Aşk, Kalb ve Akıl...
İnsanlar bir meydanda toplanmış. İsmi lazım olmayan bir filozofun anlattıklarını dinliyorlardı. Filozof aklın üstünlüğü ve yetenekleri hakkında gayet çarpıcı ve şaşırtıcı şeyler söylüyor, aşk için muhakkak aklın gerektiğini dile getiriyor ve halkın hayretini artırıyordu. Ama kalabalığın içinde biri vardı ki, filozofun asıl niyetinin ne olduğunu sezmişti. Güya insanları, aklın aşk da dahil herşeye yeteceğine ikna edecek ve halkı aşkın yaşandığı mahâl olan kalb ile münasebetlerinin önüne geçecekti. Halbuki şu varlık bilgisini ancak kalb gerçek manada idrak edebilirdi ve aşk ancak orada yaşanabilirdi. Fakat gönlüne doğan bu şeyleri dile getirecek bir hali olmadığı için birşey diyemiyordu. Tam o sırada Muhib`in salına salına geldiği görünce sevindi. Biliyordu ki kendisinde olmayan o dil, Muhib`de mevcud idi.
Şöhretin afet olduğu iyi bilen Muhib, konuşmaktan çekinsede; türlü diller dökerek Muhib`i konuşmaya razı etti. Ve Muhib anlatmaya başladı:
- Cânân`ın aşkı ne zaman sineme düştü o vakit gerçeğin bilgisi de gözümde parladı. Ondan evvel aklımın herşeye yeteceğini zanneder dururdum. Lakin yakama yapışan aşk belası bana dedi ki: `Ey Muhib! Şayet derdin sevgili ise aklı bir kenara at ve kalbine yönel. Bil ki bu ağır yükün kahrını ancak kalb taşıyabilir.` Bu sesi işittim ve artık aklımı yele verdim. Tümü ile kalbime odaklandım. Anladım ki aşk bana apaçık gerçeği söylemiş. Kalbim ile alaka kuralı bilmiyorum kaç zaman oldu. O zamandan beri aşk namına ortaya koyduğum herşeyden utandım.
(Muhib doğruyu bulmuştu. Aşk mesleğinde ustalaşmak isteyen kişi için akıl bu yolda en büyük engellerden biriydi. Aklı bir kenara atan Muhib, kalbi ile yol aldığı bu seferde daha pek çok yeni şeyler öğrenmişti. Ve şimdi bunları insanlara duyarma zamanı idi.)
- Cânân`ın aşkı ile pişmeye ve yanmaya başlayan kalbim, onun sevgisi uğrunda karşılaştığı sıkıntılara sabrederek daha da bi olgunlaştı, genişledi. Şu anda öyle bir kalbe sahibim ki; onsekizbin alem kalbime misafir olsa hepsini birden misafir edebilecek bir haldeyim. Oysa akıl denen şey bırakın onsekizbin alemi, aşk`ı dahi konuk olarak kabul edecek bir vaziyette değildir.
Muhib konuştukça halk da filozofun anlatıklarından soğumaya başladı. Filozof ise çoktan kayıplara karışmıştı. Zira etraf aydınlık olunca yarasaların ortadan kaybolması icab eder.
Muhib devamla şunları söyledi:
- Aklına güvenip de kalbini ihmal eden bir kimse için aşk kaf dağının ardındaki bir kuş gibidir. O kuş, her ne kadar insana doğru kanatlanıp uçmak istesede aradaki mesafeden dolayı bir türlü bu işi başaramaz. İşte o kuşcağızı yoran ve bu sebeble hedefinden alıkoyan uzun yol, akıldan başka birşey değildir. Aşk, yanık bir kalb ister.
Muhib`in kendisini dinleyenlere son sözleri bunlar oldu. Ve sonra ağır ağır gözlerden kayboldu.
Halk ise gerçekleri öğrenmişti. Aşk için aklın bir engel, kalbin ise bir cevher olduğuna kâni olmuşlardı.