- 878 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Çok farklı bir mekandı!
Rahmetullahi aleyh;
Hacı Hasan Efendi dergâhı diye bilinen, mekâna gittiğimde,
Ne hikmetse her zaman kalabalık ziyaretçi grupları mevcut oluyordu!
Enteresandır belki fakat
Mekânın kuşatan ikliminde, sessizliğin ön plana çıkması
Ve bunu edep sayması, oldukça farklı geliyordu o zamanlar bana.
Gizli ve özel sırlara çözüm sunması,
Yeşil yapraklı meyve ağaçların geleceğe ümit aşılaması
Ve o anda canlı, tefekkür keyfiyeti sunması, benim ufkumda çağrışımlar yaptı.
Henüz içeriye girmeden
Huzur kuşatmıştı benliğimi, adeta beni bir başka,
Diyarlara ve daha önce tanımadığım, mekânlara götürmüştü.
Duygularım galeyana gelmiş,
Feyiz ikliminde, gönlümün derinliğinde, şevk, heyecan, merak
Hepsi birden ve hiç beklemeden, hissiyat beni aniden ihata etmişti.
Sıra ile odaya pür dikkat alınıyorduk,
Oradan çıkanların yüzleri kızarmış, gözleri mahzunlaşmış,
Ayrılmanın hüznü, her tarafını sarmış bir ruh hali ile, başları
Öne eğik vaziyette, adeta şarj olmuş bir yürek serinliğinde bulunuyorlardı!
Yüzlerinden eksilmeyen
Tebessümle, bulunanlarla tokalaşarak,
Mutlaka en kısa zamanda, yeniden geleceğim, temennisinde
Bulunuyorlar ve Allah’a emanet olun dualarıyla müsaade alarak gidiyorlardı.
İçeriye girdik, etrafa baktık,
İnsanlar halka olmuş bir vaziyette
Zatı muhteremin önünde ve dizlerinin üstünde oturuyorlardı.
Zatı muhteremin üzerinde,
Adeta kefeni andıran, beyaz ve uzun bir elbise, onun üzerine
Uygun bir yelek giyilmiş, başında özenle işlenmiş bir takke bulunuyordu.
Oldukça beyaz olan yüz siması
Ve yanaklarında beliren tebessüm, kuşatıcı oluyordu.
Canlılığı nişanesi olan sevinç, kendini hiç gizlemiyor, aşikar olarak gösteriyordu.
Güzele güzellik katan
Ve bir bütünü tamamlayan, ağarmış seyrek sakalı vardı.
Bu durum hayat ve memat denkliğinde bizleri tefekküre zorluyordu.
Yaşadığı dünyada, mahşerin
Haşyetini taşıyan, yüz hatları mevcuttu.
Allah’ın bir lütuf olarak verdiği tebessüm cimrilik yapmıyordu.
Dalga, dalga her tarafa yayılıyor
Ve mecliste bulunanları rahatlatıyordu.
Sohbet vurguların bizleri adeta, yaşanılan mekândan çıkartıyordu.
Ukbanın
Derinliğine doğru
Sakince ve suhuletle yol aldırıyordu.
Peygambere tabi olmayı en büyük fazilet olarak görüyordu.
Sahip olunan değeri,
Fevkalade bularak bizlere
Bu mirası tanıtıyordu. Peygamber efendimizi o kadar çok özümsemiş ki!
Sanki o anı,
Onunla birlikte yaşayarak
Terennüm ediyordu ve bizleri hissiyatın zirvesine çıkartıyordu.
Allah’ın
Cennetine girmek
Asla bir gaye değil, diyordu!
Cemalini
Görmenin asıl olduğunu
Açık seçik bir kıvamda vurguluyordu.
Hak rızasının önemini,
İnsana hizmetin maksadını izah ediyordu.
Piri fani ölçeğine fevkalade uygun bir hali bulunuyordu.
Bedeninde
Fazla kiloları barındırmıyordu.
Sohbet ederken devamlı ağzı kuruyordu.
Gözlerinden
Biraz rahatsızlığı vardı.
Gözlük takıyordu, şeker hastalığını bir lütuf sayıyordu.
Derdi kim verdi ki,
Kime şikâyet edelim diyordu.
Güzel ve kıraatine uygun okunan Kur’an ayetlerini dinleyince,
Çok etkileniyordu. Ve gözlerinden yaş hilkatince öyle boşalıyordu.
Bu mübarek insan,
Hemen okunan ayetlerin bitiminde!
Ayetin nüzul sebebini ve anlamını açıklıyordu bizlere.
Ve böylece
Dinleyenleri aydınlatıyordu.
Var mı bana sorusu bulunan diyerek, misafirlere söz hakkı tanıyordu.
İnsanın kafasına takılan,
Müphem bir şey kalmasın diyordu.
Şayet kalırsa, kuşku, zan ve ön yargı mantığa galebe çalar buyuruyordu.
İşte böyle bir
Allah’ın kuluyla, tanışmam,
Benim için en büyük bahtiyarlık olmuştu, etkisi almış ve kuşatmıştı.
Zatını görmeden dahi,
Sinemdeki daralmalara kapı aralamıştı.
Züht ve takva konusunda, ihsan hususunda duyarlı olan bu insan!
Ve insanlar tarafından
Teveccüh gösterilen bir can olarak diğerlerinden
Ne farklılık vardı ki, bu insanda, beni bu kadar etkiledi, diye kendime soruyordum.
O insanı görmeden,
Mezarlığı en mahrem haliyle yaşadım bir an.
Çeşitli meyvelerin, bulunduğu bahçe dünyanın idi ve bir başka güzellikti.
Ama ben burada
Bilmediğim cenneti anmıştım.
Peygamber ve onun sevgili Rabbine yakın olmam.
Rehber olan Kuran’ı ve inmesine vesile olan insanları, sürurla anmıştım.
Huzur ve emin olmanın,
Sevincini bizzat yaşadım ve gördüm.
Yaşadığım güzelliklerde bunlar gizlidir, işte hikmetleri de budur.
Haktan geldik
Ve yine ona döneceğiz diyerek buharlaşmayan,
Amellerimizin kurtuluş reçetemiz olacağını idrak ederek, infak yapmalıyız.
Dünya ve nimetlerinin
Kimin olduğunu bilerek, tekebbürden uzak durmalıyız.
Kur’an ve inmesine vesile olan peygamberini, nefsimizden ziyade sevmeliyiz.
Onun ümmeti için
Bıraktıklarını vuslat pusulası olarak görmeliyiz.
Tüm bunlara rağmen Allah ve resulüne yabancı kalıyor isek.
Nefsimizin
hazin ve trajikomik durumunun,
Kimseyi de şefaatçi yapmayacağını mutlaka bilmeliyiz.
Bu satırları
"Nakşeden izler" adlı kitap çalışmamın
1979 yıllarında ki bizzat yaşadıklarımdandır.
Cenabı Hak şefaatine nail eylesin İnşaallah diyor ve selam eğliyorum.
Mustafa CİLASUN