- 866 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BERLİN MEKTUPLARI-3
------------------------------------------------------------------------------------Berlin, 10 Ekim, 1977
Canım kardeşim Birsen, canım sevgilim Fikriye,
Bu gün Berlin’e geleli tam 6 gün oldu. Gün geçtikçe sizleri daha çok özlüyorum.Öyle oluyor ki bazı anlar irade dışı ağlıyor bile insan.
Hans’la birlikte bana çok güzel bir oda yaptık.Bu insanlara olan borcumu nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum.Odanın her yanını renk renk boyadık.Güzel bir kitaplık, bir çalışma masası, elbise dolabı, oda sıcaklığını sabit tutan, otomatik olarak çalışan bir elektrik sobası, radyolu küçük bir televizyon, kül tablası, kalemlik, sigara,masayı aydınlatan, istenilen yöne çevrilebilen bir projektör, perdeler, yatak her şey tamamlandı.Margot masamı silerken, Hans kitaplarımı rafa yerleştiriyor, ner’deyse bana yapacak hiç bir şey bırakmıyorlar.Şahane ve zevkle çalışabileceğim bir odam oldu Almanya’da.Hiçbir şeyim eksik değil.Yıllardır bir çocuklarının olmayışından, bana yardımcı olmaları, onlara büyük zevk veriyor.Hans’a << Sen benim için çok çalışıyorsun, sana olan borcumu nasıl ödeyebilirim ? >> dedim, << Düşünmem lâzım ! >> dedi , peki dedim.Bir saat sonra yine sordum: << Düşündün mü Hans? >> , << Hayır >> dedi.Bir saat sonra yine sordum, yine << Hayır >> dedi.Anlaşılan benden hiç bir maddi karşılık beklemiyor.
Cumartesi günü (Grünewald) ünlü -Yeşilorman’a- gittik, uçsuz bucaksız, bir alanda minare boyu yüksek ve sık çam ve kavak ağaçlarından oluşan ormanda ben Margot 12 km. koştuk.Hans’ın hobysi ata binmek. O da bir 40 .- DM verip üç saatliğine bir at kiraladı.Ormanın bir bölgesinde çok büyük bir göl var.Orada << Gasthaus>> da çay içip, sosis ve tereyağlı ekmek yedik.Halk tatillerde hep buraya geliyor.Binicilik Enstitüsü denilen yerde, Alman kızları ,ata binebilmek için; sabahtan akşama kadar kızlar ata bakıyorlar, sulayıp yemleyip yıkıyorlar, akşam üzeri atların sahibi, kızlara atları parasız veriyor.
Margot 41 yaşında ama her hafta sonunu bu uçsuz bucaksız ormanda koşarak, yürüyerek, düşünceleriyle başbaşa kalarak geçiriyor.Ve bana anne şefkatiyle, oğlu yerinde tutarak bir sevgi besliyor.Bana spor ayakkabısı, bu güne kadar giymediğim bir eşofman temin edildi.Bundan sonra hafta sonlarını hep spor yaparak geçireceğiz.Beni bir Avrupalı gibi yaşamaya alıştırıyorlar.Benden de sizlere nasihat olsun, spor çok güzel bir şey, yapabilirseniz çok iyi olur, genç ve dinamik kalırsınız.
Evde ne ararsan bulursun.Çamaşır makinaları, bulaşık yıkama makinaları, elektrikli fırın ve ocak,istemediğin kadar bol teyp, ses kayıt cihazları, kitaplar, her şey var.Sabah akşam banyo yapıp, bana da yaptırıyorlar.Fikriye’nin aldığı terlik, havlu ve pijama çok hora geçti, hep onu hatırlatıyor.
Hans’la birlikte bakanlığa gittik.Diplomanın aslını istediler.Antalya’ya telefon ederek, babamdan okuldan tastiknamemi almasını istedim.Şimdilik diplomayı bekliyorum.Gelince kayıt işlerine geçeceğiz.Ben ekonomi ve iktisat öğrenimi yapmak istiyorum.
Boş zamanlarda saz çalıyorum, televizyon seyredip, almanca öğreniyorum.
Sonlarken beni soran arkadaşların hepsine böylece anlatın beni, sizleri hasretle kucaklar, işlerinizde başarılar diler, mutluluklar temenni eder,candan selam ve sevgilerimi iletirim.Öptüm sizleri hasretle.
Şaban
İmza
Ağabeyin- Nişanlın
1000 Berlin 41
Bündesallee 79 a
Deutschland
_____________
...
AŞAĞIDAKİ MEKTUP, YUKARIDAKİ MEKTUPLA AYNI ZARFIN İÇİNE KONULMUŞ ,
AYNI TARİHTE SÖZLÜM FİKRİYE’YE YAZDIĞIM
ÖZEL MEKTUPTUR.
...
-ÖZELDİR-
---------------------------------------------------------------------------------10 Ekim 1977 , Berlin
Merhaba İstanbul, canım memleketim, biricik sevgilim Merhaba!
Açlar ve toklar, acılar ve sevinçler, bozkırlar ve yemyeşil ormanlar ülkesi merhaba!
Kartal yuvası, yiğitler diyarı, allı yeşilli mor fistanlarıyla Anadolu’nun binlerce yıllık özlemini sevincini, tarihini seslendiren, halay çeken insanlar ülkesi merhaba !
Siyah saçlarını okşadığım sevgili, yanan göz, dokunan ten, birleşen dudak Merhaba!
Merhaba vefalı dost, iyi insan yüce varlığım, her şeyim, saygı duyduğum insan, beni bağrına basan, sinesinde barındırıp, yâr eden dost merhaba!
Unutamadığım ve unutmayacağım, hasreti beni bir alev gibi dağlayan canım can yoldaşım merhaba !
Fikriye, gülüm benim, sesimi duyuyor musun?
Her sabah seninle uyanıyor, varlığını gün boyunca duyuyor, seninle uykuya dalıyorum.Ellerin ellerimde, sıcacık yanağın şakaklarımda dayalı, araba vapurunda rüzgâr saçlarını dağıtıyor, kırmızı gülü elinde tutuyorsun.Hopluyor zıplıyorsun, hastane merdivenlerini koşa koşa iniyorsun, elini parkamın cebine sokuyorsun, hani bir de dişlerini sıkıp da << ...seni gidi seni...! >> deyişin yok mu ya.
La Bohemia’dayız, sesinin tonunu değiştiriyorsun.Kollarıma yığılıyorsun, yanağına irade dışı bir öpücük konduruyorum.Bira bardağını mutlu yarınlar için kaldırıyoruz, martılar serçeler, sahile vuran dalgalar, ak köpükler şahidimiz oluyor.Tüm benliğin sarıyor beni, gözlerim gözlerine dikili, seni çılgınca seviyorum, seviyorum seviyorum!...
Elimde değil, gözlerim yaşarıyor, sen de ben de ağlıyoruz, mutluluğumuz zirvesine yükseliyor.İçinde bir korku var << Mutluluğumuz!>> diyorsun, << Sürecek mi ? >> Evet canım sürecek, ölene kadar, maddi ve manevi hiç bir varlık koparamaz bağlarımızı, kâlbimde sana ayrı bir köşe ayırdım, en güzel yerinde.
Tatlım,
Beni beklemelisin, döneceğimi bilmelisin.Bu konuda hiç bir endişen olmamalı.Benim senden yok, senin de benden olmamalı.Bu güne kadar Berlin’deki diğer arkadaşlarımın hiç birisini henüz aramadım.İhtiras dolu ve maymun iştahlı birisi değilim canım.İdeallerim, ihtiraslarım var ise cinsel konuda değil, mutlu bir yuvamız olması için, daha iyi ekonomik koşullara kavuşabilmemiz için, her her şeyimi seninle paylaşabilmek içindir.
<< Eller ne derse desin, biricik sevgilimsin.>>
Üzüldüğüm tek nokta, en mutlu çağımızda birbirimizden ayrı düşmemiz,<< Güller ne güzel dikenleri olmasa ! >> diyorsun.
Ne yazık ki bu güne kadar dikensiz hiç bir güle rastlamadım.Bu yaşamın bir gerçekliği.
Acılar ve sevinçler her zaman iç- içedir.Acı olmasa sevincin, sevinç olmasa acını ne olduğunu bilemezdik.
Canım , gülüm, diğer konuları gelecekte yazacağım mektuplarımda uzun uzun görüşürüz.Sen de bana İstanbul’dan, annemden, babamdan, eniştemizden, sağdan soldan, uzun yoldan, havadan sudan, esen yelden uçan kuştan, sağlığından dertlerinden, her şeyinden yaz.Seni çok özledim, o kadar mı o kadar işte.Hasretine dayanamıyorum, ama ne yapalım, bu günler de geçer,bir gün kucaklarım seni.
Her hangi bir arzun var mı Berlin’den?Lütfen istediğin bir şey varsa yaz, oldu mu canım.İstemeyerek satırlarımı sonlarken, sana en içten ve en sıcak sevgi ve selamlarımı iletir, mutluluk ve neşe dolu günler diler, işlerinde başarılar temenni ederim.Tüm arkadaşlarına, beni tanıyanlara da dostça selâmlarımı ilet!
Seni gözlerinden öptüm, saçlarından kokladım, hasretle kucakladım.Hoça kal!
Yalnız senin Şaban’ın
İmza
1000 Berlin 41
Bündesalle 79 a
Deutschland
_____________
YORUMLAR
mektupların üçünü de (hatta dördünü de :)...) soluksuz okudum...
mektup delisi olunca insan, kendini alamıyor tabii doğal olarak, çekiyor. çekiliyor....
"Seni gözlerinden öptüm, saçlarından kokladım, hasretle kucakladım.Hoça kal!"
birde bu söylemler yok mu?
ah mektupların saflığı, sevdalarımızın saflığı, güzelliği yok mu ?
bu çok özel mektupları paylaşmayı düşünmeniz bile büyük incelikti...
dostluğumla hep...