- 3308 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
İNSAN,DİN VE TOPLUM -2
Marksizmin Din Eleştirisi Üzerine
Marksizim dinin eleştirisini,dini doğuran somut toplumsal ilişkilerin eleştirisi olarak kavradığı için,dinin yanlışlarına ve çarpıtmalarına karşı savaşımın "Salon dinsizliğine" benzer bir savaşım olmasını yatsır.Dini toplumsal hayatın gerçeği olarak görmeden,salt redçi ve kaba yaklaşım sergileyerek,ya da bolca söz üretilen salon konuşmalarıyla,somuttan kopuk çözümler üretmek kuşkusuz gerçekçi olamayacağı ortadadır.Toplumsal sorunlarda bu yaklaşımlarla çözülmediği görülmüştür.Çağın gereklerine uygun toplumsal perspektifler geliştirmek,yeni toplumsal yapılanmaları ortaya çıkarmak,toplumun ve insanın doğal gelişimine cevap olan pratik yaklaşımlar daha gerçekçi olacağı açıktır.
Marks’a göre dine karşı eleştirinin temeli şudur: "İnsan dini yapar,din insanı değil ve gerçekte din henüz kendini bulamamış veya yeniden kaybetmiş insanın kendine ilişkin bilincidir ve kendini doyuşudur.İnsan,yani insanların dünyası-devlet,toplum-bu devlet,bu toplum dini dünyanın bu baş aşağı bilinçliliğini doğurur.Çünkü dünyanın kendisi baş aşağı bir dünyadır.Bu dünyanın genel kuramı dindir.Onun ansiklopedik özeti,onun yaygın düşüncedeki mantığı,onun ruhsal şeref madalyası,onun tutkunluğu,onun ahlaksal onayı,onun ağır başlı bütünleyişi,onun doğru ve olumlama için evrensel temelidir." (K.Marks Dinin Eleştirisi Üzerine) der.Dinin toplum hayatında ve uzun bir tarihi süreç boyunca dünyanın genel kuramı,kavramı olduğunu belirtir.
Orta-çağ Avrupa’sının din ve kilise merkezli yönetiminin insanlığın gelişim ufkunu karatması ve yüzyıllara yayılan din savaşları halen hafızalardan silinmiş değildir.En barizinde yaşadığımız orta doğu coğrafyasındaki halkların içinde bulunduğu durum,çağın toplum ihtiyaçlarına uyarlanmayan dinsel inanç ve onun egemen sınıfların çıkarlarına formüle edilişi,gerçek anlamda bin yıllara varan bir toplumsal kısır döngü ve bu coğrafyadaki halkların gelişiminde bir duraklamayı yaşamalarının çok önemli bir nedenini oluşturmaktadır.Bu da gerçek anlamda bizlere dinsel bir sefalati göstermektedir.
"Dinsel sefalat hem gerçek sefaletin dile gelişidir,hemde gerçek sefalete bir karşı çıkıştır.Din baskı altındaki insanın iç çekişidir.Acımasız bir dünyanın yüreğidir.Maddeci koşulların ruhudur.Halkın afyonudur."(K.Marks.age)
Marx’ın dinin eleştirisi temelinde yaptığı bu çıkarsamalar, bir toplumsal gerçeğiifade ederken aynı zamanda dine yaklaşımda ortaya çıkan önemli bir yanılgıyıda bize göstermektedir.Kuşkusuz dinsel inanç gerçeği,toplumsal yapının veya baskı altındaki toplumun bir iç çekişidir.En geri koşulların doğurduğu bir kurtuluş ve bilinmezlere bir serzeniştir.Din toplum yaşamının bir gerçeğidir.Bu gerçeği görmezlikten gelme ve inkar etme bu sefalati yaşamanın başka bir biçimidir.Özellikle uzun yıllardır türk sol kesiminde görülen bu yaklaşım,dinin toplumsal gerçekliğin içinde çözümlenmesini ertelemiş,karşılıklı bir zıtlaşmayı doğurmuştur.İnkarcılık hiçbir toplumsal sorunu çözememiştir.Sorunların birikimini ve kangren olmasını doğurmuştur.Marx’ın din eleştirisinde yaptığı saptamaları çözemeyen,salt din "halkın afyonudur." biçimindeki saptamasını kaba metaryalist bir yaklaşımla ele alan anlayışın,sağlıklı bir bakış açısını geliştirmesini de engellemiştir.Oysa marksizm ve bilimsel sosyalizm dinin çözümlenmesini,toplumsal ilşkilerin çözümlenmesi temelinde ele alır.Toplumun bu temelde ele alınışı,toplumun işlevsel birimleri-alt ve üst yapının-sağlıklı bir çözümlemesi ve toplumu yeni gelişim evrelerine kavuşturmasının da çok önemli bir nedeni olmaktadır.
Kuşkusuz toplumun manevi dünyasında yaratılan etkileşimi kısa sürelerden silinip ortadan kalkmadığı da biliniyor.Toplumsal aydınlanma,toplumsal ilerleme ve çağdaş dünya normlarına ulaşma,toplumsal maneviyata da yenilikler yaratır.Toplum iç serzenişni daha iyi çözümler ve ruhsal tabuların etkisinden böylece çıkar.
Toplum ve onun birimleri olan insan grupları,sınıflar ne kadar çok kendilerini ifade etme özgürlüğüne kavuşurlarsa,kendi hak taleplerini ne kadar özgürce var edebilirlerse o kadar etkili bir toplumsal huzur ve birliktenlik gelişir.Ortak yaşam olanakları oluşur.Bugün "modern dünya" kavramını temsil eden ülkelerde manevi dünyanın siyasal etkileri neredeyse kaybolmak üzere.Tersi durumdaki "Geri sosyo ekonomik yapılar,insanların geri dönemlerde kalma inançlarını besleyeceği gibi,geri inançlara sahip olma,geri toplumsal yapılar içinde barınmak isteyecektir.Gerilikten kurtulmak bir devrim işidir."(H.Portakol-Din ve İnsan)
Özellikle düşünsel devrimler, kültürel devrimler,sosyal devrimler hem çağdaşlaşmanın,hem de toplumsal geriliklerden kurtulmanın olmazsa olmazıdır.Zaten yaşadığımız çağ ve yüzyıl geri toplumsal yapılarda bu devrimlerin olmasının zorunlu kılmaktadır.Yaşadığımız çağ bir "demokrasi çağıdır." Demokrasi daha açık,daha aleni ve daha çok şiddetten arınmayı ve derin toplumsal anlayışaları zorunlu kılmaktır.Artık günümüzde tüm toplumsal sorunlar bir demokrasi sorunu olmaktan ve çözümünde demokraside olacağı görülmektedir.
YORUMLAR
Yazan da eleştirende tarafgirliğini korumuş.Oysa ben yazıdan hiç alınmadım.Neden yazdığınıda anlıyamadım,Müslüman Türk toplumunamı yoksa ülkemizde bulunan hırıstiyan azınlığamı belli değil.
K.Marks,global bir din anlayışını alırken ortaçağ hırıstiyan idn anlayışından yola çıkarak,dünyavi hiçbir yaptırımı ve sosyal anlayışı olmıyan hırıstiyan dünyasına,kapitalizim ve bu gibi izimlere alternatif bir akım söylemi geliştirmiştir.
İslam ile müşerref olamıyan,ama ülkesindeki müslümanlarada kan kusturan bir sosyofaşisttir.
İsteyen görüşünü benimser,kendini demokrat sanır,
İsteyen benimsemez.
Ama;konu İslam ve onun sosyo-ekonomik görüşü,tüm insanlığa ne verdiği ise,
Burda dur derim.
Fikre saygım var"konuş"diyemem.
Yazarında dediği gibi,bu ne bilime sığar ne fikir özgürlüğüne,ne demokratik bir görüşe.
Çünkü insanları apacık bir kandırmaca,inançları aşağılama ve inananlara hakaret dir.
Müslüman,inanmam diyene karışmaz,ama kendisinede küfrettirmez.
İnanmıyorsan,ne işin var din ile.
İnanıyorsan,ortaya konuşupda,genel din anlayışı ile müslüman mahallesinde salyangoz satma,demezlermi adama.
Ortaçağ zihniyetinden kurtulan avrupa,hala incil üzerine yemin ederken,İsrail de hala tevrat hükümleri geçerken,hangi demokrasi ülkesinden bahsediyor ali bey anlıyamadım.
Saygılarımla.
gayet aydınlatıcı ve bilgi dolu güzel bir yazıydı...ve görüyorum ki hala insan düşündüğünü hür ve özgür söyleyemiyor...senin savunduğun düşünceyi başkası anlamıyor ya da anlamak istemiyor...hemen karşı savunmaya geçiyor ve bunu kendisine sanki bir hakaretmiş gibi görüyor...halbu ki artık ilkel çağda yaşamıyoruz...herkes düşüncesini hür ve özgür bir şekilde dile getirmeli ve paylaşmalı herkesle...ben de her düşünceye saygı duyuyorum...inançlı insana da saygım sonsuz inançlı olmayana...başı örtülü bayanı da aynı görürüm hoş karşılarım, inancına saygımdan dolayı başı açık bayanı da hoş karşılarım...yani ikisi arasında bir ayırım yapmam daha doğrusu insanlar arasında bir ayırım yapmam ama gelin görün ki; kendim bir takım ayırımcılığa maruz kaldım...en basiti bir nerelisiniz sorusunda verdiğim cevapla ikinci gün bu insanların bana karşı nasıl tavır yaptıklarını nasıl yüzlerini çevirdiklerini çok gördüm...maalesef böyle bir toplumda yaşıyoruz ve o yüzden de yerimizde sayıyoruz...saygılarımla...
Her insanın, kendine ait fikirlerini özgürce söyleme ve yazma hakkı olmalıdır.. Ama bu hak kimseye hakaret etme özgürlüğü vermez.. Dinlerin acizlik, çaresilik diye nitelendirilmesi inananlara hakaret değil de nedir ? Anlamadığınızı değil anlamak istemediğinizi görüyorum burada..
''Tanrı'nın olmadığına inanıyorum '' diyene saygı duyabilirim ama dine sarılmak,acizlik çaresizliktir diyene saygı duymak imkansızdır...
Fikret TEZAL tarafından 12/12/2008 9:46:51 PM zamanında düzenlenmiştir.
bende çoğu zaman ahlaki yüceliğin,iyilik severliğin,manevi değerlerin dini gözlüklerle görülmek istenmesini anlayamıyorum..durum böyleyken her caminin ve kilisenin altında bir alış veriş merkezinin bulunmasınıda..
Max Weber'den sonra
din ile kapitalizm ilişkisi yeniden düşünülmeye değer..
saygımla dost..
Din bir düşüncedir ve isteyen kabul eder istemeyen de kabul etmiyebilir ha keza Markx'ın düşünceleri de öyledir ve isteyen kabul eder istemeyen de kabul etmez ama bu demek değildir ki karşı düşünceye saldıracaksın ve hakaret edeceksin. Ben sevgili Ali'nin yazısında dine karşı herhangi bir hakaret ya da saldırı görmüyorum çünkü o dinin çıkışını , yayılmasını ve bugünkü halini bilimsel bir gözle irdeleyip bunu da yazıya dökmüş ki aslında açılacak olsa çok daha yararlı düşüncelerin çıkacağından da eminim ama içinde bulunduğumuz sosyo, kültürel yapıyı göz önüne alırsak bu pek de olanaklı gibi görünmüyor çünkü hala bir çok şey yasaklı, tabulu konular ki düşüncenin bile yasak olduğu ve Başkanımızın '' ya sev, ya terk et '' dediği bir ülkede yaşıyor olmakla fikirler nasıl özgür olabilir?
Seni kutluyorum Ali, düşüncelerini açık açık bizlerle paylaştığın için, sevgilerimle can ...
Okumuş biri olduğunuz belli oluyor Sayın Yazar..Marks'ı,Hegel'i,Darwin'i ve belki de daha nicelerini okumuşsunuz...Özellikle Marks'dan oldukça fazla etkilenmişsiniz. Onun doktrinini benimsemişsiniz ve okuyucularınıza aşılamaya çalışıyorsunuz. Oysa kendi halkı onun yaptığı tahrifatı hala temizleyemedi. Okumak başka,bilim adamı olmak başkadır. Bilim önyargısız ve tarafsız yapılan tüm araştırmaların sonunda Tanrı'nın varlığını kabul etmek zorunda kalıyor. Yani evrenin bir yaratıcısı ve yöneteni olduğu bilimsel bir gerçek.
Çağlar boyu din sömürücüleri olmuştur,günümüzde de vardır. Özellikle günümüzde ülkemizde doruk noktasına ulaşmıştır. Fakat dinin sömürülmesi başka,inanmış olmak başkadır. Siz inananları acizlik ve çaresizlikten dine sarılmış olarak görüyor ve hakaret etmiş oluyorsunuz. Oysa inanmak acizlik değil, asalettir. Çok okumaktan ziyade biraz da araştırma yapmanızı tavsiye ederim size. Araştırdığınızda özellikle İslam dininin ve onun kitabının gerçekliğini,güzelliğini,asaletini bulacaksınız. Toplumlar dini duyguları sömürülerek geri bırakılmışlarsa,bunun sorumlusu din olamaz. Saygılar.
İnsan Din ve Toplum 2 başlıklı yazınızı okudum.Yazınızın tamamının anlattığı öz fikir "Aslında din önemli (Allah tarafından vaz edilmiş ) değil ama inananları da dışlayarak bir yere varamıyoruz.Onlarla bütünleşip potamızda eritelim gibi bir şeydir.İslam gerçek olarak bilinmediği zaman ona haksızlık yapılıyor.İslam dünyasının geri kalışının sebebi din değil .Çünkü din doğruluk güzel ahlak helal kazanç ve çalışmayı emreder.Bu değerler toplumu geri bırakmadığı gibi huzurun tesisinin de şartıdır.
Belki bir yanlış anlama olmuş olabilir. Şayet öyle ise şimdiden özür dilerim.Saygılarımla