine ulaştığında rengi kireç gibiydi. Dışarı çıkmakta acele ettiği
Belli olan oğluna sordu. “Hayırdır inşallah?”
_Hayır mayır değil anne. Ev hanımlığında yavaş olan gelinin bana boynuz takmaya gelince pek hamarat çıktı.
Ben gece eve gelmeyeceğim. Sen burada kal. Sabah olur olmaz da istediği ne varsa alıp evi terketsin. Elimden
Bir kaza çıkmadan.” Cümleler Cihanı’ın sıkarak konuştuğu dilerinin arasından, annesinin yüreğine tam isabet
Sağlayan kurşun gibi değmişti.Şaziye hanım duyduklarına inanmak istemiyordu. ellerinin ayasını bastırdı kulaklarının
üstüne. Küçümseyan nefret dolu bakışlarını buluşturdu Sibel’in ürkek bakışlarıyla.
Evin dağınıklığı ilk başta göze çarpıyor, ekşimsi bir hava insanın genzini buruyordu. Tiksintiyle bağırdı Şaziye hanım
“hiç utanmıyorsun değil mi?”
Sibel başını önüne eğmiş, sel gibi gözyaşı akıtıyordu. Yeminler sıraladı düşündüğünüz gibi değil diye. Bir anda aklına gelen
Mazerete sarıldı çaresiz. “Ben cinlerle evliyim!” Duyduğu bu cümle ile şaşkınlığı bir kat daha artan Şaziye hanım kendine
Gelene kadar şuursuz bir takım hareketler sergiledi. Allak bullak olan düşüncelerinin arasından, acıma duygusu harekete
geçmişti. Birbirlerine alışsınlar diye uzak kalmışlığı için biraz da kendini suçladı. Keşke olay bu hale gelmeden bir
Hal çaresine baksalardı. Tez elden bu işe el koymalı hem gelinini kurtarmalı, hemde oğlunun yuvasını onarmalıydı.
Üstelik Cihanın Sibel’e kör kütük aşık olduğunu biliyordu. Sibel’i de yanına alarak bu işleri iyi bilen Hasibe’nin kapısına
dayandı. Vaktin geç olmasından ötürü özür diledikten sonra başlarına gelen bu inanılmaz olayı eşikte anlattı bir çırpıda.
Kırkbeş, elli yaşlarında iri yapılı bir falcının evinde buldular kendilerini. Kadın bir tas suyu sehpanın üzerine koymuş,
Gerilmiş dizlerinin arasına oturttuğu Sibel’in alnına başparmaklarını koyarak kafasına vurulmuş bir kelepçe gibi ellerinin
arasında tüm kuvvetiyle sıkıyor, tekerlemeye benzer bir takım şeyler mırıldanıyordu. Bir süre sonra suya ürküten bakışlarını
dikip, metalik bir sesle “çık git, çık giiit.. yakarım seni” diye bağırıyordu. Hareketlerine engel olamadığı organları kasılıyor,
kontrolden çıkmış darbeler olarak gah geline gah kayınvaildeye iniyordu. Falcının söylediğine göre, sıcak kül dökerek
yanmasına sepep oldugu cinin eşi musallat olmuştu. Cinlerle uğraşmaktan şişen falcı derin derin geğirmeye başladı. Bir
kaç seans devam etmeliydi bu işlem. Üzerinde bir takım karalamalar bulunan kağıtları sıkıştırdı ellerine. Biri boynuna
asılacak biri yastığına dikilecek biri de burnuna tüttürülecek diyerek. Sibel üç kez okutup üfürtülmüş ama cini çok kavi
olduğundan yakmaya gücü yetmemişti. Eğer çok kuvvetli bir cinci tarafından tamamen yok edilmezse, yaralanan bu cin
evin diğer fertlerine de musallat olup büyük zararlar verebilirdi.” Mutlaka hocamın görmesi lazım” dedi.” Öyle herkese bakan
biri değil, ben çok ısrar ettim, yetimdir yazık diyince kabul etti. Karar sizin “ dedi.
Durumu kurtarmak için sığındığı masum bir yalanın başına getirdiklerini gören Sibel kendisini toparlamaya çalışıyor,
Bu abuk durumun daha ileriye taşınmaması için dua ediyordu.
Sibel’de sağlanan iyileşme eve huzur getirmiş, bu işlere inanmayan Cihan bile pes etmek durumunda kalmıştı.
Ellerinden geleni yaparak bu işten ebeddiyen kurtulmakta kararlıydılar. Sibel çok iyi olduğunu bellirtip, cinciye gitmemekte
direnince, cinci eve getirtildi. Cinci yüzüne takındığı en ciddi ifade ile kaşlarını çattı. “Gelininizi bu dertten kurtarırım. Lâkin
bir takım şartlarım var doğal olarak.Bu iş çok tehlikeli bir kere ecinlilerin bana musalat olması da en başında. Yani arada
hatırlı dostlar olmasa bu iş parayla pulla yapılacak bir şey değil. Bir de babasız büyüdü iki aylık evli dediler acıdım garibe.
Baştan söyleyeyim yemek seçerim, ücretimi günlük olarak alırım rahatsız edildiğimde gözünüzün yaşına bakmaz kapıyı
çarpar giderim. Ben gelininizin cinini çıkartmaya uğraşırken, cininden ayrılmak istemeyen gelininiz bana iftira atabilir,
kendimi korumak onu sakinleştirmek için birkaç tokat atabilirim. Bunları baştan belirteyim. Benim namussuma şerefime
helel getirecek olur da bu delinin lafına bakacak olursanız ben bu işte yokum.
“Aman hocam sen bilirsin. Kurtar bizi bu beladan. Telef olup gidecek ceylan gibi kız cinlerin elinde” diye yalvarıp
yakarmalar başlamıştı birkaç ağızdan. Cinci ikidebir bu işin risklerinden söz edip kapıya yöneldikçe evdekilerin yalvarmaları
artıyordu. Yatak odası cincinin çalışma şekline uygun hale getirildi. Kilit sağlamlaştırıldı. Bir hafta sonra, cinlerin
bütün etkilerinden arındırılmış olarak bulacaklardı gelinlerini.
İçerden gelen” imdat! Bu adam sapık…” Çığlıklarına kulaklarını, yüzündeki ve vücudundaki çürüklere gözlerini
Kapamışlar, cincinin baştan söylediği şartlara aynen uymuş, parası günlük olarak verilmiş, her gün kebap ısmarlanmıştı.
Cinci işini bitirip kapıyı araladığında. Kesesindeki dolgunluk hissi ve performensından memnun, Sibel vücudunu istila
Eden cinlerin yakılışından enkaz, evdekiler, cincinin hizmetine koşuşturmaktan bitaptı… Cinci komidinin üzerinde
Duran surahiyi uzattı kayınvalideye. “Al bu suyu okunmuştur, birer bardak için. Ola ki ecinniler kafanızı bulandırmaya
Yeltenmesinler.