- 6754 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Şiir İnceleme,Edebî Tenkit (4)
*)(* Diz dize *)(*
Canrübam yeter bu naz!
.............................. Gönlümü etme harap
Bak da gör bidevletim!
.............................. Gün de gecem de harap
Ah bozuk değil niyet, göz göze değse yeter
Hep canım yakıp bu aşk, aklımı etse harap
/Vazgeçem desem yalan, kurdu mu var, nesi var?
Aşka pek heveskârım, korkulacak nesi var? .../
Gül dalında solmadan, tez gelesin be bihis!
Kimse bilmesin ki var, dil ile can da lehip
Ah bozuk değil niyet, söz söze değse yeter
Omza baş koyar isem dünya olur mu harap?
Vakti zay eder isen, külli tüter dumanım
Gel a cansuzum benim, eyleme ömrü harap
Ah bozuk değil niyet, diz dize değse yeter...
SAADET ÜN
Şiir başlığı, pek çok Özleşimcinin kullanmayı kabul ettiği, artık Özleşimcilerin logosu haline gelmeye başlayan *)(* logosunu kullanmış. Bu logoya rağmen kimi Özleşimcilerin yeni ayırmaç arayışı ve tasavvuru sürmektedir. Eğer başka bir logo önerisi bunun yerini tutmazsa , bu ayırmacın genel kabul göreceği anlaşılıyor.
a= Nazım birimi: Şiir, klasik ve sabit bir nazım şekliyle yazılmamıştır. Şiirde Özleşim şiirinin şekil anlayışına uygun olarak dörtlük, beyit ve sonda bağımsız tek mısra şeklindeki kubleler kullanılmıştır. Ayrıca ilk kublede şairin mısraları duraklarından bölerek yazdığına şahit oluyoruz. Musammat özleşim şiirlerinde görülen durak bölmelerine rağmen, şairin bölümlediği bu duraklarda kafiyenin olmaması dikkati çekiyor.
b= Kafiye düzeni: Şiir farklı bir kâfiye örgüsüne sahiptir. Hemen her kublesinde farklı bir kafiye kurulduğu dikkati çekiyor.
İlk dörtlükte: aaba şeklindeki şemanın ikinci beyitte, cc şeklinde, ikinci dörtlükte birinci ve üçüncü mısralarının kafiyesiz ikinci ve dördüncü mısralarının kafiyeli olduğu dikkati çekiyor. Fakat ikinci beytin son mısraı ilk dörtlükteki kafiyeye de uymaktadır. İkinci beytin son mısraı da ilk dörtlükteki harap redifli kafiyeye uyar.
Bu açıdan Özleşim şairlerinin kafiyeden vazgeçmeden kafiye şemalarında yeni sürümler oluşturma gayretlerine uygun bir örnekleme olarak gösterilebilir.
c =Ölçü sistemi:
Ah bo zuk de ğil ni yet, / söz sö ze değ se ye ter
Om za baş ko yar i sem / dün ya o lur mu ha rap?
__ . __ . / __ . __ / __ . . __ / . . __
sesli ile bitenleri (1)sessiz ile bitenleri (0) rakamıyla gösterdikleri sayısal göstergeye göre de ölçüsü
0 1 01 / 010/ 0110/ 110
şeklindeki Özleşim ölçüsüne sahiptir. ( Şairin hecelere ayrıma konusunda eksik bilgilendiği dikkati çekiyor söz gelimi ko-ya-ri sem şeklinde hecelenmesi gerekmektedir. İlkokulda kelime köklerinin esas alınarak kökün ve ekin barizliğini sağlama maksatlı heceleme öğretiminin şairde kalıcı bir şartlanma oluşturduğu görülüyor. )
Şair hecelemedeki bilgisine göre ölçü oluşturmuş ve bu düzeneğe uymakta başarı göstermiştir.
Özleşim ölçüsünde temel gaye şiirde kendiliğinden bir melodi oluşturmak ve ses düzeneğini sağlamaktır. Anlamdan ödün vermeden musiki yaratmak sadece ölçüye bırakılmadığından Özleşimciler şiirde diğer müzikal unsurlara da başvurarak bu ahengin düzeyini artırmaya çalışırlar. Asonans, aliterasyon, ikilemeler, hece ve birbirini çağrıştıran ekler kullanmak gibi.
Şiir 7+7 = 14 lü hece ölçüsüne, özleşim ölçüsü ilavesiyle kurulmuştur. 14 heceli kalıp divan şairlerimizin daha çok kullandığı halk şiirimizde de azımsanmayacak sıklıkta kullanılan bir kalıptır. Özleşimcilerin mısrada anlam bütünlüğünü sağlama maksatlarına uyma yeteneğine sahip bu kalıbı sık sık kullandıkları görülür.
d= Nazım şekli: Her şiirde şairin kendine ve şiirine özgün bir ölçü üretme serbestisine sahip Özleşimcilerin şiir şeklinde de belli kalıplara sıkışmadan şiire göre bir şekil oluşturdukları dikkati çekiyor. Bu şiirde de bu yüzden şiire göre özel bir şiir şekli oluştuğu söylenebilir.
Bu bakımdan şiir belli bir nazım şeklinin özelliğini taşımaz. Bir yandan şiirde ölçü, anlam, konu,
amaç, içerik, sanat anlayışı, müzikal yönden bir yığın kurallara sıkı sıkı bağlanmaya çalışan Özleşimciler diğer yandan da şairin yaratıcılığını teşvik yönünden şaire geniş serbestilikler sağlamaktadır. Özleşimcilerin her şiirde değişik bir şekil ve ölçüyle okurun karşısına çıkmasının sebebi budur. Onlara göre her şiir kendine özğü bir şiir olmalıdır.
Şiirden hareketle insanlarımızın yaratıcı enerjisini açığa çıkarmak, sanatta ayrıntıların ve değişik fikirler üretmenin gücünü önemseyen Özleşimcilerin her şiirde bir başkalık yaratma gayesini güttükleri anlaşılıyor.
B) İÇYAPI ( İÇERİK İNCELEMESİ )
a= Konu, tema
Şiir " diz dize değsin yeter" ibaresiyle ifade bulan, özlemi çekilen bir sevdalıyla masumane bir temas arzusu üzerine kurulmuştur. Şiirin temâsı bu masum dokunma özlemi üzerindedir. Buna rağmen şairin kendi iç dünyasında yaşadığı ikilemlerin şiirdeki özlemini ve imgelerini bastıran, içgüdülerine set çeken yönüne de dikkat çekmeliyiz. " Dumanı bitmekte " olan bir ateş şeklinde ifade bulan duyularının teşbihinde ," omza baş koymayı" bir teslimiyet, somut bir tensel temas olarak gören şair bu teslim olma anı hayaliyle dünyanın yıkılıp yıkılmayacağı endişesini taşır. Bu duygunun şairin inanç, ahlak ve yetişme tarzından aldığı kalıplar ön kabuller, yıkamadığı tabulardan kaynaklandığını kabul etmek gerekir.
Yalnızlık duygusunun daha ziyade dokunma duyusundaki açlıkta hisseden şairin böylesi masum bir teması bile kendine çok gören ve kendine acıyan hali şiirin tümüne yayılmış durumdadır. Şiirin redifi de zaten diz, göz, söz temaslarına duyulan özlemi ifade eder.
Şiirin teması dokunabilme arzularıyla harap olmuş, bu edinimi sağlama hususunda da ikilemler yaşayan bir gönlün aciz düşen tereddütlerini ifade eder.
b= Dil, üslup, anlatım
Sadeliği temel almakla birlikte, pek çok Özleşim şairlerinde rastlanılan Osmanlıca kökenli kelimelerin bu şiirde de kullanıldığı görülür. Canrüba, lehip, külli, harap, zay gibi. Eski dilde gördüğümüz günümüzde artık kullanımdan düşmüş olan " bî " olumsuzluk edatının da iki yerde kullanıldığı dikkar çeker. " bîhis, bîdevlet"
Türkçe asıllı olmakla birlikte eski Anadolu Türkçesi’nin söyleyişini ifade eden " cansuzum" kelimesi de dikkati çekiyor. Bu bakımdan şairin Özleşimcilerin maziyi yâd etme amaçlı bu gibi değinmelere örnek verme amacını güttüğü anlaşılıyor.
Üslubunda kendine özgelik oluşturma yolunda mesafe aldığı görülen şairin belirli bir şairin tesiri altında kalmadan şiirler yazdığını söyleyebiliriz. Kelime bazında eski dil özentisi görülse de söylem açısından kendine özgüdür.
Bu şiirinde nidalı söyleyişe önem veren şairin " ah , a.." gibi nidalara bir çok kez başvurduğu dikkat çekiyor.
Kelime tekrarlarıyla vurgulamalarla birlikte nidalara da başvuran şairin vurgulu söyleyişe önem verdiği sonucuna ulaşabiliriz." göz göze değse, söz söze değse, diz dize değse" gibi.
Kısa ve etkili cümleler kurmayı seven şairin bir mısra içinde kimi zaman iki yargılı cümle oluşturduğu görülür.
Gül dalında solmadan, tez gelesin be bihis!
Kimse bilmesin ki var, dil ile can da lehip
Şairin her durakta bir yargı oluşturduğu ve bunun anlamda belirginliği arttıran bir unsur olduğunu ifade etmeliyiz. Şiirin fiiller ve eylemsilerle zenginleştirilerek, şiirde hareket unsurunun arttırıldığı ve şiirin monotonluktan kurtarıldığı dikkati çeker.
c= İmge, benzetme, söz sanatları, anlam oyunları...
Şiir göz göze, söz söze, diz dize gelmek imgelemeleri üzerine kurulmuştur. Omza baş koymak hayali ve tamamen tüten bir duman haline gelmek esasında özgün imgeler değildir. Fakat şiirinde doğal olan ve içten gelen duygularını samimiyet ve aynı doğallık içinde vermeye çalışan şairin bunları bildik imgelerle aktarma yoluna gittiği anlaşılıyor. Şiirin imge kurma konusundaki zafiyetini bu duruma bağlayabiliriz.
Şiirde bazı mecazlara ve teşbihlere başvurulmasına rağmen şiir bu konuda bizlere zengin örneklemeler sunmamaktadır. " gül dalında solmadan " gül sözcüğüyle mecaz yaparak gül kelimesini kendisini kastedecek manada kullanmıştır." külli tüter dumanım" ibaresinde hem teşbih hem de mecaza başvurmuş, özlemini duman çıkaran bir ateşe benzetmiştir. Duman ve kül sözcükleriyle de mecaza başvurduğu açıktır.
d= Fikir, buluş, özgünlük
Şiir fikir, buluş ve özgünlük yaratma gayesinden ziyade coşkulu ve nidalı bir şekilde içsel öykünmelerin tertipli ve terbiyeli bir sesleniş formatını yakalama endişesiyle yazılmıştır.
Şiirde buluş mahiyetli farklı bir düşünüş gözükmez.
Vazgeçem desem yalan, kurdu mu var, nesi var?
Aşka pek heveskârım, korkulacak nesi var? .../
Ama tereddütleri irdeleme konusunda kendisiyle savaşa giren şairin içsel konuşmalarında kendisiyle yaptığı diyaloglar özgün bir iç çatışma olarak karşımıza çıkıyor. Vaktin zay olması tehlikesini içinde duyan şairin dürtüleriyle yaptığı içsel savaşın izleri mısra düzeyine taşmaktadır. Şair farkında olmadığı açmazdan kurtulma yolunda tabularıyla yaptığı mücadeleden harap çıkmaktadır.
Bu açılardan bakınca fikir ve buluş konusunda yeni bir söylem ortaya koymasa da şiirin tamamıyla şairin iç dünyasındaki çekişmeleri dile getiren özgünlüğünü ortaya koymaktadır.
f= Psikolojik etkenler, duyumsal ve hissi faktörler...
Şairin, yetişme tarzından edindiği şartlanmalar, inanç, ahlak ve dini tabularla, reel hayatta kaldığı yalnızlık ve dürtülerinin oluşturduğu açmazların arasında süren bir iç savaş psikolojisi içerisinde olduğu görülüyor. Şiirin yazıldığı içsel mekân bu savaş ve tereddüt manzarasını açıkça ortaya koyuyor. Dürtülerinin sedasına meyleden şair, bunu reddeden tabularının direnci arasında bocalamaktadır. Şair, kendi tabularından diz dize değmek, söz söze değmek gibi masumane izinler koparmak derdine düşen bir acizliğin psikolojisinde yazılmıştır.
Bu şiir, günümüz insanlarının inançları ve dürtüleri arasında kalışlarını ifade etmesi açısından örnek gösterilebilecek samimi bir iç çekişmeyi ortaya koyuyor. Doğal dürtülerimizle, inanç ve tabularımızın sergilediği ikilemleri saf bir samimiyetle ortaya koymaktadır.
Şairin iki arada bir derede kalan hissi mücadeleden yıpranması, zaten şiirin esas temasıdır.
g= (Muhtevaya etki eden karakter, eğitim, bilgi,) Gözlem (ve deneyim unsurları)
Şiir, Türkçenin yazım ve imla kurallarına saygı duyularak yazılmıştır. Günümüzde pek çok şairin bu kuralları hiçe saydığı aşikâr olmasına rağmen şairin tüm Özleşim şairleri gibi konuya hassasiyetle yaklaştığı görülüyor. Her mısrada meal bütünlüğüne önem veren diğer Özleşimciler gibi cümle kuruluşlarının sağlamlığına da riayet ettiği anlaşılıyor. Dilimizin olanaklarını şiirselleştirirken, şairin yazım kaidelerine uymayı şairin topluma karşı asli sorumluluğu olduğu düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bu bakımdan bu şairin de imla, yazım ve noktalamaya özen göstermiş olduğu söylenmelidir.
Şiir içe dönük bir gözlemle, içsel manzaranın tahlil ve tasvirlerine dayalıdır. Şair, sorgulayıcı bir tutumla kendi iç dünyasında yaşadığı iç çatışmalarını gözlemleyerek dile getirmiştir. Şiir, bu doğal gözlemlerin samimi analizini yansıtır. Şiirdeki bu içsel samimiyet, duygu ve betimlemelerin de doğal olmasını sağlıyor.
Yabancı asıllı kelimelerin şiirdeki duruşları bu doğallığı kısmen bozuyor gibi gözükse de şairin içten ifadesi ile şiire tutunmuş gözüküyorlar. Belki de Özleşimcilerin genel zafiyeti olacak gibi görünen bu dil tercihleri biraz sanat yapmak kaygılarından, biraz ölçünün zorlamasından çoğuncası da klasik şiirle şiirleri arasında dil açısından bir irtibat kurmak istemelerinden kaynaklanıyor.
C ) SANAT AKIMLARI, DÖNEM VE ANLAYIŞLA İLGİLİ UNSURLAR(şairle ilgili)
a= Mensup olduğu, dönem, akım, fikri yapı vb analizi
Şairin, şiirde kullandığı vezninin, hece veznini temel alırken heceleri yukarıdan aşağıya hece hece, sesli ve sessiz ile bitmesi açısından dengeleme tertibine dayanan Özleşim veznini kullandığı görülür. Hece ve serbest şiire de yatkın olan şairin bu şiirde heceye hâkim olduğu kafiye dizgilerinden, durakları kullanma becerisinden de sezilebilir.
Şair, bu şiirinde klasik şiirimizi canlandırma, modernize ederek çağa uyarlama, klasik şiir tertiplerimize çağdaş görünüm ve işlev kazandırma, divan ve hece şiirimizin unutulmuş tekniklerinden esinlenerek yeni teknikler oluşturma gibi amaçları olan Özleşim Ekolünün tesiriyle yazmıştır. " Maziden haz alarak geleceği tasarlamak" amacıyla hareket eden topluluğa has şekil, dil, içerik ve sanat anlayışının bu şiire de yansıdığı gözükür." Halkın da anlayabileceği sanat için sanat " ilkesiyle hareket eden topluluk sanatta sıradanlığa düşmeden halka inmek, ama her yönden yozlaşan şiirimize çeki düzen vermek gayesindedir.
Şairin bu anlayışla doğal imge, tasvir ve betimlere dayanarak ama sıradanlığa düşmeden sanatsal değeri olan bir şiir oluşturmaya gayret ettiği, şiirin bir ustalık ve emek mahsulü olduğunu kanıtlamaya çalışırcasına bu şiiri yazdığı söylenebilir.
Tüm Özleşimciler de olduğu gibi şiirdeki genel yaklaşım, heceye ve divan şiirine saygı, ama onlardan hareketle yeni bir tarz yaratmaktır. Bu bakımdan Özleşim şairleri bir anlamda özgün kalmak mecburiyetine düşmektedirler.
b= Etkilendiği sanat akımları, eserler, yazarlar...
Şiir esasen heceye daha yatkın bir şairin kaleminden çıkmıştır. Şairin bu şiirde belirli bir şairin etkisinde kalarak yazdığını söyeleyemiyoruz. Zaten Özleşim şairlerinin kendilerinden öncesi olmadığından, bir başka şairin etkisinin Özleşime yansıtılabilmesi Özleşimin ölçüsü sebebiyle mümkün olamaz. Bu şiir, şairin içsel söyleşisini dile getirdiği için de özgünlük mecburiyetindedir. Şiirde derinlemesine analizler ve çıkarımlar yapılmamıştır. Ulaşılan sonuçlar da kişiseldir. Bu çıkarımlar felsefi veya derinlemesine yapılmış analizler değildir. Şairin dili, benzetmeleri, kelime tercihleri ve diğer uygulamalarının da kendine özgü olduğunu kabul etmek gerekir.
D ) EDEBİ TENKİT :( Özet değerlendirme ve sonuç )
Şiir, Türkçenin yazım, imla, noktalama ve cümle kurgusuna saygıyla yazılmıştır. Şekil unsurları açısından Özleşim Ekolüne ait tüm hususlarına riayet ettiği, nazım şekli, kafiye düzeni, ölçü sistemi, ahenk kurgusu, dili sanat anlayışı ve misyonunu uyguladığı görülür.
Şiirde yapay hayaller kurmayan şairin içten ve samimi bir iç gözlemle, dürtüleriyle tabuları arasındaki çekişmeyi ifade eden çatışmalarını başarıyla ortaya koymuştur.
Dürtü, şartlanmalar ve tabular arasında kalınan çaresizlik psikolojisi şiirin ana temini oluşturur. Bu çatışmalar için bir sulh ortamı tasarlayan şairin " değsin yeter" gibi asgari bir duruma razı oluşunu bile temin edemediğini dillendiren duygusal açmazları oldukça lirik bir şekilde dile getirdiği görülüyor.
Kendine özgü stili, söylemi, nazım şekli ve ölçüsüyle özgün bir şiir özelliği taşıyor. Özleşim şiirine has tüm özellikleri üzerinde barındırıyor.
İmgeleri açısından derinlemesine ve detay zenginlikler taşımasa da, içsel çatışmaları ve çatışma psikolojisini başarıyla aktaran şiir kendine özgü dil ve üslubunu ortaya koymayı başarıyor.
Arapça ve Farsça asıllı kelimelerin mısralardaki yerini yadırgadığı söylenebilir. Buna rağmen şairin dile hâkim olduğunu, ifade zorluğu çekmediğini, duygularını başarıyla aktarma yeteneğine sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Şairin, durak, kafiye sistemlerini ustalıkla kullandığı, teknik kusurlara düşmediğini, üstelik bu teknikler yardımıyla ahenk kurmada başarılı olduğu söylenebilir. Dilin ve ölçünün olanaklarına vakıf olan şairin şiirdeki ahengi tesadüfen değil bilinçle kurguladığını rahatlıkla iddia ve ispat edilebilir.
Tüm bunların şairin yetenekli ve ustalığının delaletleri olduğunu kabul etmek gerekecektir.
" Dumanı bitmekte " olan bir ateş şeklinde ifade bulan duyularının teşbihinde ," omza baş koymayı" bir teslimiyet, somut bir tensel temas olarak gören şair bu teslim olma anı hayaliyle dünyanın yıkılıp yıkılmayacağı endişesini taşır. Bu duygunun şairin inanç, ahlak ve yetişme tarzından aldığı kalıplar ön kabuller, yıkamadığı tabulardan kaynaklandığını kabul etmek gerekir.
Yalnızlık duygusunun daha ziyade dokunma duyusundaki açlıkta hisseden şairin böylesi masum bir teması bile kendine çok gören ve kendine acıyan hali şiirin tümüne yayılmış durumdadır. Şiirin redifi de zaten diz, göz, söz temaslarına duyulan özlemi ifade eder.
Şiirin teması dokunabilme arzularıyla harap olmuş, bu edinimi sağlama hususunda da ikilemler yaşayan bir gönlün aciz düşen tereddütlerini ifade eder.
b= Dil, üslup, anlatım
Sadeliği temel almakla birlikte, pek çok Özleşim şairlerinde rastlanılan Osmanlıca kökenli kelimelerin bu şiirde de kullanıldığı görülür. Canrüba, lehip, külli, harap, zay gibi. Eski dilde gördüğümüz günümüzde artık kullanımdan düşmüş olan " bî " olumsuzluk edatının da iki yerde kullanıldığı dikkar çeker. " bîhis, bîdevlet"
Türkçe asıllı olmakla birlikte eski Anadolu Türkçesi’nin söyleyişini ifade eden " cansuzum" kelimesi de dikkati çekiyor. Bu bakımdan şairin Özleşimcilerin maziyi yâd etme amaçlı bu gibi değinmelere örnek verme amacını güttüğü anlaşılıyor.
Üslubunda kendine özgelik oluşturma yolunda mesafe aldığı görülen şairin belirli bir şairin tesiri altında kalmadan şiirler yazdığını söyleyebiliriz. Kelime bazında eski dil özentisi görülse de söylem açısından kendine özgüdür.
Bu şiirinde nidalı söyleyişe önem veren şairin " ah , a.." gibi nidalara bir çok kez başvurduğu dikkat çekiyor.
Kelime tekrarlarıyla vurgulamalarla birlikte nidalara da başvuran şairin vurgulu söyleyişe önem verdiği sonucuna ulaşabiliriz." göz göze değse, söz söze değse, diz dize değse" gibi.
Kısa ve etkili cümleler kurmayı seven şairin bir mısra içinde kimi zaman iki yargılı cümle oluşturduğu görülür.
Gül dalında solmadan, tez gelesin be bihis!
Kimse bilmesin ki var, dil ile can da lehip
Şairin her durakta bir yargı oluşturduğu ve bunun anlamda belirginliği arttıran bir unsur olduğunu ifade etmeliyiz. Şiirin fiiller ve eylemsilerle zenginleştirilerek, şiirde hareket unsurunun arttırıldığı ve şiirin monotonluktan kurtarıldığı dikkati çeker.
c= İmge, benzetme, söz sanatları, anlam oyunları...
Şiir göz göze, söz söze, diz dize gelmek imgelemeleri üzerine kurulmuştur. Omza baş koymak hayali ve tamamen tüten bir duman haline gelmek esasında özgün imgeler değildir. Fakat şiirinde doğal olan ve içten glen duygularını samimiyet ve aynı doğallık içinde vermeye çalışan şairin bunları bildik imgelerle aktarma yoluna gittiği anlaşılıyor. Şiirin imge kurma konusundaki zafiyetini bu duruma bağlayabiliriz.
Şiirde bazı mecazlara ve teşbihlere başvurulmasına rağmen şiir bu konuda bizlere zengin örneklemeler sunmamaktadır. " gül dalında solmadan " gül sözcüğüyle mecaz yaparak gül kelimesini kendisini kastedecek manada kullanmıştır." külli tüter dumanım" ibaresinde hem teşbih hem de mecaza başvurmuş, özlemini duman çıkaran bir ateşe benzetmiştir. Duman ve kül sözcükleriyle de mecaza başvurduğu açıktır.
d= Fikir, buluş, özgünlük
Şiir fikir, buluş ve özgünlük yaratma gayesinden ziyade coşkulu ve nidalı bir şekilde içsel öykünmelerin tertipli ve terbiyeli bir sesleniş formatını yakalama endişesiyle yazılmıştır.
Şiirde buluş mahiyetli farklı bir düşünüş gözükmez.
Vazgeçem desem yalan, kurdu mu var, nesi var?
Aşka pek heveskârım, korkulacak nesi var? .../
Ama tereddütleri irdeleme konusunda kendisiyle savaşa giren şairin içsel konuşmalarında kendisiyle yaptığı diyaloglar özgün bir iç çatışma olarak karşımıza çıkıyor. Vaktin zayi olması tehlikesini içinde duyan şairin dürtüleriyle yaptığı içsel savaşın izleri mısra düzeyine taşmaktadır. Şair farkında olmadığı açmazdan kurtulma yolunda tabularıyla yaptığı mücadeleden harap çıkmaktadır.
Bu açılardan bakınca fikir ve buluş konusunda yeni bir söylem ortaya koymasa da şiirin tamamıyla şairin iç dünyasındaki çekişmeleri dile getiren özgünlüğünü ortaya koymaktadır.
f= Psikolojik etkenler, duyumsal ve hissi faktörler...
Şairin, yetişme tarzından edindiği şartlanmalar, inanç, ahlak ve dini tabularla, reel hayatta kaldığı yalnızlık ve dürtülerinin oluşturduğu açmazların arasında süren bir iç savaş psikolojisi içerisinde olduğu görülüyor. Şiirin yazıldığı içsel mekân bu savaş ve tereddüt manzarasını açıkça ortaya koyuyor. Dürtülerinin sedasına meyleden şair, bunu reddeden tabularının direnci arasında bocalamaktadır. Şair, kendi tabularından diz dize değmek, söz söze değmek gibi masumane izinler koparmak derdine düşen bir acizliğin psikolojisinde yazılmıştır.
Bu şiir, günümüz insanlarının inançları ve dürtüleri arasında kalışlarını ifade etmesi açısından örnek gösterilebilecek samimi bir iç çekişmeyi ortaya koyuyor. Doğal dürtülerimizle, inanç ve tabularımızın sergilediği ikilemleri saf bir samimiyetle ortaya koymaktadır.
Şairin iki arada bir derede kalan hissi mücadeleden yıpranması, zaten şiirin esas temasıdır.
g= (Muhtevaya etki eden karakter, eğitim, bilgi,) Gözlem (ve deneyim unsurları)
Şiir, Türkçenin yazım ve imla kurallarına saygı duyularak yazılmıştır. Günümüzde pek çok şairin bu kuralları hiçe saydığı aşikâr olmasına rağmen şairin tüm Özleşim şairleri gibi konuya hassasiyetle yaklaştığı görülüyor. Her mısrada meal bütünlüğüne önem veren diğer Özleşimciler gibi cümle kuruluşlarının sağlamlığına da riayet ettiği anlaşılıyor. Dilimizin olanaklarını şiirselleştirirken, şairin yazım kaidelerine uymayı şairin topluma karşı asli sorumluluğu olduğu düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bu bakımdan bu şairin de imla, yazım ve noktalamaya özen göstermiş olduğu söylenmelidir.
Şiir içe dönük bir gözlemle, içsel manzaranın tahlil ve tasvirlerine dayalıdır. Şair, sorgulayıcı bir tutumla kendi iç dünyasında yaşadığı iç çatışmalarını gözlemleyerek dile getirmiştir. Şiir, bu doğal gözlemlerin samimi analizini yansıtır. Şiirdeki bu içsel samimiyet, duygu ve betimlemelerin de doğal olmasını sağlıyor.
Yabancı asıllı kelimelerin şiirdeki duruşları bu doğallığı kısmen bozuyor gibi gözükse de şairin içten ifadesi ile şiire tutunmuş gözüküyor. Belki de Özleşimcilerin genel zafiyeti olacak gibi görünen bu dil tercihleri biraz sanat yapmak kaygılarından, biraz ölçünün zorlamasından çoğuncası da klasik şiirle şiirleri arasında dil açısından bir irtibat kurmak istemelerinden kaynaklanıyor.
C ) SANAT AKIMLARI, DÖNEM VE ANLAYIŞLA İLGİLİ UNSURLAR(şairle ilgili)
a= Mensup olduğu, dönem, akım, fikri yapı vb analizi
Şairin, şiirde kullandığı vezninin, hece veznini temel alırken heceleri yukarıdan aşağıya hece hece, sesli ve sessiz ile bitmesi açısından dengeleme tertibine dayanan Özleşim veznini kullandığı görülür. Hece ve serbest şiire de yatkın olan şairin bu şiirde heceye hâkim olduğu kafiye dizgilerinden, durakları kullanma becerisinden de sezilebilir.
Şair, bu şiirinde klasik şiirimizi canlandırma, modernize ederek çağa uyarlama, klasik şiir tertiplerimize çağdaş görünüm ve işlev kazandırma, divan ve hece şiirimizin unutulmuş tekniklerinden esinlenerek yeni teknikler oluşturma gibi amaçları olan Özleşim Ekolünün tesiriyle yazmıştır. " Maziden haz alarak geleceği tasarlamak" amacıyla hareket eden topluluğa has şekil, dil, içerik ve sanat anlayışının bu şiire de yansıdığı gözükür." Halkın da anlayabileceği sanat için sanat " ilkesiyle hareket eden topluluk sanatta sıradanlığa düşmeden halka inmek, ama her yönden yozlaşan şiirimize çeki düzen vermek gayesindedir.
Şairin bu anlayışla doğal imge, tasvir ve betimlere dayanarak ama sıradanlığa düşmeden sanatsal değeri olan bir şiir oluşturmaya gayret ettiği, şiirin bir ustalık ve emek mahsülü olduğunu kanıtlamaya çalışırcasına bu şiiri yazdığı söylenebilir.
Tüm Özleşimciler de olduğu gibi şiirdeki genel yaklaşım, heceye ve divan şiirine saygı, ama onlardan hareketle yeni bir tarz yaratmaktır. Bu bakımdan Özleşim şairleri bir anlamda özgün kalmak mecburiyetine düşmektedirler.
b= Etkilendiği sanat akımları, eserler, yazarlar...
Şiir esasen heceye daha yatkın bir şairin kaleminden çıkmıştır. Şairin bu şiirde belirli bir şairin etkisinde kalarak yazdığını söyeleyemiyoruz. Zaten Özleşim şairlerinin kendilerinden öncesi olmadığından, bir başka şairin etkisinin Özleşime yansıtılabilmesi Özleşimin ölçüsü sebebiyle mümkün olamaz. Bu şiir, şairin içsel söyleşisini dile getirdiği için de özgünlük mecburiyetindedir. Şiirde derinlemesine analizler ve çıkarımlar yapılmamıştır. Ulaşılan sonuçlar da kişiseldir. Bu çıkarımlar felsefi veya derinlemesine yapılmış analizler değildir. Şairin dili, benzetmeleri, kelime tercihleri ve diğer uygulamalarının da kendine özgü olduğunu kabul etmek gerekir.
D ) EDEBİ TENKİT :( Özet değerlendirme ve sonuç )
Şiir, Türkçe’nin yazım, imla, noktalama ve cümle kurgusuna saygıyla yazılmıştır. Şekil unsurları açısından Özleşim Ekolüne ait tüm hususlarına riayet ettiği, nazım şekli, kafiye düzeni, ölçü sistemi, ahenk kurgusu, dili sanat anlayışı ve misyonunu uyguladığı görülür.
Şiirde yapay hayaller kurmayan şairin içten ve samimi bir iç gözlemle, dürtüleriyle tabuları arasındaki çekişmeyi ifade eden çatışmalarını başarıyla ortaya koymuştur.
Dürtü, şartlanmalar ve tabular arasında kalınan çaresizlik psikolojisi şiirin ana temini oluşturur. Bu çatışmalar için bir sulh ortamı tasarlayan şairin " değsin yeter" gibi asgari bir duruma razı oluşunu bile temin edemediğini dillendiren duygusal açmazları oldukça lirik bir şekilde dile getirdiği görülüyor.
Kendine özgü stili, söylemi, nazım şekli ve ölçüsüyle özgün bir şiir özelliği taşıyor. Özleşim şiirine has tüm özellikleri üzerinde barındırıyor.
İmgeleri açısından derinlemesine ve detay zenginlikler taşımasa da, içsel çatışmaları ve çatışma psikolojisini başarıyla aktaran şiir kendine özgü dil ve üslubunu ortaya koymayı başarıyor.
Arapça ve Farsça asıllı kelimelerin mısralardaki yerini yadırgadığı söylenebilir. Buna rağmen şairin dile hakim olduğunu , ifade zorluğu çekmediğini, duygularını başarıyla aktarma yeteneğine sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Şairin, durak, kafiye sistemlerini ustalıkla kullandığı, teknik kusurlara düşmediğini, üstelik bu teknikler yardımıyla ahenk kurmada başarılı olduğu söylenebilir. Dilin ve ölçünün olanaklarına vakıf olan şairin şiirdeki ahengi tesadüfen değil bilinçle kurguladığını rahatlıkla iddia ve ispat edilebilir.
Tüm bunların şairin yeteneğinin ve ustalığının delaletleri olduğunu kabul etmek gerekecektir.
YORUMLAR
Sayın Y. Karaçöp, yazıda şurası eksik kalmış.Edebi tenkitçi olmakla şair olmak birbirinden çok farklı iki boyuttur.
tENKİTÇİNİN YORUM, ANALİZ, ÇIKARIM, TASARIM, KURAM gibi tüm detayları bilmek mecburiyeti vardır. Bu sayılanların yanısıra edebi tenkitçinin edebiyata dair gerekli bilgilerin yanısıra tarih coğrafya, felsefe , psikloloji sosyolaoji etimoloji astrolojik bilgilerede haiz olması gerekir. Omazsa metin incelemesi güdük kalacaktır.
Bu bilgiler yorum ve analiz yeteneği yoksa eleştirmenlik, şairlik yeteneği yoksa şair olmasına da yetmeyecektir.
Şöyle örneklendirelim Bir edep profu edebiyatla ilgili herşeyi bilebilir ama şiir veya roman yazamayabilir. Edebi tenkit yazamayabilir ama edebiyatın tarihini yazabilir.
Değerli şair,
Şiirlerin incelenmesindeki anlatılanların kurgu olup olmamasının hiç bir önemi yoktur. Şiirde değerlendirilen şeyler olaylar değil muhayyiledir. Şiirin kurgsunu kuran şahsiyetin duygusal yapısı, psikolojisi, düşün sisitemini ortaya koyan hissi ve düşünsel yapı
şairin gerçeğidir.Şairin neyi anlattığı , anlattığının gerçek olup olmadığı değerlendirmede hiç önemli değildir.Şairin yaşanmışları değil hadiseyi sunuşundaki bakış açısı öne alınır ki bu şairin temel gerçeğidir.
Aynı hadiseye bin kişinin bin ayrı yorumu , yaklaşımı değerlendirmesi vardır.Hissi , psikolojik ve fikri yapıyı gerçek olan olay değil yorumlayıcının yaklaşımı belirler.Bu açıdan kurgu ile değil yaklaşımla ilgilenildiğinden kurgu olup olmamasının hiç bir önemi yoktur.
İkinci cepheye gelince saydığınız şairler heceye dair kendileri için önemli olan tüm detayları biliyorlardı . Söz gelimi
Kul himmet ve Dadaloğlu belki ümmi okuma yazma bilmeyenlerden di. Ama halk şiiri geleneğimizde usta çırak ilişkisi ile her detayı sözlü olarak öğrendiklerine emin olunuz.
Ama asıl merak ettiğiniz cevabı vereyim. Akademik bilgilere haiz olmakla şair olmak arasında doğrusal bir alaka yoktur.
Öyle olsaydı edeb. PROFLARINDAN hep şair veya romancı çıkardı. Bizde bunu örnekleyen tek bir isim vardır.
Prof. Ahmet Hamdi Tanpınar. Bunun dışında yüksek mertebe örnmek bulamazsınız.
Şairlik için akademik bilgi değil yeterli bilgi önemlidir.Veriler de gösteriyor ki sanatçı için ilk temel şart bilgiden ziyade yetenek ve istektir. Ama bilgiyle desteklendiğinde verilerin düzeyinin yükseleceği elbette aşikardır.
saygılarımla.
ÜSTADIM...
Her haliyle vede emekle yoğrulmuş harika bir inceleme vede ve edebi tenkit okudum usta kaleminizden...Emeğe saygım
sonsuz hele bu yazıda saygım şahsınıza münhasıran..
Şiiri sadece şairle bütünleştirerek ele almışsınız, yani şairin
duygularını şairin yaşanmışlıklarını şiirin şairin kendi hayatı
gibi görüp öyle değerlendirmişsiniz ve doğruda bir şey yapmışsınız takdire şayan..
Fakat ben bu yazıyı baştan sona kadar okurken her bölümde kurgu denilen veya bu şiirin kurgu olabileceğini düşünen bir tenkitçininde çıkabileceğini düşündüm..
Bu nedenledirki yazınızın bir bölümünde buna değineceğiniz umuduyla yazıyı sonuna dek haz alarak okudum..
Şimdi düşünün bir kez bu şiir kurgu olmuş olsa ne olur, şair kendi
ahvalinde bir başkalarınında kendine pay çıkarabileceği bu
eseri yazmış olamazmı zaten şiire değer katan en önemli unsurlardan birisi değilmidir okuyucunun şiirden kendine pay çıkarması ortak bir paydada şiire değer vermesi,
İşte bu noktada sizin yukarıdaki harika incelemeniz vede edebi tenkidiniz tek bacaklı kalmış olmazmı, acizane ben sizden aynı incelemenizin vede tenkidinizin ikinci bölüm olarak kurgu olabileceği yönüylede bir şeyler yazmanızı bekledim hem yazıyı okurken hemde son bölümünde..
Edebiyat bilgimin sizin kadar olduğunu hiç hemde hiç zannetmiyorum, ama hani akıl bazen insanı başka bir aleme götürüyor ..Mesela bu yazdıklarınızı detayları Karacaoğlan emrah kul himmet dadaloğlu binlerce değerli değerlerimiz biliyorlarmıydı acaba bunuda kendime ve size soramadan edemedim doğrusu sakın ha hocam bunu tenkit olarak değerlendirmeyin ne olursunuz buda ayrıca işlenecek bir konu, peki şiir hakkında bunca bilgilere sahip olamayan bu değerlerimiz edebiyat tarihinde nasıl yerlerini aldılar ve hala bir numaralar..
Sözün hitamında bu yapmış olduğunuz işi o kadar takdir ettimki sizin adınıza göğsüm kabardı, çünkü bende bu
nadide yazıdan kendime ziyadesiyle pay çıkardım bunun içinse ayrıca teşekkürler...
Selam vede muhabbetlerimi iletirken teşekkürlerimde var sayfanızda iyiki varsınız Allaha emanet olun..yudumyunus
Şiir inceleme ve edebi tenkid yazılarınızı hayranlıkla okuyorum. Ve şiirimle bundan nasibimi aldım diye de mutlu ve onurluyum.
İnceleme ve tenkidleriniz bilgiye, yeteneğe ve de ustalığa dair ne çok bilgi veriyor insana...
Nasip olur da ikinci bir şiir kitabım olursa, kitabımda bu şiirimle birlikte bu inceleme ve tenkit yazınızda yer alacaktır inşaallah.
Okuyup okuyup emeklediğim şu şiir yoluma ışık olarak alacağım yazınızı...
Çok çok teşekkür ediyorum.
Siz edebiyat dünyasına bir kazanımsınız...
Saygımla