- 599 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR GÜNDE BOYAMANIN SIRRI
BİR GÜNDE BOYAMANIN SIRRI
o gün ,mevsim normallerinin çok üstünde bir sıcak vardı; pencere kanatları sonuna kadar açılmış olmasına rağmen ,odanın içerisi oldukça havasız ve sıcaktı.özensiz döşenmiş odada, adeta sıkış tepiş olunmuş ,konuşanın ve dinleyenin birbirine karıştığı,siğara dumanı yoğunluğu altında ;ağır ve mistik bir ses tonuyla konuşan adam,arada bir sorular sorarak ,anlattıklarını pekiştirircesine dinleyenlerin dikkatini üzerinde tutmaya çalışıyordu.
Masanın başında oturan utku bir yandan konuşulanları dinlerken bir yandan da,çekmeceleri karıştırıp,nereye koyduğunu bir türlü hatırlayamadığı evragı bulmaya çalışıyordu.çalan telefonun sesi bir hakem düdüğü gibi odanın içindeki konuşmaları susturdu,gürültüyü durdurdu. telefonu yavaşça kaldıran
UTKU:’Alo B uyrun nasıl yardımcı olabilirim.?’ telefondaki ses biraz telaşlı ,biraz çekinik; ’iyi günler! ben boya yaptırmak istiyorum..aslında duvarlar çok temiz,bir çivi bile çakmadık,fakat emlakçıya bir türlü kabul ettiremiyorum.
"Evi boşalttım,fakat Emlakçı,depozitomu ;’evi boyattırdığım zaman vereceğini ’ söylüyor”…"Ne kadar zamanda ve kaç liraya yaparsınız...ben öğrenciyim ! depozitoyu alıp, yol parası yapacağım.’
UTKU;’ bunun bir şaka olduğunu ’düşündü,sora kendi ,öğrencilik günleri aklına geldi.Telefonda ki ses sanki çok tanıdık geliyordu da bir türlü çıkaramıyordu sanki...Odadakilerin şaşkın bakışları karşısında ,sanki telefonla konuşmuyor da odadakilere söylüyormuş gibi
’ efendim,bizim yeri görmeden bir tespitte bulunmamız doğru olmaz!,fakat sizin bildiriminizi esas alırsak,dairenin boş ve temiz olmasının ötesinde özellikle öğrenci olmanız bizim için çok önemli; öğrenci olmanın zorluğunu iyi biliriz söylediğim rakam size uygun mu ? biz, bir günde boyuyoruz.!’
’ Odadakiler,şaşkındı .söylediği rakam yarı yarıya düşüktü. hem de hemen yapılacaktı...Utku onları ikna etmeye çalışmadı. son sözün’ü söylemiş,iş tarihini belirlemişti.
Odadakiler kaldıkları yerden devam ederlerken ,Utku kendi öğrencilik anılarına dalmıştı.... Servis günü ;sabahı ,adresi alıp servise çıktılar... Bir taraftan adresi arıyorlar ,bir taraftan da kendi aralarında tartışıyorlardı.
CAN: ’görmediğimiz bir daire için tahahütte bulunuyoruz, malzeme ve işçiliği ayrı ayrı belirlemeden fiyatlandırma yapıyoruz.bu yetmiyormuş gibi bir de öğrenci indirimi çıkardın başımıza !’ diyerek yanlış yaptığını ve kimseyi de dinlemediğini söylenip homurdanıyordu….
Utku ,genellikle yaptığını tekrarlıyor,Araba kullanırken;türkü söylüyordu.bir türlü adresi bulamıyorlardı. Telefonla ulaşamıyorlardı iyice gerilmişlerdi. Acaba ! birileri onları yanıltıp ,onlarla eğleniyor olabilirler miydi? dolaşmadıkları yer kalmamıştı sanki...ofise dahi ulaşamıyorlar, ha bire sokak sokak dolaşıyorlardı. ummadıkları bir anda ofis telefondan arandıklarını fark ettiler servise gidecekleri yerden bekleniyorlardı.demek ki işletilmemişlerdi sonunda adresi bulmuşlardı. fakat bu kez de :dairede kimse yoktu .tekrar ofisi aradılar,iş yaptıran ofisi arayıp hemen binanın önünde olacağını bildirmişti.
Utku ve Can binanın otoparkında beklemeye başladılar.kendi hallerine senaryolar uydurup ,düştükleri duruma gülüyorlardı.Adresi yanlış almışlar,Telefonu eksik yazmışlar ve sokakları karıştırmışlardı. tek tesellileri aldatılmadıkları idi. biraz olsun rahatlamışlardı. bina çevresinden insanlar gelip gidiyorlardı .
Utku ,Can a dönerek:’ben bu müşteriyi görünce tanıyacağımı iddia ediyorum.ne dersin?..’diyerek adeta iddialaştı. arabadan indi, sanki çok önceden tanıştığı bir insanı çağırıyormuş gibi seslendi : ’Selin Hanım !,Selin Hanım !!!’ genç kız karşısında durmuş ona seslenen adama; baka kaldı.onu bir işçiye benzetememişti,bürokrat görünümlü bir adam onu şaşırtmıştı...neler oluyordu?..onun bildiği işçiler kaba saba üstü başı boya olan, karşısındakine ’Abla-yada ağabey " diye seslenen,her sözünün başında valla kurtarmaz la başlayıp,işin yapımını abartan insanlardı .oysa şimdi karşısındaki adam hem nerdeyse maliyetine yapıyor,hem de bir profesyonel görüntü çiziyor,bütün bunlar yetmezmiş gibi ,düzgün bir diksiyonla konuşuyordu ..
Bunda bir yanlışlık olmalıydı…ayrıca her iş yaptığı insan; fırsatçı ve yalancı davranırken bunda sıra dışı bir yan vardı...ona seslenen adamı sanki tanıyacak gibi olmuştu.bir anda abisinin sevecenliğini hatırlatan tebessümü fark etti,yok yok! dayısına ne kadarda benziyordu!. sanki sevdiği yakınları onun bunaldığını,sıkıldığını ve üzüldüğünü hissetmişlerde ona yardıma gelmişlerdi ..öyle bunalmıştı ki onca zaman yaşadığı Ankara ona dar gelmiş,her şey üstüne üstüne geliyordu . .Karşısında ki adam onu şaşırtmış ve güven vermişti.... gençkız ,kafası karma karışık olmuş bir halde telaşlı ve aceleyle bina kapısına yönelirken bir yandan da adama sorular soruyor onu tanımaya çalışıyordu.Elindeki Anahtarları birbirine karıştırıyor kapıyı açmakta zorlanıyordu bir kaç denemeden sonra kapıyı açtı onların girebilmeleri için kapıyı tutmaya çalıştı .
Utku;"Rica ederim siz önden buyurun ! kapıyı bırakın biz gerekeni yaparız." diyerek,hızla merdivenleri çıkmaya başladılar. o kadar hızlı çıkıyorlardı ki kaçıncı katta olduklarını bile fark edemediler. Can,omzunda askılı çantası,(utku ona "Entel tuzluğu" derdi)bir mimar yada bir tasarımcı edasıyla ; siyah güzlükleri ile esrarengiz görünümde merdivenleri çıkıyordu. dairenin kapısına geldiklerinde daire ile ilgilenerek genç kıza sorular soruyordu; kaç oda?,daha önce ne zaman boyanmıştı.? nasıl bir renk isteniyordu? Genç kız gözlüklü ve "polis tipli" adamı cevaplarken "işlerini ne kadar ciddiye alıyor olmalılar ki; patron yada müdür bile gelip keşif yapıyor" diye düşündü…
Onları dinleyen Utku daire ile ilgili tüm bilgileri edindikten sonra; "biz aslında keşif yapmak için gelmiştik,fakat durum uygun olduğuna göre ,gelmişken uygulama yapabiliriz.arabada gerekli malzemeler var sanırım."derken aynı zamanda yapılacak işleri tespit etmeye çalışıyordu. Genç kız ,biran önce kurtulmak istediği emlakçı dan ve dairenin telaşından kahvaltı yapmadan çıkmış,işçileri karşılamaya giderken de kola ve bisküvi almıştı.hem işçilerde içer düşüncesiyle biraz fazla almıştı. Genç kız elindeki kola ve bisküviyi mutfak tezgahına koyarken,Utkuya "kahvaltı yapmamış olabileceğinizi düşünerek kola almıştım." bir yandan da kola doldurarak atıştırmaya başladı .doldurduğu kolaları işaret ederek size doldurdum der gibi çağırmaya çalışırken,Utku onun konuşmasına fırsat vermeden;"ben kola içmiyorum."dedi. hiçbir anlam veremeyen,genç kız ;"şimdi mi içmek istemiyorsunuz?yoksa hiç mi içmek istemiyorsunuz?"dedi.
Daha o sözünü bitirmeden, Utku;"genelde içmiyorum"" Genç kız; "neden? kola size dokunuyor mu ? Utku;"kola hem sağlıklı değil hem de bağımlılık yapması ve tek merkezden üretilmesi dolayısıyla; Emperyalizmin yani sömürgeciliğin aracı ve sembolü olarak görüyorum. bu nedenle de içmiyorum.ayrıca kola fabrikaları kendi işçilerinin kanını dökerek onlarca sendikacıyı katlettirdiği içinde sınıfsal bir nefret duyuyorum."derken bir yandan da ,boya kovalarını açarak ,yapacağı boyanın Rengini oluşturmak için dökeceği pikmeti ayarlamaya çalışıyordu.
Duyduklarına inanamayan genç kız;bir an, kendini üniversitedeki okul forumundaymış gibi hissetti.elindeki bisküvi ve kolayı mutfak mermerine koydu ve,utkuya yaklaşarak,merakla süzdükten sonra "siz hep inanç ve ilkelerinize göre mi yaşarsınız " dedi. boya kovasını karıştıran Utku, genç kızın yüzüne hiç bakmadan "insan nasıl yaşarsa öyle düşünür yada nasıl düşünürse öyle yaşamaya çalışır.ihtiyaçlardan hareket edenler; birincisi gibi,ideallerden hareket edenler ikincisi gibi yaşamaya çalışırlar" dedi genç kız beklemediği cevaplar karşısında şaşırıp gülerek "başka seçenekleri yok mu dur? "diye karşılık verdi.kendisiyle tartışmak istemeyen utkuyu sıktığını düşünerek hemen toparlandı ve işe dair sormaya başladı.;
"ne kadar zamanda yapabileceksiniz?" Utku, eğilmiş boya karıştırıyordu ki karıştırmayı bırakarak,yerinden doğruldu ve genç kıza dönerek, "tabii ki bir günde boyuyoruz."dedi. bu cevaba inanmayan genç kız; "nasıl olur? bizim bildiğimiz,bir dairenin boyanması temizliği üç dört gün sürer.siz nasıl yapacaksınız? sihir mi hokus pokus mu ? diyerek yarı alaycı bir şekilde tepki gösterdi. utku ;"daha önce söylemiştik der gibi ;biz zorunlu kalmadıkça bir günü aşırmayız" dedi. Genç kız;"Bir günde bir daire boyamanın sırrını bana da öğretir misin?" Utku;"Siz öğrenemezsiniz! Genç kız ;"Neden? bende çalışmayı severim, hatta ,ailemle yaşadığımda ev boyasını biz ailecek birlikte yaparız bu işin sırrını öğretirseniz ben bu işi keyif alarak yaparım."
Utku ;"sizin bu işi öğrene bilmeniz için önce okulla ilişiğinizin kalmaması,sonra bütün girişimlerinizin boşa çıkması,istikbal idealinizin yok olması gerekir "demesiyle birlikte genç kız bunun bir şaka olduğunu düşünerek "neden?bir sırrı öğrenebilmek için bütün hayatın alt üst olması mı gerekir? her şey normal seyrinde giderken,öğrenilmez mi?"
utku ;" biz bu sırra böyle erdik,önce istikbal hedefimizi ve idealimizi değiştirdik!..öğrenimimizi yarım bırakarak; ameleleri aydın yapmak ve toplumsallaştırmak çabasına giriştik onlarla çalışarak,birarada yaşayarak onlara kılavuz olmaya çalıştık!.. ne kadar çaba gösterdik ise o kadar boşa gitti emeğimiz geri dönüp kaldığımız yerden başlama şansımız olmadı.her yaptığımız iş ve girişim tutmadı.bütün istikbal duygularımız yok oldu sonra bir de baktık ki biz de amele olmuşuz.."
Genç kız ; "insan hem bir işçi hem de entellektüel olamaz mı? bence sanki siz tam da öyle gibisiniz. sahi i sizin mesleğiniz ve eğitiminiz ne?" Utku;"ben,iktisatçıyım.arkadaşta biyolog.arkadaş okul terk etmekte bayağı bir ustadır.bulaştığımız pek çok marjinal işler bir yana boyacılık yada yapı işçiliği bizim temel sanatımız sayılır" Genç kız sanki elinde tuttuğu her hangi bir şey elini yakmış gibi geriye irkilerek;
" inanmıyorum !! sizde tuhaf bir farklılık sezmiştim fakat bu kadarını beklemiyordum.beni çok şaşırttınız! .. şu sıralar işsizlik korkusu çekiyorum.eğer öğretmen olarak atanmaz isem ne yapacağımı ,inanın bilemiyorum. siz işsizlik korkumu daha da arttırdınız."derken bir taraftan da toparlanarak biran önce uzaklaşmak ister gibiydi.söyleşi ağır ve korkutucu olmuştu.ayrıca bir şeyler öğretmek yerine bir taraftan boya yapıyor diğer yandan konuşmaları ile ;sanki bir konferans veriyormuş gibi.gizemli bir edayla sözlerini sürdürüyordu.genç kızın tedirginliğini fark ederek anlatmak yerine ona sorular sormaya başladı.
Utku;" pardon,sizin eğitiminiz ne üzerineydi"
Genç kız;"müzik bölümünü bitirdim piyano da mastır yaptım,şimdi ise doktoraya başladım.piyanoda iş bulmak çok sınırlı ve zor. beni korkutanda bu!.. şimdilik bir Müzik dershanesinde piyano dersi veriyorum."
Şimdilik durumu idare ediyorum der gibiydi.karşısındaki adam hem ona eğitimin her şey demek olmadığını canlı olarak gösteriyordu asıl olan işini sevmek ve sahiplenmekti,beklide sıradan işlerde eğitimli insanlar çalışarak daha da geliştirip güzelleştiriyor olabilirlerdi.ama kendisi öyle olmak istemezdi. Fakat “bu adamlar işçiliği sanki ihtiyaç değil de ideal olarak yapıyorlar “diye düşündü.
her işin bir uzmanlığı olmalıydı .hem uzmanlık;bilgi ve becerinin sürekli uygulaması değil miydi? Zaten adamda yürür gibi yada spor yapar gibi boyayıp gidiyor bedeniyle ve rulo ile bir bütünlük gösteren ritimle boyuyordu.bu birazda bisiklet kullanmak gibiydi; görüyordu fakat yapamazdı.hemen öğreneceği bir iş değildi. Boya yapmayı öğrenmeyi kafasından atarak sohbet etmeyi de çok sevmişti. Müzik üzerine konuşmaya başlamışlardı adam etnomüzikten başlayıp,müzik terapiye kadar bir çok konuda bilgili olmakla birlikte müziğin sinemada kullanılmasına kadar öyküleriyle harmanlayarak ,hem çalışıyor hem de konuşuyordu.
Utku; elindeki ruloyu kenara koyarak, genç kıza dönerek;”nesnelerin ritmi üzerine ne düşünüyorsun ?”dedi genç kız sevinçle karışık;”çok iyi bir tez konusu olabilir “diye karşılık verdi. Utku ;”nesnelerin ritmi olduğu gibi karekterlerin de,birer rengi ve notası vardır.nitekim bir sinema ustası ayzenştayn renk ve nota eşleşmesi yaparak bugünkü sinema dilini oluşturmuş..”diyerek sinemaya dairde bir işçi emeği ve bakış açısını da anlatmaya çalışırken Genç kız “benim dershaneye gitmem gerekiyor akşama kadar dersim var. dersim altıda bitiyor ben yedi gibi gelirim..siz işinizi bitirsenizde beni beklersiniz.”diyerek kapıya doğru yöneldi.tekrar geri gelerek” size yemek alıp öyle mi gideyim” dedi.
Utku;”bizim için henüz erken ayrıca biz alırız senin gibi bir öğrenciye yük olmaya gönlümüz razı olmaz.akşama görüşürüz” diyerek kapıya kadar eşlik ederek gönderdi.geri geldiğin de Can;” gülerek yahu üstat niye izin vermedin? Bıraksaydın da güzel bir yemek ısmarlayacaktı kız.”
Utku, “ne yani bir diyalog kurduk diye hak etmediğin bir şeyi bekliyorsun..amma fırsatçısın hocam! Hem sonra ,yaptığın işin içinde yemek iş yapana aittir hocam.”diyerek iş sorumluluğunu hatırlattı.
Utku çalışırken de ençok sevdiği ve yaptığı şey türkü söylemekti ;”.eger bir santiyede atölyede ,tarlada yada herhangi bir işlikte bir türkü duyarsanız bilinki orada her şey yolunda demektir.yani işin zorluğu atlanılmış belli bir tempo ve ritimde yapılıyor yada işi yapan keyif alıyor demektir diye açıklardı.sohbet ve tartışmalarında,türkü yü her şeyin başına koyardı .türkü hayatın ritmi ,sesi” derdi .
.utku türkü söylerken can ona eşlİk etmeye çalıştı .detone bir ses tonuna takılıp kaldı.sonra bırak bu köylü şarkılarını da sanat müziği söyle “diyerek hüseyni makamında bir şarkı mırıldanmaya başladı.utku türküyü yarıda keserek;”bak hocam bizim aydınımız tam da senin yaptığın gibi yaparak türkü söylemeyi bilmiyor yada bilmek istemiyor. Sen biraz yerli davranarak sanat müziği ve hanedan geleneğini “icra” ediyorsun onlar bunu da yapmıyor kendi toplumunun türkülerini küçümseyip red ediyorlar.kendi toplumundan kopuk aydın saksıdaki bitki gibi oluyor saksıyı büyüten el su vermeyince kuruyup dökülüyorlar”
Bir yandan tartışarak bir yandan da çalışarak boyayı bitirmişlerdi fakat genç kızın gelmesini bekleyeceklerdi.ama daha iki saat vardı.malzemelerini toparladılar yaptıkları işi gözden geçirdiler temizlediler,arayıp haber vermek istediler aradıklarında başka bir kişi çıkıyordu nasıl olurdu?telefon numarasını alırken dogru alıp almadıklarını kontrol etmek için çaldırmışlardı karşılarında telefon çalmış,genç kızda onların telefonunu kayıtetmişti.bütün bunlara karşın nasıl yanlış telefon çıkabilirdi.?sabah gelirkende benzer sorun yaşamışlardı.beklemekten başka çareleri kalmamıştı.
Arabaya oturarak bina girişinde beklemeye başladılar can ın siyah gözlükleri ve beklemeleri insanları tedirgin ediyordu.etraftaki binalardan insanlar ara bir çıkıp onlara bakıyorlardı.utkudiz aynasından gençkızı gördü dörtleri yakarak dikkatini çekmeye çalıştı.genç kız beklendigini görünce gülerek”,inanmıyorum bitirdinizde bekliyorsunuz oysa bugün bitireceğinizi sanmıyordum.”demesiyle Can;sana bir türlü ulaşamadık.üstat numarayı yanlışmı aldı nedir? İki saattir seni bekliyoruz” Genç kız;”nasıl olur? Beni çaldırdınız bende kayıt ettim! O zaman ben kimi kaydettim acaba?”dedi ve telefonunu konrol ettiginde başka bir numarayı kaydettiğini gördü ve AAAAAdiyerek şaşkınlığını belirtti
Her şey öyle tesadüf olmuştu ki Utku son rakamı yanlış yazmış,çaldırırken de başka biri aramış genç kız açmadan kayıt etmişti …genç kız utkuya dönerek “özür dilerim ,bu benim hatamdı !..sizi beklettim.” Utku;”ne önemi var !bazı aksilikler olabilir.tesadüfün böyleside olabiliyor.siz aldırmayın da evin boyasına bakın istediğiniz gibi olmuş mu?” birlikte çıkıp daireyi gezmeye başladılar.genç kız ben gittikten sonra dört beş kişi daha mı geldi ? ne çabuk bitirdiniz.. .çok harikasınız sizi tebrik ederim.bugün bana şok yaşattınız.sizi tanıdığıma çok sevindim. Bu sevincimi arkadaşlarımla paylaştım inanmadılar size iki üç iş daha gelecek ….arkadaşlara tavsiye ettim ve sizi anlattım inanmadılar o dediğiniz ancak romanlarda ve filimler de olur deyip abarttığımı düşündüler..”
Daireyi dolaşan genç kız şaşırmış ve çok sevinmişti.son zamanlarda beni mutlu eden tek şey bu olsa gerek diye düşünüyordu nasıl da her şey olumlu olmaya başlamıştı .ters giden işleri düzelmişti sanki görünmeyen bir el her şeyi düzeltiyor ve güzelleştiriyor onu mutlu ediyordu düşündüklerini heyecanla anlatıyordu ki; artık espiriler yapıp gülmeye başladılar
Utku; “Anadolu insanı böyle durumları mitoslaştırır ve “Hızır “ söylenceleri ile taçlandırır,
Şöyle de denilebilir;, biz aslında ,gerçekte yokuz ,senin için Hızır ız seni sıkıntıdan kurtarıp gideceğiz bize bir daha rastlamayacaksın , iş gerçek fakat insanlar düş olacak” diyerek olayı gizemli ve mistik bir tanımlamayı anlattı.
Genç kız kendini hafiflemiş hissediyordu.utku ile tartışmak ve söyleşmek ise çok enteresan ve keyifliydi.sanki çok eski bir arkadaş gibi olmuşlardı.sanki yılardır tanışıyorlar yada yakın bir akraba gibiydiler
genç kız” kanı kaynamak” yada” kan çekmek” gibi deyimleri annesinden çok duyduğunu ilk defa böyle bir şey hissettiğini düşündü insan yaşlanınca anne babasını daha mı çok anımsar ?yada onlara mı benzemeye başlardı bu düşünceleri onlarla paylaştı.utku dayısına çok benziyordu,mimikleri ,konuşma tarzı, ve görünüşü tam da dayısıydı. Onları bırakmak istemiyordu …hem yemek bile yememiş işi bitirmişlerdi. Onlara yemek ısmarlamak istediğini söyledi.hem bol bol sohbet ederlerdi….
Boya yaptıkları semt üniversitelerle çevrili ve birazda şehir kıyısında olması dolayısıyla şehir merkezi ile arasında neredeyse bir yirmi kilometre vardı.
Utku “trafiğin yoğun saati şimdi.kalacağın yer şehirde ise seni bırakabiliriz” dedi g
enç kız “ben size okullar arasından kısa yolu gösterebilirim” dedi ve arabanın arka tarafına binerek yol tarifleri yapmaya başladı.arabaya bindiklerinde ,arabanın müzik çaları olmadığını gören genç kız “hocam, müzik çalarınız ne oldu.çaldırdınız mı ?yoksa” demesiyle Can” üstat müzik çalar gibi…hem de canlı müzik yapıyor” dedi Utku “ya siz söylersiniz yada bana katlanırsınız!!!” Demesiyle genç kız ve can kahkahaları patlattılar.
Genç kız “türküler senden ,eşlik etmesi bizden hocam! İstek de yapabilir miyiz?”
Utku “E E E Müzik doktoru adayı karşısında heyecanlanabilirim. ses ve söyleyiş hatalarımı görmez den gelirseniz ,tabii ki “dedi nedense son zamanlarda bir Selanik türküsü diline dolanmıştı ”bülbülüm altın kafeste” yi söylemeye başladılar.ardından “acem kızını” söylediler …türküyü bitirmişlerdi ki : Genç kız;”hocam benim babam Selanik ,annem kırım göçmenidir.bu türküleri çok severler sen ,“Hızır” değil aynı zamanda “Müneccim “ gibisin. Bana, bir günde boya yapmanın sırrını öğretmedin ama türkülerin dilini, hayatın ritmini öğrettin !! seni işçileştirenlere selam olsun!”demesiyle utku ile Can birbirlerine bakarak kahkahaları patlattılar hep beraber kahkahaları arabadan taşıyor…Şehire Türkülerle giriyorlardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.