HUZURUN ERİŞMESİ VE AN’LA BİRLEŞMESİ
“Yarınların mutlu getirilerine yatırım yapmak için, “an”ın yeleleriyle sarmalanmış rüzgâra sevinç siparişlemeli. Geçtiği çiçek bahçelerinin gül ve kasımpatı kokularını toynaklarına bulamış, efsanevi kahramanları taşımış ak küheylanların, yorgunluk terlerindeki hayat muştularını “an”da odaklamalı. Dünden sürgün edilmeden, yarına iltica etmeden bugünde dengeyi kurmalı. Bu dengenin gönüllere damlattığı yıldız taçlı kıvılcımları yakalamanın fısıltılarında, portre olmanın onurunu taşımalı…”
Gün’de, onuru taşımanın huzurunun bütün benliğe yayılmasının demetsi güzlemesini gönüllemeli…
……….
Salep fincanının kulpundan tuttuğu başparmağı ve işaret parmağına eşlik eden parmağındaki yüzüğünün lillaya yakın taşının loş atmosferindeki ışık tayfı dansı; iç huzurunun yüzüne yansımışlığına eşlik ediyordu.
Fincanın sehpayla dudağı arasındaki anlık yolculuğunda; yüzük kaşığıyla renk uyumlu taşlı kol düğmesinin metalik çerçevesi, minik parıldamalarla yıldızsı izler bırakıyordu boşluğa.
Kol düğmesinin giydiği takımıyla cilveleşen diğer gri taşı, loş atmosferin yumuşacık kollarına gömülmenin hazzıyla kendinden geçmişçesine esmerlendi.
Birkaç kişinin rast gele dağıldığı nezih ortamda, bordo zeminli çakır çiçekli koltuğuna biraz daha yerleşmenin, gür keyifli soluklamasıyla salebinden bir yudum daha aldı. Tarçının kekremsi sevimbazlığını diliyle damağı arasında bir süre hapsetti. Bu hapsetmişlikte, damakta tatlanan anlara anıları serpiştirdi. Dudaklarıyla tat fırtınasına heyecanla eşlik yaptı. Gözleri hafifçe süzüldü ve dudaklarının yukarı kıvrılmış uçlarıyla bir davetiye uçurdu.
Ceylansı davetiye, yanak kıvrımlarından ürkeksi civanlıkta dolanıp alnında kararlaştı. Ve duruşundaki aydınlık huzurla yörüngelendi. Ritimlerin koşuşturduğu ezgi yürekli has bahçenin mest olmuş, edalı huzurunun okşayan ruhu dolaşıverdi. Bu huzurun yansımasıydı ve huzurun an’da yaşamasıydı.
………
Salebini içerken, biraz sonra katılacağı duruşmayı düşünüyor olsa ve anını, anının ardına aparsaydı, anı yaşıyor olamayacaktı. Salep içerken ki huzur doruğunu fısıldayamayacaktı. Yaşadığı andan hep biraz sonralara odaklanıp; anı bir baştan savma telaşında kotarsaydı, ne anda ne biraz sonra da, ne de yarında olabilecekti.
An’da; var ama yok… Yarına hepten tok. An’dan kopuk, yarından emin olmadan telaşta. Hep emin olamadığı yarınlarda, yutulmuş kara deliklerde yuvarlanışta kaybolmalarda olacaktı.
An’daki/bugünde ki huzur ertelenmemeli. Dünün kaçmışlığı, yarının ulaşılmazlığı; anın bizdenliğini keyifsizleştirmemeli. An/bugün mütemadiyen erteleniyor veya devamlı yarınlara ödünç veriliyorsa huzur da hep sıranın kendine gelmesini bekliyordur. Hayat sürenlere en lazım ve en layık olan huzur, huzursuzsa; insanın her şeyinin olmaklığı ve imkânların amadeliğinin ne anlamı olacaktır?
Huzuru, hazırla; huzuru yarınla, huzuru telaşla yarıştırıp ölümle kapıştırmamak gerekir. Huzurun peşinde telaşlı koşuşturmaya kapılıp, huzursuzluk içinde tepinip durmamak gerekir.
“Aşk bulutları sevda dağında arzucasına yaygınlaşarak,
An yarımaya dolanır. Yıldızlarla oynaşarak,
Gönül yarılığı yarlaşır ve gökyolunda harlaşır.
Sonsuza kadar uzanan sevgi yumağı saygınlaşarak,
Gökler mutluluğa gürlenir. Has duygularla kaynaşarak,
Gönül yarılığı surlaşır ve yıldızlarda tamlaşır.”
Ve günümüz insanına ölüm erişmeden huzurun erişmesi gerekiyor. Bir beyaz sayfanın ütüsünün bozulmamışlığında, gönül mürekkebinin dolduracağı dizelere hayat kıvılcımı aşılamanın nöbetinde inat etmeli. Huzur filizlenmesinde ısrar etmeli… Ama anda/bugünde.
Huzurun erişmesi ve an’la birleşmesi, birleştirilmesi gerek.
S. Edip Yörükoğlu
HUZURUN ERİŞMESİ VE AN’LA BİRLEŞMESİ Yazısına Yorum Yap
"HUZURUN ERİŞMESİ VE AN’LA BİRLEŞMESİ" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.