DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
Konu: Öğretmenler
Mekân: Karakoçan
Kahramanlar: Yazar, öğrenciler, öğretmenler, bilumum yardakçılar
Tarih: Geniş zaman dilimi; dün, bugün, yarın.
Tür: İfşa edici anlatım, şiirden bozma, tiyatrodan esinlenme, kara mizah
“Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin.”
—Köy Öğretmeni Şefik SINIK’IN son sözleri-
“Bana suni çiçeklerini getirin günümüzün, kokusunu yitirmiş, rengini kaybetmiş ve bozulmuş bir dünyanın.” —Karakoçan’da bir öğretmenin ilk sözleri-
“Dünyanın bütün çiçekleri diyorum” diye başlar en meşhur şiiri memleket edebiyatında öğretmenlerin. Öğretmenler ki bütün çiçeklerin bahçıvanı. Bahçıvan ki bir tek gül için dahi baş üstünde tutulsun, ama nerede?
Bütün çiçekleri getirin, çiçekçi de çiçek bırakmadık ki! Memlekete hizmet için gelen herkese götürdüğümüz için çiçekleri. Falanca makamın müdürü gelmiş hurra! Cümbür cemaat çiçek, çikolata, kolonya ile gideriz. Gelen şaşkın, böyle muamele görmemiştir, görmeyecektir.
Filanca yerin amiri gelmiş, öyle mi sakın geç kalamayalım. Hücum borusunu öttürüp en güzel en nadide, en seri şekilde bitiveririz o makamın kapısında. Oysa yarın bu gidenlere bitini vermez gelenlere. Oysa öğretmenler bir şey istemez sizden, gölge etmeyin yeter.
Öğrencilerimi getirin bana, kim bilir hangi internettedir şimdi. Arayın bulun çabuk.
Anons edin belediyeden. Olmazsa cepten arayın her birini, açıktır kesin. Kahve köşelerinde zar atan solmuş güllere benzeyen. Kafeteryalarda tavla oynayan. Bütün eti senin kemiği benim öğrencilerimi getirin bana. Son bir ders vereceğim onlara, öğrenci olmak neymiş görsünler. Son şarkımı söyleyeceğim;”Bir kez önünü ilikledin mi ömür boyu ilikletirler.” adlı şarkımı. Tecrübe ile sabittir.
Getirin hepsini, getirin, sonra öleceğim, İşim daha bitmedi. Sırada veliler var. Onları da zorla getirin. Hep öyle olmuştur.
Dünyanın bütün suni çiçeklerini diyorum ya, Karakoçan Ovası’nda açan öğretmensiz çiçekleri kökünden söküp getirin. Okulsuz çocukları, desteksiz yalnız ve güzel öğrencileri hırpalayarak getirin. Kötüleyenlerin suladığı kaynanadillerini, internet güllerini, hepsini. Duvarların fısfıs boyalı hasmını, sigara tiryakisini, dershane kaçkınını da unutmayın. Aman, öğretmene kafa tutanını da ekleyin. Hepsini bir anda sözlü yapmak istiyorum. Getirin, Karakoçan’ın beğenmediğiniz gençlerini… Soytarı diye addettiğiniz gençlerini. Takdir sizindir, hep sizin olacak. Ömrümüz böyle nihayete erecek.
Karakoçan’ın bütün çiçeklerini diyorum, ben nasılsa mimlenmiş birisiyim, bir ecnebiyim. Sana mı kalmış gençliğini ıslah etmek ilçenin? Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden! Ne çıbanlar yetişir ilçenin huzurunun üstüne? Ne yaralar açılır kara bahtımızın köküne? Korkmadım hiçbir şeyden ve hiçbir kimseden, iftiradan korktuğum kadar! Ve bu iftira çiçeğine su verenler, tek kelimeyle yazıklar olsun size. Karanlık çiçeklere su verenler, neye hizmet ettiğini bilmeden bu memleket insanını karalayanlar ve o pozisyonda olanlar; görmemişin oğlu olmuş gibi hareket ediyorsunuz. Oysa asıl zakkumlar yanınızda, bir zahmet açın gözlerinizi.
Çiçeklerimize kara sular verenler, kara bulutları ile çiçeklerimizi karartanlar, çiçeklerimizin kokusunu katranlaştıranlar, kara bir heyula gibi üstümüze çıkanlar! Boyunuz devrilsin emi! Dayak yedikten sonra gücü yetmediği için kaçan ve uzakta durup kendisine dayak atanlara küfreden çocuk gibi halimiz, hoş görün.
Önünde ayağa kalkmadığımız öğretmenden, önünüzde ayağa kalkmasını; önünde önünüzü ilklemediğiniz öğretmenden önünü iliklemesini istememiz ne kadar garip! Kravatta, ilikte, düğmede sarraf kesilenler, “sahi son okuduğunuz kitabın adı neydi?”
Çocuğunun öğretmen olmasını zül addedenler, ey zavallılar! Siz hala adam olamamışsınız vâ esef! Çünkü gündüz dahi fenerle aradığımız halde göremiyoruz zatı şahanenizi. Anladınız siz onu!
“Dünyanın bütün çiçeklerini” diyor şair. Baharda yaylalarda açan, güz geldi mi Pilav tepe’de biten, Kavuman Gölü’nden çıkan, Çelakastan akan, Silbus’un eteğinden göğeren, Kuruca’da yeşeren. Biraz yerelleştirelim dedik, ah ne çare? Gücenmesin kimse, kendimizi yazdık.
Çiçek getirin kirlenmemiş, dağ suyu gibi akan gençliğini. Bir usta ressamın fırçasından çıkmış gibi mükemmel endamını, bir melodi gibi insanın içini ısıtan çocuk seslerini.
Annesiz Ayşe’yi bilir misiniz? Sahi yüreğiniz yok ki! Özür dilerin böyle bir soru için.
Peki, Hemofili hastası İbrahim’i tanır mısınız? İbrahim yık içindeki yalancı putları. Doğrul.
Ya alın sizin olsun bu makam, biz her makamda türkümüzü söyleriz yine.
Ya alınız bu elbise size bol gelmesin? Ha etiketiniz her daim dilinizde ve yüreğinizde ve beyninizde? Saklamayın ya, tanıyoruz sizi, bal gibi de biliyoruz. Yok yok sizin işiniz bu değil!
Bakalım, iki gün ekmeksiz kalan kız çocuklarının mide gurultusunu da mı duymadınız? Ne münasebet canım, sizin işiniz bu da değil! Peki, tek tek sigara satan yerler var öğrencilere, haydi buyurun! Açmadı bu da, o zaman ne yapalım?
Ya Zeynur’u tanır mısınız, zatürenin bir öncesindeydi. Sahi ciğeriniz olacak ki yansın?
Bunlar bizim çiçeklerimiz, beğenmeseniz de. Her birinin ayrı hikâyesi, hepsini anlatabilirim. Gerçi dinleyecek vaktiniz olmaz, daha ispiyonlayacağınız onca insan var vatan hainliği üzerine.
Üstlerine örtecek bir kışlık giysileri dahi yok çocukların, farkında mısınız? Ama postunuz sağlam, üşümezsiniz. Ya bunların çoğu spora yönlendirilmiş yardımınız oldu mu?
Bir top, bir file, bir forma. Yani spor yapmasınlar oraya buraya mı gitsinler.
Resme, türküye, gazele… Satranca, halk oyunlarına yolladık. Bir fırçalık yardımınız, bir sazlık övgünüz, bir oyunluk keyfiniz oldu mu? Sövgünüz heybenizde ama maaşallah!
Kesmediyse sayalım; huzura, emniyete, güvene, daha olmadı mı?
En kolayı ne sizin için biliyor musunuz? “ KARALAMAK”. Biz kaç yüreğe bölündük haberiniz var mı? Bu biz kaç kişiyiz değil, kendimizden adımız, aslımız kadar eminiz. Zarf attım aldınız mı? Aslımız dedim, şimdi bir hikâye daha çıkartırsınız siz vatan millet üzerine. Allah sizi eksik etmesin ispiyonunuzdan. Siz de lütfen bir küçük öğrenci yüreğine verin yüreğinizin bir parçasını. Olur mu canım, siz kim öğrenci milleti kim. Peki biz niçin o kadar laf yiyoruz habire. Ateşimiz mi var kendimizi yakan? Peki, bizim derdimiz sizin derdiniz değil mi? Yani şimdi bir kişi yüzünden yüzlerce kişiye düşman mısınız? Olmadı, bir kişi için bütün yorganı yakar mısınız? Deyimler değiştirilemez, bakın iyi bir dilciyim aynı zamanda, kendinizden kabul etmeseniz de. Sahi sizin meşrebiniz kahpe feleğe benziyordu biraz. Kıskandınız mı cicim, sizden daha fazla bu dile saygım var, bu kesin.
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin diyorum. Kendisini ifade etsinler. Yalandan uzak dursunlar, iftiraya bulaşmasınlar. Sevgiyle baksınlar herkese; dini, imanı, mezhebi ne olursa olsun, ırkı, cinsi ne olursa olsun. Açık olsunlar, berrak olsunlar, saygı göstersinler ez cümle bütün var edilene. Unutmasınlar yalnız yılanı, çıyanı, haini. Bir yanları hep duvara dönük olsun ruhlarının, hayal kırıklıkları acıtmasın taze yüreklerini. Umutlarını kırmasın bir şey olduğunu zannedenler.
Ceyhun Atıf KANSU, iyi ki Karakoçan’da yaşamamış. Gözü arkada kalırdı böyle bir şiir yazdığı için. Bizde burada bu öğretmenler gününde bir şerh düştük naçizane. İlçemdeki tüm öğretmenlerin günü kutlu olsun. İyi ki Karakoçan’dasınız. Yüreğimde - Bir Karakoçanlı olarak- en üst makamı sizlere ayırdım. Kabul buyurun lütfen.