- 839 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sevlime Mektuplar 16. Mektup
Kederlerin harap ettiği kararttığı hayatımı aydınlamak, karanlığımı dağıtmak için beynim bedenimden daha çok emek sarf ediyor. İçime kapalı kalan bu sırrı kimlere versem de rahatlasam ki. Halimi dilsiz eşyalara anlatsam belki dile gelip bir şeyler fısıldarlardı bana. Ama ben dilsiz eşyalara dahi halimi anlatamıyor acılar içindeyim diyemiyorum. Uğuruna canımdan geçtiğim sevdiğim, yaşlı bir insan gibi belimin büküldüğü günden beri hiçbir aleme girmiyor, kendi acı alemimde öylesine yaşıyorum. Ben senden habersiz sen benden habersiz yaşıyoruz işte öylesine. Gözden kopmuşuz bir kere. Dildeki muhabbetten kopmuş ayrı diyarlarda nefes alıp veriyoruz artık. Bir kopmayan benim gönül bağım kalmış. Bazen aklımı bozmaya ramak, ramaklar kalıyor.
Coşkun umutlarla yaşadığım günlerin güzellikleri bazen göz önümden gelip geçer. Sanki el gibi, sanki başkalarına ait güzel bir film gibi. O çok mesut olduğum ama şimdi binlerce kilometre uzak olduğum o güzel günlerin cansız görüntüleri göz önümde. Bu insan ben miyim ki? Ben miyim cansız hayallerin içinde hüzünlenen…
İsterdim ki elime aldığım her kalemle yine sana ardı arkası kesilmeyen mutlu ve sevgi dolu kelimelerle sesleneyim. İsterdim ki hep seni anlatıp hep senin büyüklüğünden bahsedeyim. Kelimeler gül olup sana sunulsaydı. Yeni yeni ümitler hevesler, mutluluklar dünyasından bahsetseydim. Oysa şimdi yepyeni bir dünyada yaşıyorum. Aklımda büyümeyen ümitler anlatamadığım mutluluk ve mutsuzluklar var. Mutluluk dahi paylaşılmayınca mutluluk olmuyor ey sevdiğim. Şimdi halim bambaşka, tıpkı mutluluğum gibi acılarımda aklıma gönlüme sığmıyor.
Zaman neleri getirmiyor ki. Kimilerine altın bir tepsi ile mutluluğu getiriyor, kimine ise altın bir tepsi ile berbat bir huzursuzluğu. Neler değişmiyor ki şu hayatta. Zamana eğilmeyen kaç varlık var ki şu dünyada. Baharları da kışları da zaman getiriyor işte. Şimdi ben sonbaharlar gibiyim. Çekilmez hüzünlü ayrılıkların bol olduğu bir ekim kasım ayı gibiyim. Ufuklarım soğuğa yakın kara günlerin bol olduğu, bahçelerin bağların bozulup güzelliğini yitirdiği bir yerdeyim. Oysa bu zavallı bakışlarım dışında her şeyim eskidi. Bir tek senin hayalin gittikçe büyüdükçe büyüdü. Umutlarım dünlerim bugünüm ve yaşanmayan yarınlarım dahi şimdiden eskidi. Gönül yıkmak gönül kazanmaktan daha zormuş meğer. Aslında yıkılan sadece karşıdakinin gönlü değil aynı zamanda kendi elleriyle kendi gönlünü yıkıyormuş bilmeden insan. Acılarımın bitmesini istesem de bitmez bu acılarım. Oysa insanın hayatta unuttuğu o kadar çok şey var ki. Keşke acıları da unutmayı öğrense bir insan. Unutsa da bitse bu acılar. Hiçbir yere varamayan bu düşüncelerden kurtulsam felaha ersem, köküne kurt düşen ağaçlar misali ayakta çürüyüp ölmesem.
Mutsuz ve buruşuk gecelerde öyle anlar geliyor ki sanki dokunsalar doya doya ağlayacağım. İnsanı kimi zaman dertler kimi zaman ise zamanın bozucu etkisi solduruyor. Senin derdinle zamanın avuçları içinde eriyorum. Artık karanlıklarıma ışık doğsun. Işıklarla karanlığın eceli gelsin. Bitsin bu karanlık dünyam bitsin yıkılsın artık.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.