Sinderalla....
Gökyüzü süzülüyor, sahile vuran dalgaların arasında kaybolan kum tanelerinin hikayesini belki de hiç birimiz düşünmemişizdir. Durduk yere hırçınlaşır sanırız dalgalar, oysa ki her zaman aynı hırçınlığı göstermezler. Devinim yaşarlar, alabildiğine geniş olan sınırlarına sığmaz olurlar. Arsızca sahile vururken, hırçınlıklarının sebebinin kum tanelerine olan özlemlerinin dayanılmaz hale geldiğini düşünürüm. Kum tanelerine hasret kalmışlıklarından dolayı umursamazca ve arsızca sahile hücum ederler ve alabildikleri kadar kum tanesini kendi derinliklerine çekerler diye düşünürüm.
Küçücük kum tanelerinin kocaman dalgalar arasında kayboluşları, gözden uzak derinliklere süzülürken kendilerini kaybedişlerini izlerim. Mutludurlar, belki de diğer kum tanelerine göre şanslıdırlar. Yaşadıklarını kaç kum tanesi yaşabilir ki, kaç kum tanesi dalgalarının arasında özgürlüklerinin doruğuna çıkabilir ki, kaç kum tanesi kendilerini dalgalara teslim etme güzelliğine erebilir ki…
Ne zaman dalgaların hırçınlıkları arasında kaybolan kum tanelerini görsem, aklıma hep birbirine haz ve istek duyan bedenler gelir.
Suskun bakışlar arasında arzuladıkları bedeni süzerler, bakışlarında hep anlamsız bir tebessüm oluşur, kararsız kalırlar, hazzın ve şehvetin içlerinde yarattığı devinime karşı koymak isterler, ikisi de ilk sözü diğerine bırakır, ister ki ilk sözü karşısında duran söylesin, ve o an saatler akar, bahaneler artar, korkaklıklarının cezasını içlerinde hazzın kendilerini yaralamasına razı olarak, ayrılırlar…
Kum tanelerinin dalgalar arasında gözden uzaklaştıklarını düşündüğümde, doğama uygun olan fikirlerimin teslimiyetçi olduğunu anlıyorum. Teslimiyetimden kurtulmak için ne yapmam gerektiğini düşündüğümde ise istek duyduğum bedene sahip olma duygusunu yaşayarak özgürleşeceğime inanıyorum.
İki bedenin birbirinin arzuları içinde kaybolduklarını izleyen kralın yaveri, genç adam ile genç kadının seviştiklerini krala ulaştırmıştı. Kral kendisine ait olan bir kadının başka bir genç adamla yattığını duyunca hırçınlaşmış ve sarayın tarihi duvarlarına sövmüştü.
Tarih şahit olmuştu, söylenen küfürlü sözler geçmişin zevk ve cezasını taşıyordu….
Kralın karşısına getirilen arzulu bedenler cezalarına razı halde duruşlarına ise akıl ermiyordu, suskunluklarının içinde pişmanlık yoktu, pişman olmadıkları gözlerinin parlamasında belli oluyordu.
Kral sadece bir soru sormuştu, neden seviştiniz ?
Genç kadın cesaretle cevap vermişti, özgürlüğümüz için….
Bir başka bedene arzu duyarak kaç gün yaşanır ki ?
sürekli onu hayal ederek, ona dokunmayı isteyerek, ona sahip olmayı düşünerek kaç gün yaşabilirsiniz ki ?
Düşünceleriniz bir başka bedende dolaşırken o şekilde yaşamaya kaç gün dayanabilirsiniz, onun hayali ile yaşıyorken kimi kandırabilirsiniz ki, köleliğinizin esaretinde kalmışlığınıza nasıl bir kılıf bulabilirsiniz ?
Yada ....
Kralın sövdüğü gibi sizde kadına söver miydiniz ?
sahi ya, siz olsanız ne yapardınız ?
...
fotoğraf
avcılar, ambarlı sahili...
YORUMLAR
sahi ya muazzam bir makale aslında deneme...ve kum tanecikleri altın ışıldıyordu/zümrüttü herbiri ama işte kapılıp gittiler tusunamiye..Sevgili üstad tersi olup tsunamiye kurban giden nice kumlar da var gözerdı edilemez ki...Fakat bu varsayımlar teori de elbet kapsama alanı dışına çıkarılarak genişletilebilir harika bir yola girilmiş deneme...kimin aklına gelir kum taneciklerinden aşka kulaç sallamak.Kalemine binyıl sağlık ...
Kum tanelerinin yazgısı, rüzgarın ve dalgaların elindedir.Sevdayı temsil eden rüzgar esmedikçe,dalgalar olmaz.Dalga olmadıkça da aşk yoktur, sevişme olmaz.Ne zaman ki başımızda kavak yelleri esmeye başlarsa denizin dalgaları da azgınlaşır.Ve biz yalnızlık çekiyorsak çöldeki kum taneleri kadar yakıcıdır yalnızlığımız,güneş kaybolu gece bastırınca çöl birden bire soğur ve çöl rüzgarları yön değşitirir,esen yelin ne önü kesilir ne de arkası, dünya durdukça (döndükçe) rüzgar savuracak ,hasret(güneş-ateş) kavuracaktır...dalgalar sahili vuracaktır hep.
Sevişmek doğanın en doğal halidir.(ŞABAN AKTAŞ)
Şaban Aktaş tarafından 12/11/2008 5:48:56 PM zamanında düzenlenmiştir.