“DUR BEN SANA BİR ŞEY SÖYLEYEM!”
“Dur, ben sana bir şey söyleyem.” diye bana seslenen ve her zaman konuşmasına bu şekilde bir girizgah ile “Ya Allah, Ya Bismillah!” diyen Sait’e baktım, sonra bir an durdum ve; “Sen bana bir şey söyle!” dedim gayri ihtiyari. Sonra ne olduysa; “Yok yok söyleme sen. Dur, ben sana bir şey söyleyeyim.” diye bu yazıyı kaleme aldım. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum henüz. Bu yazı Sait’in şahsında bütün; “Dur, ben sana bir şey söyleyem.” diyenlere ithaftır. Ve yazının bitimine değin okuyanı, “Dur, ben sana bir şey söyleyem.” ile delirtmeyi düşünüyorum. İşinize gelirse okuyun, gelmezse siz bilirsiniz.
Çevrenize dikkat kesilin, pür dikkat dinleyin insanları, gözlerinin içine bakın herkesin.Sözlerini ölçüp biçin bir cahilin bile, tavırlarına bakın bir delikanlının, meselelerini belleyin iyice bir yaşlının. Oturduğunuz insanların oturuşundan tutun da yürüyüşüne değin tartın, alıcı gözle bakın, keyifle seyredin.Yolcunun biri ter içinde kaldığı bir yolculuk esnasında ağaç altında oturup dinlenen bir filozofa seslenir: “Selamunaleyküm ey dost! Falanca köye nice yol var daha deyiverir misin bana?” diye. Filozof ise doğrulur ve;”Aleykümselam hemşerim.”der ilkin. Sonra ise; “Önce bir yürü bakayım. Ondan sonra cevap vereyim sana.” der. Yolcu ise kendisiyle dalga geçildiğini zanneder; “Yürüyüşümü napcan netcen bre, ne kadar mesafe var onu söylecen gayri!” diye çıkışır hemen. Filozof ise: “Yürüyüşünü görmeden ne kadar zamanda varacağını nereden bileyim.” der. Görmeden nasıl yazacağız, nasıl anlatacağız onca şeyi ve onca kişiyi? Biri yanınıza geldi mi onu çözmeniz için; ‘Önce konuş bakalım.’ deyin.’Konuş ki seni görebilelim.’
Öyle bir haleti ruhiyeye girmişti ki yukarıdaki sözü ağzına sakız yapmaması na-mümkündü Sait’in. Sait müsait zamanlarda namüsait pozisyonlarda bu cümleyi kurup diğer cümlelerine vasait olarak kullanıyordu. Tekaüte eren memur olgunluğu ile sohbetlerimize şeker katan bu dost canlısına hürmeten ağzına pelesenk olan bu cümlenin bütün ilçenin diline sakız olacağı korkusu ile yazıyorum.”Dur ben sana bir şey söyleyem.” Hemen dilinize dolayın ve hemen buyur edin karşınızdaki zatı muhtereme. Bu maya tutar mı demeyin, deneyin. İlla ki tutacaktır.
“Söyle be mübarek, ne söyleyeceksen söyle.”şeklinde bir çıkış diğer cümleleri ürkütmesin sakın.Laf çok karnımız tok. Şu an yeni anlam doğumları için laf ebeliği yapıyor, ip üstünde zıplayan cambaz çevikliği kelimeleri ters yüz edip, daldan dala atlayan serçe ürkekliği ile konuyu dallandırıp budaklandırıyoruz. Bir de buradan yakın dediğinizi duyar gibi oluyorum.Ama elden ne gelir. Ha, durun! Ben size bir şey söyleyeceğim!
İnsanı kabız ediyor, kör bir yalnızlığa itiyor, sağır bir hüzne gönderiyorsun.Yiğidim, aslanım ne söyleyeceksen söyle de görelim bir hele.Söylediğin kaç okka geliyor, kaç arşın boyunda geliyor? Yoksa zebellah gibi insanın üstüne çöken bir ağırlık katıp, toz duman ediyor mu ortalığı? Velveleye vermenin anlamı ne? Sakın bir daha o cümleyi kurma Sait kardeş!
Uzun bir yolda uzun bir mesele anlatan uzun bir adam oturmuş farz edin yanınıza. En yakın mola yeri kilometrelerce ötede. Kulağınızın dibinde sizi bunaltacak denli mesele çerezi ile abur cuburluk etmekte. Ve her cümlesi bozuk bir kaset gibi sarbaştan.. ”Dur ben sana bir şey söyleyem.” tarzında. Artık ah mı çekersiniz, vah mı çekersiniz? Oranızı mı mıncıklarsınız, buranızı mı mıncıklarsınız siz bilirsiniz?
Bir dost sohbetinde tavşan kanı çayı yudumlayıp dem vururken siyaset üzerine, ”Dur ben sana bir şey söyleyem.”gelmesin mi? Artık çay imam suyuna döner, sohbet mahalle kadınlarının dırdırına döner. Siyasetiniz ise küçük yer siyasetine benzeyerek onu bunu şikayet etme şekline bürünür. İşte bu denli etkili olan “Dur ben sana bir şey söyleyem” lafzını hemencecik geri tıkamanız lazım o ağza. Yoksa ağzı olan konuşuyor havası içinde kuru rüzgarlar eşliğinde uçuşuverirsiniz kağıt misali öteye beriye.
“Durun dostlar! Size bir şey söyleyeceğim.” diye bir tirat çeksem usulünce ya da uyarı levhası diksem yanı başıma kabul eder misiniz? Olumlu bir tarzda bakarsak bu cümleye ne olur? Memleket edebiyatı bu söz ile bir çığır açacak ömür billah susan ya da zar zor konuşan insanlar birbirine bir şeyler söyleme arzusu ile dolacak, bu söz memleket edebiyatının hem sözlü hem yazılı vesikası olarak “Big Ben’i” olacaktır.
Kadirşinas Sait’in eşref vaktine denk gelen bu giriş lafzı inşallah söylenmek istenen her şeyin miftahı olur, mühürlü kalplere kilit olur, paslanmış zihinlere zımpara olur.
Esasen bütün yazarlar ve şairler ve edipler bir şeyleri ortaya dökerken ve koyarken, bütün televizyonlar ve gazeteler ve Internet sayfaları olan biteni anında herkese duyururken bizlere bir şey söylemiyorlar mı? Sait dile gelmeyeni dile getiriyor, sadece kapıyı açık bırakıyor ve bizlerin konuşması ve yazması gerektiğini ifade ediyor.
Sayın okuyucu, burada durun bir hele! Size bir şey söylemek istiyorum.Eğin kulağınızı bana doğru. Eğin eğin, korkmayın yahu biraz daha.Tamam, şimdi oldu.
Bu sözü anında başkasına göndermeniz gereken bir internet mesajı olarak görün ve: “Bekletmeden hemen yolla lütfen. Bana dahi!”
Olur mu?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.