Koşturan Ruhlar...
Bazen, sebepler ve sonuçlar dairesi içinde dönen ruhumuz, her günü diğer güne bağlamak için koşturur, arada sıyrılan bir çok huzurlukta peşimiz sıra bizi takip eder. Ölçemediğimiz bir hırs vardır içimizde, ödeşemediğimiz isteklerimiz vardır, yalanlarımız, hayallerimiz, yaşam için planlarımız, kandırılmışlıklarımız vardır, huzursuzluğumuza bir de yorgunluğumuz eklenince yaşam bir labirentten farksız olur.
Doğruyu seçmek, seçememek körlüğü içinde yaşama devam ederken, gözümüzün önüne bize haykıran sesin gölgesinde büyümüş korkuyu görürüz. Farkına varmadığımız bir çok iyilik saklıdır o korkumuzun içinde, çekiniriz, çekinmemiz gerekir.Korkumuz bekli de sakındırır bizi, uzak kalmamızı fısıldar, sebeplerin sonuçlara engel olmasını sağlar. Ama içimizde bir ses hep acabalarla yaşar. Ve ruhumuzu koşturmak isteriz alabildiğine hür, alabildiğine cesur, alabildiğine bağımsız, alabildiğine huzurlu olmayı isteriz.
Koşturan ruhumuz kendi yıkıntılarını oluşturmuştur artık…
Ve bir o kadar da huzursuzdur…
Kararlarımız sıyrılır korkularımızın arasında, huzursuzluklarımızın içinde, kandırılmış bir yaşama veda etme zamanı gelmeden toparlanmak isteriz. İsteriz ki isteklerimiz, hayallerimiz, yaşamın her anında geçerli olsun, hayatı veren ölümü, ölümü veren mutsuzluğu, mutsuzluğu veren isteği, isteği veren çaresizliği ve belki de çaresizliğimizi verenin kim olduğunu tanımadan sonsuza yol alan bir yolcu selamı içinde, yaşama veda edeceğimiz günün yaklaştığını fark ederiz. Artık karşımızda yıkılmaz ölüm düşüncesi vardır ve gerçektir. Anlarız ki, ölümü yaratanın bizi de ölüm için yarattığı gerçeğini unutmuşuz. Ona sığınmak tüm huzursuzluğu sona erdirirken, ondan kaçmak çaresizliğimizle beraber korkularımızı besler.
Ölüm korkusunun olmadığı bir yaşam isteriz….
Ve bizi yaratanın bizden ne istediğini düşünmeyiz bile…
Biz sadece ölmemeyi isteriz..isteriz…isteriz..
İsteklerimiz bitmez bizim, istekler değil mi zaten başımıza korkuyu salan, istediklerimize korkusuz varmak isterken, karşımızda gerçek olanın ölüm olduğunu görürüz.
Akıllarımızın bir köşesinde saklı duran, ölülerimiz vardır, onlara ait olan kitaplar vardır, duvarlara astığımız güzel sözleri vardır, yaşamlarını överek anlattığımız yaşanmışlıkları vardır, halen bazısının ayakkabısı kapımızın önünde durur, bazısının saati, bazısının elbisesi halen asılıdır askıda, sanki uyanmak için bekledikleri sabah bu günün sabahı değilmiş gibi hazır dururlar. Bir kere seslenseler bize, sizde öleceksiniz diye duyduğumuz halde inanamayız, gerçekçi bulamayız, daha var deriz, daha var vaktimiz, bir vakte sığdırılmış ömür içinde fazlaca isteklerle yaşamı sürmek isteriz.
Aklımızın bir köşesinde bize ait olan ölülerimiz vardır.
Onlar aklımızın bir köşesinde sessizce yaşarken, bizde yaşamaya devam ederiz.
Ve bir gün hatırlamaktan korktuğumuz ölümün bize baktığını görürüz, bir anlıktır artık yaşam ve bir nefes kadar yakındır artık yaratan…
Adımların hızlılığı içinde, omuzlarda taşınır naşımız.
Gözyaşı ile yıkanır mezar taşmız...
YORUMLAR
Ölüm korkusunun olmadığı bir yaşam isteriz….
Ve bizi yaratanın bizden ne istediğini düşünmeyiz bile…
Biz sadece ölmemeyi isteriz..isteriz…isteriz..
Oysa ki yüce peygamberimizin de ''YAŞARKEN ÖLÜNÜZ ''...dediği gibi, yaşarken ölmeli, muhteşem ruh varlığımızı nefsin dünya çıkarları tuzağında hapsetmemeliyiz...nefsimizi öldürüp, ruhumuzu özgürleştirmeliyiz...ruhlarımız nereye koşacağını çok iyi biliyor zaten...
çok güzeldi binyıl...kutluyorum...