Toroslarda Harman Hikayesi
Toroslarda Harman Hikayesi
Son baharın pastırma sıcaklarını yaşadığımız günlerin en güzeli belki de bu gündü.Güneş alabildiğine yakıcı olmakla birlikte ikindi zopuru çöktüğünde günün sıcağından eser kalmıyordu.İşte, o günlerin en belirgin anıları arasına sıkışan solgun sarı yapraklar.Ve geçmiş anılara saklanan, son bahar yağmurlarıyla birlikte solgun sarı yapraklar eşliğinde göçmen kuşları uğurlayıp sonbaharı da geride bıraktık işte.
Deli poyrazın yalçın kayaları yalayıp enginlere tozdurduğu karlar dağı, taşı,ovayı kaplamıştı.En uzun gecelerin tek şahidi olan ocak başı bekçilerimiz eşliğinde bir kışı daha yaşayıp, ala sıcak bahar günlerinin içinde buluvermiştim bir anda kendimi.
Baharın yeşil tonu, gök mavisi ile buluşunca içimdeki huzur bir kat daha artmış,günlerin akışına kapılıp gitmiştim.
Baharın gelişiyle tazelenen doğanın canlanışı,umutlarımı daha bir taze kılıyordu.
Son güz ayında giden göçmen kuşların baharla birlikte tekrar gelip, kanat çırpışları bir başka haz veriyordu…
Baharla birlikte bin bir rengine bürünen Toroslar da yaşamak.O doğanın büyüsüne kapılmamak elde değildi.Çocukluğumda olduğu gibi elimde kazma, Torosların eteğinde kenger eşelemek telaşıyla salıyorum kendimi Binbogaların eteklerine...
Ağaçların bin bir renk çiçekleri,ala sıcak bahar gününde arıların uçuşları…Derken birde bakmışız ki yaz başındayız.
Torosların kışı, baharı,yazı bir başka olduğundan her an ayrı bir tat,ayrı bir haz alırsınız hayattan.
Bizler,Torosların saklı vadisinde, Binboğalarda yaşayan, Akdenize tepeden bakan bir ilçenin insanlarıyız.Bizler Andırınla özdeşleşmiş ,onunla bir bütün olmuşuz adeta.
Bu yüzden bizim kışımız başka,yazımız başka…
İşte yine bir yaz daha geldi Toroslara.
Ardiyeye saklanan alet edavat ne varsa hasat mevsimine dair bir bir çıkarılır yerinden.Ehh artık Haziran ortasındayız.
Ot biçim vakti de gelmiştir.
İşte o dönemlere ait bir anımı paylaşayım sizlerle.
Yine böyle dolu dizgin bir haziran günü sabahın erken bir saatinde anamın elime tutuşturduğu listeyi alıp doğruca kasabanın yolunu tuttum.Listeye göre alışveriş yapacaktım.
Tam yola çıkacağım sırada babamın sesiyle irkildim.
-Oğlum gelirken köreye de uğra,bizim şu baltayı yületiver dedi.
Elimde balta,cebimde liste kasabaya doğru yola koyuldum.Sabah erken çıktığımdan sıcağa kalmadan dönerim hesapları yapıyordum yolda.
Önce Bakkal yunus amcaya uğrayıp listeyi bıraktım.Dönüşte alacağımı söyleyip oradan da köreye gittim.Körecinin başı kalabalıktı.Malum yaz başı olduğundan herkes alet edavat ne varsa tamir ettirme telaşesinde.
O kalabalıkla birlikte sıram geldiğinde baltayı bir güzel yülettim.Köreci emmime parasını da babamın vereceğini söyleyip,eline sağlık ,kolay gele diyerek oradan ayrıldım.Ayrılırken köreci emmimde , dirgen ve anadutları hazır bir ara uğrasın baban dedi…
Bakkala döndüğümde yunus amca listeye göre her bir şeyi paketlemiş,hazır etmiş.Alacağımı alıp hesap kitap yaptıktan sonra yola koyulma vakti gelmişti.
Gelmişti gelmesine ama öğle sıcağına da yakalanmıştım aslında.
Yolum uzundu.Ve Anam evde alışverişten dönmemi bekliyordu.Tam yola çıkacakken köylülerden biri kağnısı ile bizim o tarafa doğru gidiyordu. Sordum. Dayı ne tarafa gidiyorsun ? Çamlıcaya dedi. Beni de bindirir misin kağnıya dedim.Tamam.Atla arkadan bakalım dedi.
Hemen paketimi kağnıya koydum.Bende arkadan ayaklarımı yere doğru salıp o şekilde bindim kağnıya.Kağnının tekerleri döndükçe çıkan o ses, o ahenk sıcağın bağrında ayrı bir haz,ayrı bir mutluluk veriyordu adeta.
Neyse ki Allahtan o kağnı gelmişti.Yoksa bu sıcakta, bu yol,bu paketle hiç çekilmezdi.
Bizim mahalleye geldiğimizde sesleniverdim hemen.Dayı dayı ben ineceğim diye.
Kağnıcı dayı hemen hooaaa hooaaa diyerek öküzleri durdurdu.Bende arkadan atladım aşağı.Paketimi de aldım.Dayı ben indim, çok sağol diyerek kenara çekildim.
Dayı tekrar elindeki mesesle öküzleri hooladı ve kağnı o melodik sesi çıkararak yola devam etti.
Bende hafif soluklanıp paketi kucakladığım gibi evin yolunu tuttum.
Anam merdivende oturmuş komşumuzla sohbet ediyor.Geldiğimi görünce hemen yanıma geldi.Paketi alayım dedi.Yok ana yok ben götürürüm eve dedim.içeri geçtim.
Yorulmuştum ama.Sıcak fena bastırmıştı.
Babam da salonda oturmuş haberleri dinliyordu.Baltayı yülettim,köreci emmim seni sordu, dirgen ve anadutları hazır bir ara uğrasın baban dedi diyerek köreci emmimin dediklerini babama ilettim.
Babam da bana,
– tamam oğlum bir ara birlikte gideriz dedi.
İkindi serinliğinde elinde örs-çekiç çantası bahçede elma ağaçlarının altında babamı gördüm.
Yanına vardığımda tırpan dişeliyordu.Çekiçi her vurduğunda tin tin tin diye çıkan ses sanki bir melodiyi andırıyordu adeta.
Benim merakla baktığımı gören babam ,oğlum yarın ot biçmeye gideceğim.Ehh artık yaz geldi.İş güç vaktidir dedi.
Öylesine dolu dolu geçip gidiyordu haziran günleri.
Temmuz başında daha bir hareketlendi köyümüz.Yemyeşil ova artık sapsarı olmuştu.Nazlı gelin gibi süzülüp sarı sarı başaklarıyla ekinler ürüne durmuştu.
Hiç unutmuyorum temmuz ayının dokuzuydu.Babam tüm hazırlıkları gün evveli tamamlamış,o akşam da son bir kez kontrol etmişti.
Babam,
–oğlum yarın sabahtan ardıç arasına gideriz.Orayı biçelim evvela dedi.Bu arada köylülerin bir kısmı da başlamıştı ekin biçmeye.
Sabahın ilk ışıklarıyla uyandık.Anam güzel güzel kömbeler yapmış,azığımızı da hazır etmiş.İyi bir kahvaltının ardından babamla birlikte yola çıktık.
Babam tırpanı sapına sarmış ,sağa sola takılmasın diye.Beni eşeğe bindirdi,kendi de ata bindi.
Yol çatına doğru indiğimizde köylülerin kimisi yaya ,kimisi atın ,eşeğin sırtında tarlalarına doğru yola koyulmuşlar.
Bizde ardıç arasına doğru yola koyulduk.epey gittikten sonra bize komşu tarla sahipleri ile de karşılaştık.Onlarda ardıç arasına gidiyorlarmış.Birlikte hasbihal edip, bu seneki ürün hakkında konuşarak ardıç arasına vardık.
Hemen ilk iş olarak atları,eşekleri mesafeli bir şekilde kazıklar çakıp örkledik.
Daha sonra azıklarımızın olduğu heybeleri tarlanın kenarındaki ardıç ağacının gölgesine taşıdım.Ben bunları yaparken babam da bir yandan tırpanını ayarlamış,tabakasından çıkardığı sarı Muş tütününden cuvara sarmaya uğraşıyordu…
Benim asıl görevim babama yoldaşlık etmekti.Babamla birlikte tarlanın baş köşesine geçtik.Bismillah deyip bol rızıklar diledikten sonra babam orkestra şefiymiş gibi tırpanını sallamaya başladı.
Babam tırpanını her salladığında ekinler tırpanın önünde bir oyana bir bu yana sallanıp sıralı desteler halinde yere düşüyordu.
Gün öğleye doğru olunca anamın hazırladığı azığımızdan yemek yedik.Yemekten sonra babam tırpanını dişeledi.Ve sonra yine akşam üstüne kadar ekin biçmeye devam etti.
Bu arada ekin biçerken ara ara yan tarladaki komşumuz Ahmet emmilere de seslenmeden edemiyorduk.Ova bir uçtan bir uca çalışan insanlarla kaynıyordu adeta.
Akşam gölge aşım vakti toparlandık ve artık eve dönecektik.Sabah ki düzende eve dogru yola çıktık.Böylece bir hafta süren ekin biçme işinin ardından babam bir gün soluklanalım da yarın öküzleri koşar sapları toplarız dedi.Teknolojik imkanların yeni yeni kasabada yer bulduğu bir dönemdi aslında.Tek tük traktör vardı köyde.Ve Çukurovadan yukarı çıkan patozcular da yeni yeni gelmekteydiler.Ama yük yine de kağnılarda, öküzlerdeydi…
Benim en çok hoşuma giden işti.Kağnıya binecektim.
Ertesi sabah günün burnuyla birlikte öküzleri koşmuştuk kağnıya.Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yola koyulduk.Tabi yoldaki tek kağnı bizimkisi değildi.Bir sürü kağnı peş peşe dizilmiş yol boyu ilerliyordu ovanın içlerine doğru…
İşte o tekerlerden çıkan sesler…Kulaklarımızda müzik tınısını andırıyor adeta.
Tarlaya gelmiştik.Küçük olduğumdan, babam mesesi ve kağnının okundan nasıl tutacağımı gösteriyordu.Sap yüklerken kağnıyı ve öküzleri hareket ettirmemem gerekiyordu.İyice bir gösterdikten sonra tamam dercesine kafamı salladıktan sonra babam elinde anadut sapları kağnıya yüklemeye başladı.
Babam sapları yüklerken anamda arkadan dağılan sapları toplamak için dırtmık çekiyor.Öğle vaktine kadar iki kağnı sapı yükleyip harman yerine getirip harmanı oluşturmaya başlamıştık.Bu arada öğle sıcağı da bir taraftan bastırmaya başlamıştı.Ardıç arasındaki tarlayı toplayıp, şarlakta ki tarlaya doğru yol alıyorduk kağnıyla.
Anam da öğle yemeğini şarlakta pınar başında yeriz dedi.Babam da sardığı cuvaradan bir fırt çekip tamam dercesine başını salladı.
Şarlağa geldiğimizde yan tarla komşumuz sapları kağnıya yüklemiş,göndermiş harman yerine.Tarlanın kenarındaki söğüt ağacının gölgesine de uzanmış.Kağnının dönmesini bekliyor.Babam sesleniverdi…Hüseyin ede, Hüseyin ede ne ettin bakalım…
Hüseyin emmim uzandığı yerden doğrulup,yahu bir kağnı gönderdim harman yerine.Gelmesini bekliyorum dedi.İyi ya gelir birazdan diye seslendi babam.
Sonra da gel hele gel bir iki lokma bişeyler atıştırak gel dedi.
Şarlakta pınarbaşındaki söğüt gölgesine kurduğumuz yer soframızda bir güzel öğle yemeğimizi de yedik.Öğlenden sonra vadinin boğazından esen hafif rüzgar sıcakla birlikte tenimize değdikçe daha bir yakar olmuştu.
Babam anam ve ben, uzun uzadıya yüklemeye başladık kağnıyı tekrar.Gün dönüp dolaşıncaya kadar iki sefer daha yapmıştık harman yerine.
Akşamın güneş batım vaktiydi.Son seferlerini doldurmuş,harman yerine doğru yola dizilen kağnılar ağır ağır yol alıyordu.Babam elinde meses kağnının önünde.
Harman yerine yaklaştığımızda bir de ne görelim.Hüseyin emmi kağnıyı bizden epey önce yükleyip yola koyulmuştu…Fakat harman yerine yaklaştığı vakit sap kağnıdan akmış.En kötüsü de buydu ya.Akan sapı tekrar yüklemek.
Babam,Hüseyin ede şu kağnıyı harmana yanaştırıp geliyorum acele etme.Hallederiz şimdi dedi.Son bir gayretle kağnıyı harmana yanaştırıp kağnıdan öküzleri boşandırdıktan sonra babam,oğlum sen ananla birlikte öküzleri eve götür.Ben Hüseyin emmine yardım edeyim.Sonra da kağnıyı boşaltır gelirim dedi.Babam Hüseyin emmimlere yardıma giderken anamla birlikte öküzleri sürerek eve geldik.
Akşam karanlığında geldiğimiz evimizde dedem merdiven başında iskemlede oturmuş etrafı gözetliyor.Anam eve gelir gelmez bir telaşe ile akşam yemeği derdine düşmüştü.Babamında Hüseyin emmilere yardım edip,kağnıyı boşalttıktan sonra gelmesiyle birlikte akşam yemeği için oturmuştuk sofraya.
Babam, dedeme Hüseyin emminin sapının aktığını, ona yardım ettiğini,yarında çınarlıdaki tarlayı harmanyerine getireceğimizi anlatıverdi kısaca.
Dedem ise, geçmişten edindiği tecrübelerinden kesitler halinde yemekte babama hasat mevsimine ilişkin öğütlerde bulunuyordu.İşte o öğütlerin sebebi ise, babamın Hüseyin emminin akan kağnısına yardım etmesiydi.Mutlu bir şekilde yenen akşam yemeğinden sonra dedemin dizleri dibinde oturmuştum.Çünkü yatsı ezanına kadar hem çay içip,hem de dedemin anlatacağı masallarla kendimi avutacaktım.
Tam bu hazırlık esnasında anamın elime tutuşturduğu çitille birlikte ebemlere doğru yola koyuldum.Süt dolu çitili dökmeden götüresin nasihatı eşliğinde akşam karanlığında ebemlere vardım.Dayım, yiğen baban harmanı ne yaptı bitmedi mi daha diye sordu.
- yok daha dayı kısmetse perşembeye bitermiş dedim.Dayım da hımm anladım.İyi bitirinde şu patozu birlikte tutalım,bari peşpeşe çeker bitiririz dedi.
Yatsı ezanı okunurken ebemlerden çıkmıştım.İmam pencere önünde duran mikrofondan ezan okurken,ben yoldan hem imamı,hem camiyi izliyordum.Cemaat içeride saf tutmuş,imamın ezanı bitirmesini bekliyordu.Bir koşuda eve gelmiştim.
Babam sedir de oturmuş, gecenin serin karanlığında elinde defter hesap kitap yapıyordu.Bir yanında cuvarası,bir yanda çayı gece karanlığında ovayı seyre dalar gibi oluyordu adeta.Ne yapıyorsun baba diye sorduğumda, hiç oğlum öylesine hesap yapıyorum dedi.Ve ardından da yarın yorucu olacak.Amcanların kağnısı boşalmış.onu da alalım,bir seferde bitirelim harmanı dedi.Bu arada anam ise yarın için hazırlık yapıyordu.Yoğun ve bir o kadar da zorlu bir gün olacaktı.Amcamların kağnısını da alacaktık ve iki kağnı aynı anda yüklenip aynı anda boşalacaktı.
Günün vermiş olduğu yorgunlukla bitkin düşmüş sedirde babamın dizlerinde uyuya kalmışım.Gözlerimi açtığımda saat sabahın altısıydı.Anam ineklerimizi sağmış,nahıra gitmek üzere çözmüştü.İneklerimizi nahıra katma görevi her zaman olduğu gibi benimdi.İneklerimizi nahıra katmak için götürdüm yol çatına.
Yol çatına vardığımda nahır sürüsü toplanmıştı.Andırına gidecek otobüs ise uzaklardan gür gür ses çıkararak geliyordu.Bir kenarda bekleyen yolcularla ayak üstü hasbihal ettik.Andırına niye gittiklerini konuştuk.
Eve döndüğümde anam kahvaltımızı hazırlamıştı.Sıcak tandırlar yapmış,taze peynir,tere yağ ve haşlanmış yumurta ile harika bir kahvaltının ardından babamla birlikte öküzleri çözdük.
Ben bizim öküzleri harman yerine doğru sürerken babam da amcaların öküzleri kağnıya koşup arkadan geliyordu.
Anam da ortalığı toparlayıp,dedeme dönüp – baba biz gidiyoruz tarlaya, ev sana emanet inşallah öğleye döneriz dedi.
Dedem ise;
- tamam gelin ben mıkıyet olurum buralara sen hiç meraklanma dedi.
Azık almamıştık bu sefer.Çift kağnı gidiyorduk ve öğlene bitirebiliriz diye düşünmüştü babam.Harman yerine geldiğimde hoaa hoaa diye öküzleri durdurdum.Kağnıya koşmayı beceremediğim için ancak kağnıya yakın yerde bekletebildim.Anamda gelmişti harman yerine.Babam amcamların kağnısını alıp gelmişti harman yerine.Ben hemen öteki kağnıya geçtim öküzleri durdurmak için.Babam da bizim öküzleri kağnıya koştu.
Bu arada ilginçtir ki o koca öküzlerin kulağından tutup boyunduruğa çektiğinizde usul usul girdiklerini görmek çok çok hoş bir durumdu.
Babam kağnıyı koştuktan sonra bizim kağnıyı anamla bana verdi,amcamların kağnısını da kendi aldı.Ve peş peşe Çınarlıya doğru yola çıktık.Sabahın o serinliğinde o koca ova birbiri ardına yola çıkan kağnı sesleri ile inliyordu.Kağnılardan çıkan o sesler öylesine ahenk içindeydi ki dinlemesi bile insana huzur veriyordu.Alıçalısından öte çınarlıya doğru döndüğümüzde yol boyu kağnılar dizilmiş,sıra sıra kırksu yönüne gidiyordu…
Çınarlıya gelmiştik,babam amcamların öküzlerini çözdü kağnıdan.Bana dönüp – oğlum sen bu öküzlere göz kulak ol bizde bizim kağnıyı yükleyelim dedi.Bende olur dercesine başımı salladım.
Babam anamla birlikte bizim kağnıyı yüklerken,köyde yeni yeni bulunan traktörlerden birisi gür gür yanımızdaki tarlaya doğru geliyordu.Traktörün arkasında bulunan naylonda 5-6 kazık takılıydı kenarında.Yanımızdaki tarlaya girip durdular.
Babama doğru, hasan ede kolay gelsin, toparlayabildin mi harmanı diye seslendi ali amca.Babam da valla bir bura kaldı harmana götürecek,bugün biter inşallah dedi.Ali amca da valla bizde öküzleri satıp borç harç aldık bir motor bakalım hayırlısı dedi.Babam da hayırlı olsun, güle güle kullanın dedi.
Bizim kağnı yüklenip,amcamın kağnısına başlanırken babam elime tutuşturduğu mesesle birlikte bana nasihat ediyordu.Oğlum seni ana yola çıkarayım,sen bizim kağnıyı götüre dur harman yerine dedi.Bende ilk defa kağnı götürecektim ya o heyecanla tamam dedim.Yola çıkmıştım artık.Elimde meses babamdan gördüğüm kadarıyla götürmeye çalışıyordum kağnıyı.Gün yükselmişti harman yerine geldiğimde.Harmana yanaştırdım kağnıyı.Öküzleri ilk defa boşandırıyordum kağnıdan.İtina ile dikkat ediyordum.O arada dayım geliverdi yanıma.Ne o hayırdır kerata sen mi getirdin kağnıyı dedi.Hee dayı ben getirdim,babam amcamların kağnısı ile gelecek dedim.
Dayım da tamam o zaman.Dirğen nerde ver bakalım boşaltalım şu kağnıyı dedi.Dayım kağnıyı boşaltırken ben öküzleri harman yerindeki söğütlerin gölgesine bağladım.
Öğle ezanıyla birlikte babamla anam yükledikleri kağnıyla geldiler harman yerine.Bir yandan kavurucu sıcağın etkisi bir yandan sapın yakıcılığı derken o kağnıyı da el birliği ile boşalttık.
Sabah giderken azık almamıştık.Kağnıları boşalttıktan sonra,doğruca eve gittik.Babam,amcamların kağnısını götürdü.Bende bizim kağnıyı avluya çektim.Öküzleri çözüp yerlerine bağladım.
Ben öküzleri çözerken dedem elinde asası uzaktan tarif ediyor,oğul şöyle böyle bağla çözülmesin diye.
Dedemle birlikte eve çıktık.Güzelce elimizi yüzümüzü yıkadık.Sonra da günün yorgunluğu ile öylece süyükteki sedire atıverdik kendimizi.
Sedire oturduğumu gördü ya dayım…Hemen elim tutuşturdu çitili.Git şu kuyudan soğuk bir su alıver de gel dedi.İşte her şey güzel de bu kısım kötü...Küçüksün ya yumuş uşağı oluyorsun…Neyse gittim kuyudan bir çitik soğuk suyu alıp geldim.
Ben gelene kadar,sabahtan hazırlıkları tamamlayan anam bir çırpıda yemeği hazırlamış.Hep birlikte oturduk sofraya.Yemekten sonra süyükte gölgede içilen çayın keyfi de bir başka oluyordu.
Dayım babama dönüp hasan abi ,yarın ben bir patoz bulayım da harmanları birlikte çekelim dedi.Babam da tamam olur.Sen patozu ayarla da bende akşamdan 2 adam daha bakayım.Yarın bitirelim harmanı dedi.
Gün Öğleden sonra ,ikindi vaktiydi…
Sıcağın tam yakıcılığı çökmüştü…
Mahallemizde bir sessizlik hakimdi.Çocuklardan hiç ses yoktu.Anlamıştım.Hepsi de çimmeye gitmişti göle.Babama ben çimmeye gidiyorum deyip bir çırpıda yola koyuluverdim.
Bir koşu da varıverdim esenin gölüne.Vardım ki tüm çocuklar orda.
Hemen bende bir çırpıda atladım göle.Günün sıcaklığı ve suyun serinliği aynı anda tenimizde hissedince bir başka oluyordu adeta.
İkindi sonuna kadar çimdikten sonra çıktık.Arkadaşlarla birlikte top oynamaya gittik.Akşam karanlığına kadar top peşinde koştuk …Yorgun argın eve geldim…
O yorgunlukla yemeğimi yedim hemen uyuya kalmışım.
Sabah yine erkenden kalkıp ineklerimizi nahıra kattım.Bugün patoz çekecektik.Anam tüm hazırlıkları tamamlamış.Leğen torba,ip,çul,tasküleği,…
Dayım geldi.Hazırmısınız diye.Anamda hazırık gardaşım.Gelin hazırladı mı her bişeyi diye sordu.Dayımda hazır hazır abla dedi.
Dayım dün öğleden sonra patozu ayarlamış.Babamda harmanda yardım edecek komşularımızdan iki kişi bulmuş.Babamda onların harmanında yardım edecek.
Dayım, iyi o zaman ben patozu alıp harman yerine gidiyorum deyip gitti.Babamda öküzleri kağnıya koştu.harmanda lazım olan malzemeleri kağnıya yükleyip harmanyerine doğru çıktık yola.
Önce dayımların harmanını çektik.Patozu koştular.motor bir tarafta.Patoz bir tarafta.Motorun arkasında öylesine parlak bir şey takılı motor çalıştıkça patozu döndüren şey.
Sonra patozla motor arasına kocaman bir kayış gerdiler.Yavaş yavaş ayarlamaya çalışıyorlar.Ayar bitip de rutin bir şekilde çalışmaya başlayınca kayış o biçim dönüyor patoz a atılan saplar un ufak olup arka tarafa savruluyor.Aşağıdaki elekten de buğday oluk oluk gelmeye başlıyor.Benim görevim torba ağzı açmak.Anamla yengem ise ellerinde legen patozdan dökülen buğdayı çekmek.
Öğlen sonuna kadar sürdü dayımların harmanı.Harman bitiminde öğlen yemeği yedik.Yine küçük olduğum için su getir götür işi benimdi…
Dayım yemekten sonra buğdaylarını bizim kağnıya yükledi.Ben bunları eve götürüp geliyorum dedi.
Dayımların harmanı bitince patoz bizim harmana yanaştı.
Yine aynı uygulamalarla patoz çalıştırıldı.
Epey vakit geçmişti.İkindi sonuydu.Hala bizim harman devam ediyordu.Dedem uzaktan harman yerine doğru geliyordu.Anam dedemi görünce,koş koş dedenin koluna gir dedi.Bende bir koşu dedemin yanına geliverdim.
Hayırdır dede ne diye yordun kendini diye sorunca,oğul merak ettim.gideyim yanlarına dedim dedi.Dedemi getirdim daha önce doldurup ağzını bağladığımız torbalardan birinin üstüne oturttuk.Dedem bir yandan harmanı seyrediyor,bir yandan da sakalını sıvazlıyordu.Dikkatimi çekti.Sordum.
Noldu dede,daldın gittin dedim.
Oğul eskiden patoz yoktu,gem sürerdik,bak şimdi alet işledikçe el övünür olmuş,işler daha çabuk biter hale gelmiş,eskiden biz günlerce uğraşırdık ki buğdayı sapdan ayırak diye…
Dedemi öyle hayıflanırken görünce,eskilerin ne kadar güç şartlarda hayatlarını idame ettiklerini düşündüm bir an…
Gün batmak üzereydi.Dedeme seni eve götüreyim dedim.Yok oğul harman bitince hep birlikte gideriz dedi.
Akşam ezanıyla birlikte bizim harmanda bitmişti.Harman yerine getirilen akşam yemeğini hep birlikte yiyip patozu yolcu ettik.Harmanda çalışanlarda dağıldılar.
Harman yerinde anam, babam, dedem,dayım,yengem ve ben kalmıştık.Bizim buğdayları ve malzemeleri de kağnıya yükleyip,eve doğru çıktık.Akşamın karanlığı çökmüş,ay tepe de şavkını savuruyordu Torosların yücesine…
Bizimkiler kağnı ile birlikte ilerlemeye başladılar.Bende dedemin koluna girdim ağır adımlarla eve doğru yürümeye başladık.
Yol boyu dedem geçmişten anlattı.Neydi o günler deyip ara ara efkarlandı.Yorulduğumuz yerde soluklanmak için oturduk yol kenarına.
Yatsı ezanından önce gelmiştik eve. Günün yakıcı sıcağına inat serin bir gece vardı.Dedem ,oğul bu Toroslar var ya işte bu Toroslar gündüz bir başka heyecan taşır bağrında,gece bir başka heyecan dedi.
Çok şükür harmanı da çekmiştik.Dedem oğlul geçmiş olsun hadi gözün aydın bitti hayırlısı ile harman bereketli olsun dedi.
Babam da sağol baba,hayırlısı olsun dedi.Süyükte oturduk serin gecenin ay ışığında demlenen çayımızı yudumladık.
Yorgunluğun ve serin gecenin etkisiyle uyuya kalmışım.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte anamın sesiyle yatan fırlamam bir oldu.İnekler geç kalmış.Hemen bir koşu inekleri koca ardıçta yetiştirebildim nahıra.
Gerisin geriye döndüm.Yolçatına geldiğimde Andırın a gidecekleri gördüm.Hala araba bekliyordular.
Biraz onlarla orda bekledim.Şehire gitmek nasıl bir duygu idi.Acaba neden gidiyorlardı, gibisinden aklımı tırmalayan sorular eşliğinde onların arabaya binişini seyrettim.
Eve geldiğimde kahvaltımız hazırdı.Hemen kahvaltımızı yaptık.
Babam,oğlum bugün şu kağnıya çeteni koşak,öğleden sonra samanımızı da getirek dedi.Tamam baba dedim.
Bu arada dedem de oğul,saman bir gün dinlensin,yarın getirirsiniz,bir gün güneş yesin dedi.Babam da peki baba,o zaman ben çeteni koşayım kağnıya da hazır olsun dedi.
Ben içimden seviniyordum.Bugün iş yok yatacaz dinlenecez diye.
Öğleye doğru çocukların sesi ile irkildim.Hep birlikte göle gidiyorlardı.Bende bir yolunu bulup kaçı verdim.Artık tüm gün bizimdi.
Göle vardık.Gün öğle olmuştu.
Akşam üstüne kadar çimdik.Yine ordan da top oynamaya gittik.
Gecenin serinliği çökmüş,babam süyükte çayını yudumluyordu.Ovadan esen serin yel daha da bir serinlik katıyordu havaya.
Kasabanın içlerinden gelen davul sesi geceyi daha bir ahenklendiriyordu.Düğün varmış kasabada…
Davetiye gelmiş,biz harmanda olduğumuz için amcamlara bırakmışlar.
Gün yükselmiş,kuşluk vakti olmuştu.Babam öküzleri kağnıya koşmuş,harman yerine doğru gidiyordu.yolda karşılaştık.Oğlum hadi elindekileri bırak üstünü değiş gel harman yerine dedi.Tamam baba deyip adımlarımı sıklaştırdım.Hemen bir çırpıda elimdekileri eve bıraktım.Üstümü başımı değişip,harman yerine koşarak gittim.
Vardığımda babam kağnıyı yanaştırmış.Bir yandan da saman yüklüyor.
Bende elimde dırtmık,dağılan samanları topluyorum.Kaç sefer döndük bilmiyorum ama,gün sonuna kadar saman çektik.
Evin yaına geldiğimizde bir dağ yığını olmuş.Akşam karanlığı çökmeden samanı içeri koyalım dedi babam.
Bir koşturmaca bir çaba derken akşam karanlığına kalmadan samanı içeri koyduk.
Ve böylece bir senenin en zahmetli kısmını az da olsa bitirmiştik.
Yenen akşam yemeğinin ardından dedem babama,oğul büyük kısmı bitti.Yağmura yaşa kalmadan meke,fasulye de biterse bereketli bir sene olacak inşallah dedi.
Babam da kısmet baba,kısmet hayırlısı dedi.
Dolu dolu koşturmacaların sonunda harman işimiz bitmiş epey bir rahatlamıştık.Huzurlu bir şekilde serin gecenin ay ışığında, dedemin anlattıklarını dinleyerek uyuya kalmak ayrıca bir güzellikti.
Gün dönmüştü ikindiye.Andırına giden araba gelmiş,yolcularını indiriyordu.Şehirdeki dayımlar izinleri geçirmek için gelmişlerdi.Onlarla birlikte hoş sohbetler eşliğinde geçen bir gece daha…Sabah kahvaltısının ardından dayımın oğlu ile elimizde sapanlarımız,sırt çantamızdan azıklarımız dağ bayır gezmeye başladık.İlk olarak Kırksuya gittik.ormanın derinlerine doğru ilerledikçe daha serin bir hava karşılar oldu bizi.
Kırksunun gözüne çıkmıştık.Elma bahçelerinden yaz elması topladık onları da kattık çantamıza.
Ve ordan,hacıbekirin sık ormanlarını aşıp,delihöbek dağının eteklerindeki circir yaylasına doğru yola koyulduk.Ordan bozöküzün derin vadisindeki mezda ve çınar agaçlarını seyrederek geçip gittik.öğlenden sonra çöken ikindi zopuru aşağıları bastırmıştı.
Biz oldukça yüksek bir zirvedeydik işte…Çaaşın horlavuğundan su içtik.
Orayı bilmiyor olsak, sanırız ki bu masmavi gökyüzünden gelen gürültü neyin nesi…
Buz gibi suyu,yemyeşil yamacı ile horlavuk işte…
Çaaş çıplak kayalıklarıyla heybetlice dikili bağrında taşıyor işte horlavuğu…
Ora senin bura benim derken…Dikilitaş a çıkıp,daha bir zirve de olmanın huzuruyla azıklarımızdan atıştırdık biraz.Ordan ileriye doğru yürüyerek geçtik Kayranlının zirvelerine.
İşte şahanın pınarındayız.Bu arada ikindi ile akşam arası bir vakitteyiz ki yorgunluktan öldük…Kayranlının zirvesinden aşağıları seyretmek,ovanın uçsuz bucaksız duruşu,her bir noktadan karaltıların geçişi,ovaya ayrı bir hava katar olmuştu.
Kayranlının yücesinden balkıdığında çokak vadisi,çiğşar yamaçları bir başka görülüyordu.
Deli höbek onca hoyratıyla torosların sahibi benim der gibi duruyordu.Aca dağ yalnız başına dumanlı dumanlı haykırıyordu yalnızlığını…
Aşağıları seyrettiğinde ise Elmadağın orman karanlığı,asmadağın yeşilliği,Andırının tılsımlı girdapları,insana bir başka dünyanın kapılarını aralıyordu adeta…
Şahandan son bir kez daha etrafı süzüp,ardından da yola koyuluyoruz işte.
Artık bir daha ki sefere ne zaman geliriz bilinmez…Saklı düşlerimizde kalmak üzere kazıyoruz gördüklerimizi hafızalarımıza…
Zirvelerin zirvesi deyip,meryemçil beline ulaşıyoruz işte.
Kıvrım kıvrım akıyor meryemçil suyu.Akışında binbir ahenk.suyun şırıltısı,ve akşam güneşindeki aksı bir başka…
Suyun soğukluğu bir başka büyülüyor bizi…
Ağır adımlarla suyun içinde adımlayarak geliyoruz meryemçil Belinin gediğine.
İşte tarihe düşülen not.
Meryemçil kalesi.
Tarihini kimsenin bilmediği…Sahipsiz kaderine terk edilmiş,hoyrat ellerin emellerine kurban gitmiş,bir kültür mirasının kıymetini bilmeyişimiz gözler önünde işte…
Nice kervanlara konaklık etmiştir belki…Nice yolculara gözcülük…
Bilinmez gizlilikleri barındırmış bağrında.Tarihi geçişlerin odağındaymış bir zaman…
Son bir gayret gezelim istiyoruz ama akşamın karanlığı çökmek üzere…
Onu da yarına bırakalım deyip Meryemçil kalesini uzaktan uzağa seyredip evin yolunu tutuyoruz.
İşte böylesi bir anımızında son demleri…
Nice bilinmezleriyle dolu dolu geçen bir zaman.Tarihin dokusunda anıların anılara karıştığı bir an.İşte Bizim eller böylesi güzel ,böylesi nadide bir yer.
Torosların zirvesiyiz.Sabahın serin gün yüzü…İkindinin puslu zopuru…
Yalçın zirvelerin,dik yamaçların,hoyrat yakarışları karşılar sizi baktığınız her yerde…
Zaman sizi sizden alır,götürür….
Götürür …Çünkü Toroslar alır sizden sizi.Zaptedemezsiniz içinizdeki gizemi…
Bilir Toroslar sizi…
Tanır.Sizin her dokunuşunuzdaki hassas akışları…
Sahiplenebilirsen Torosları, barınırsın en yalçın zirvelerinde bir kartal misali…
Yeter ki ihanet etme,Toroslara.
O bilir ,o hissederse ihanetini,kaybolur gidersin Torosların sessiz duruşunda.
O yüzden birlikte sahiplenelim,birlikte barınalım Toroslarda.Bizim dediğimiz her adım ellerimizden kayıp gitmeden sahiplenebilelim…
Burası,Andırın…
Burası,Torosların saklı vadisi…
Burası,bir hüzünler yumağının sevince boğulduğu yer…
Burası,bizim eller…
ERARENG
14.08.2008
İSTANBUL
YORUMLAR
Teşekkür ederim. Kendi çocukluğum aklıma geldi. Dedem, ebem, emmim, bibilerim , ben de geniş bir ailede yetiştim. Sizin aileniz gibi, hemen hemen aynı diyeceğim bir tarımcı/küçükbaş hayvançılıkla geçim eden geniş bir ailem vardı..Çok güzel zamanlardı hakikaten.
Sonra kömbe, patatesli, peynirli kömbe :) Olsa da yesek, yanında ayran ya da buz gibi kayısı veya kara üzüm kakı hoşaf. :))
Yöresel ifade ve deyişleri hep anladım. Ama bazı şeylerde fark var, biz -tırpan bileyidik- deriz, sonra hayvan yayılsın diye çakılan zincirin demirine -zikke- deriz. onun dışında hepsi aynı..
Çok severek okudum.
Saygılar.
Göktürkmen tarafından 11/25/2008 10:10:23 PM zamanında düzenlenmiştir.