- 921 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İLETİŞİM FARKLARI
Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir vasıta...
Her ülkenin, her milletin farklı dilleri var. Bazı milletlerin dilleri aynı kökenden gelse de, pek çok lehçe farkıyla birbirinden ayrılıyor. Hatta aynı ülke içinde ve aynı milletten olmasına rağmen, bölge bölge lehçe farkları olduğu görülüyor. Bu farklardan dolayı, bazen bir bölgenin insanı, başka bir bölgenin insanını anlamakta bile güçlük çekebiliyor.
Bir de, aynı dili oluşturan kelimelerin, ayrı ilimlerde kullanılışı var... Aynı kelime; tıp ilminde başka, din ilminde başka, din ilmine dahil olduğu halde, tasavvufta başka, fen ilimlerinde başka, edebiyatta başka anlamlara gelebildiği gibi;
Argoda başka mânâlara geliyor!..
Bir de bunun muhatap boyutu var... Bazen, konuşan kişinin meramını anlatmak için kullandığı kelimeler, muhatap veya uzaktan uzağa dinleyen kişi için farklı anlamlar ifade edebiliyor. Hatta "iyi niyetle" dinlendiğinde başka, "kötü niyetle" dinlendiğinde başka anlamlar ifade ediyor. Yani bir dili/kelimeyi kullananın ifade etmek istediği mânâ dışında, bir de, karşıdaki "yanlış seçilmiş" muhatabın (doğru seçilmiş muhatap anlayacaktır çünkü) anladığı mânâ var. Ki, bu da, karşıdaki kişinin fizîkî ve rûhî olarak "nerede" durduğuyla yakından alâkalı...
..Ve tabi ki "nasıl anlamak istediğiyle"...
..Anlamak isteyip-istemediğiyle...
..Kelimelerin kullanıldığı ortama ve kelimeleri kullanan kişiye olan yargıyla veya "ön yargıyla"...
..Yakından alâkalı!..
Kullanılan bir kelimenin/ifadenin ne mânâya geldiğini anlamak için en başta "anlamayı istemek" gerekiyor sanırım... İyi niyetle davranarak, kendi fizîkî ve rûhî şartlarını değil de; o ifadeleri kullanan kişinin, kullanılan kişinin ve kullanılan ortamın şartlarını (öfkeden, kinden, ön yargılardan uzak olarak) göz önünde bulundurup anlamaya çalışmak, ifade edilmek istenen merâma ulaşmamızı kolaylaştıracaktır...
Sözlüklerde, bir kelime için üç-beş, hatta daha fazla anlam yazarken, bazı insanların zihninde bir kelime sadece bir anlama, o da, o insanın seçtiği anlama gelebiliyor...
Bu da insafla alâkalı!..
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi, her hocanın bir talebe terbiye edişi var... Hatta her annenin bir çocuk sevme tarzı var... Bir anne ve çocuk, aralarında kurulmuş olan diyalogla gayet rahat anlaşıyor olmalarına ve ailenin diğer fertlerinin de bu diyaloğu gayet iyi anlıyor olmasına rağmen; dışardan gelen bir yabancı yadırgayabiliyor... Bu yabancı, herkesin aile içi iletişiminin, ebeveynin karakteri ve tarzı doğrultusunda gelişip, o aileye has bir iletişim şekli ortaya çıktığını, kendi aile ortamına bakarak, onun da aynı şekilde gelişmiş olduğunu düşünmüyor ama...
Aynı şekilde, bir öğretmenin de öğrencilerini eğitmekte kullandığı bir stil ve onlarla arasında gelişmiş farklı bir iletişim tarzı vardır. Öyle olmasa, öğretmeni değişen bir çocuk niçin o kadar sarsılsın ve yeni öğretmenine alışmakta niçin o kadar güçlük çeksin ki?..
Netice olarak, insan; büyük veya küçük, bir topluluğun aralarında kullandıkları iletişim diline, (kendi bulunduğu toplulukta kullanılan dilin de oldukça farklı olduğunu hiç düşünmeden) kendi anladığı acaip mânâları verirse, o toplumda anlatılanlarla hiç alakası olmayan tuhaf neticelere varır...
Ve, aldanır...
Hicran Seçkin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.