- 771 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ANNEN YOKSA KİMSENİN BEBEĞİ OLMAZSIN
ONLAR TATİLDELER ŞİMDİ! “HALACIM”
Ne ağır bir yüktür, dünyaya gözlerini açmanın bedeli olarak“annenin hayatının sonlanması” ömür boyuda o bedelin kızı olarak anılmak.
Seni doğuran anneni tanımasan da, o sıcaklığı tatmasan da “tüm annelere” o şefkatin tadıyla sarılmak.
Birilerinin sana, “sevgiyle gülümsemesini görebilmek için” sürekli sevimliyi oynayıp, her seferinde yeniden yeniden bu oyunu tekrarlamak.
Ne ağır yüktür, gece kâbus gördüğünde yanına koşacak kişinin annen olmadığını bildiğin halde yine de“anne” diye bağırmak.
Filmlerde gördüğün anne sahneleriyle hayal kurup, sessizce prova yapmak.
Annenin kokusu olabileceğini sanıp, onlarca anneyi gizlice kucaklayıp koklamak.
ANNEN YOKSA KİMSENİN BEBEĞİ OLAMAZSIN, ADIN DA BÜYÜR, YAŞINDA, “tıpkı halacım gibi” köyde tüm çocukların ablası olursun bir anda…
Adımların kocaman olur, kulakların yeni bir emre itaatkâr.
Ne acıdır, “taşı” dendiği zaman sorgusuz sualsiz her yükün gönüllüsü olmak.
Ellerin küçük kalır, boyun yetmez, ama herkes “büyüdün” der, yükünü sırtlarsın, “YÜK OLMAMAK ADINA BAŞKASINA!”
Hatırlıyorum da, köyünden alınıp ta başka köye “gelin diye” verildiği gün, yalnızlığının ikinci perdesi başlamıştı, sırtına vurulmuştu ikinci yükü… “Hayatın hamalı Halacım’ın”.
Kimse bir el atmadı yüküne, koşmadı imdadına, ezildi çöktü. “zaten oda alışmıştı her yerde yalnız olmaya!”
Çalışır çalışır da oturduğu an da bile, her an her işe koşabilecek şekilde hazır ve nazır komut beklerdi.
Doğru bildiği adımını atmaktan korkmaz, hesabını kitabını bilir, parmakları ile koskoca kasanın yapamayacağı hesapları yapar, küçücük evini holding gibi işletir, koordine ederdi.
Kitap okumazdı ama karşıdakinin ağzından çıkan her lafı beynine kayıt eder, Anadolu şivesiyle; “mıknatıs gibiyim, lafı pek alırım” der, peş peşe her soruya cevap verirdi.
Sanki biraz evvel koşan, ağlayan o değil, en ağır yükün altında ezilen o değil, büyük bir sahnenin tek oyuncusu, başkasının hayatını oynayan biri gibi… Aniden gözyaşlarını siler, hiç yorulmamış ağlamamış gibi her seferinde sıfırdan hayata başlamış mesajı verirdi.
“Sabahın ilk ışıkları kalk zilim” der, o yüzden gece yatarken perdelerini hiç kapatmazdı.
Hayata koşulmuş yarış arabaları gibiydi. Kendiyle konuşur, günlük yapacaklarının listesini gece herkes uyurken yapar, kimseye unuttum demek istemezdi.
Ne insan gönlünü unutur, nede yapacağı işleri ertelerdi.
“Seni seviyorum demeyi beceremezdi ya” ekip biçtiği üzümleri zorlada olsa yedirmesi, onun bize gösterebildiği en büyük sevgi ifadesi...
“HEP KOŞARDIN ‘HALACIM’ HEP”…
Yine bir sabah erkenden kalkmış, “kimseye yük olmadan!” toprağa yerleştirmişsin kendini…
Bunca çaba, bunca heyecan, işleri bitirme isteği…
Giderken için rahat mıydı “her şey yerli yerinde miydi ki!...”
“Çok doğru hesaplar yapamadın” Halacım..
“Sen hayatın hamalıydın”da yükünü taşırken kafan hep eğikti, çoğu zaman güneş sana da doğdu da hiç anlamadın, görmedin.
Yıllar sonra yakaladığın annelik sevdasının bile tadına varamadın, hem analık yaptın, hem babalık… “iki çocuk bir koca”ya… HER DERDE DEVA olmaya çalışıp, “ben olmasam bunlar ne yapar” derdin ya… haklıymışsın!
Onlar tatildeler Halacım, tatildeler şimdi…
Seni gönderirken çok yoruldular ya! …psikolojilerini düzeltmeleri için. “doktor tavsiyesi” dediler bana… “bilesin şimdi bu yeni moda…”
“Gözleri yerde yüreği göklerde olan kadın”: HÂLÂCIM...
Cesaret, dürüstlük, çalışkanlık örneği…
Mücadeleci ruhunu çok severdim.
Kendince yöntemler geliştirip, hayat denen ağır yükünün altından kalkmayı becerir.
Her seferinde “yine üstesinden geldim bak” derdin
Ama bu seferki yükün çok ağır çok.
Ne kötü sermiş seni yere…
Hepsi hepsi “ İki kürek toprak” ama
Kaldır kaldırabilirsen, gelebilir misin üstesinden.
Umarım gittiğin yerde “annen” karşılar seni….
“Dünyadaki ilk yükünün adı annesizlikti, o yük değil miydi hep büktü belini, öyle başladın hayata, öylede bitti”
Derler ki, öteki dünyada “çocuklar karşılarmış anneyi ”
Ya hiç görmemiş, kokusunu duymamışlarsa “Halacım gibi”…
Nasıl bilir, tanırlar ki?
“Mekânın cennet olsun“HALACIM” …”