- 3270 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kaş Yaparken Göz Çıkarmak
Türkiye Türkçesi, dinî, siyâsî, teknolojik ve coğrafî sebepler dolayısıyla birçok dilin etkisinde kalmış bir şivedir. Dilimizde bir hayli yabancı kelime mevcûd. İslâmiyet’in kâbulü ile başlayan bu dil etkileşimi, Müslüman Türklerin yüzyıllar boyunca konuşacağı dili te’sîri altına almıştır ve bu uzun süreli etkileşim nihâyetinde yabancı kelimelerin (umûmîyetle Arapça ve Farsça) büyük bir kısmı Türkçeleşmiştir. Lâkin dilimiz,18.yüzyılda başlayan “Mahallîleşme” cereyanıyla birlikte Arapça ve Farsçanın etkisinden kurtarılmaya çalışılmış ve yakın tarihimizde de kimi Türk aydınları tarafından “tasfiyecilik” olarak nitelendirilen; dilimizden bütün yabancı kelimelerin atılıp yerine de öz Türkçe kelimelerin kullanılması harekâtı başlatılmıştır.
Türkiye Türkçesi genel anlamda incelendiği vakit, atalarımızın Orta Asya’dayken konuştuğu Türkçe’nin bugün Türkiye’de konuşulan Türkçe’den bir hayli farklı olduğu gerçeği göze çarpar. Gerek kelimenin ses yapısında gerekse kelimenin şeklinde zuhûr eden bu değişimin birçok sebebi mevcûd. Hatta kimi kelimeler incelemeye tâbii tutulduğunda, anlamlarının dahi tamamıyla değiştiği görülür. Meselâ “yavuz” kelimesi öz Türkçe’de zararlı ve olumsuz fiilleri olan kişileri tanımlamada kullanılan bir kelimeyken zamanla anlamında bir değişme olmuş ve cesur, yiğit, yürekli gibi sıfatlara mâlik olan kişileri tanımlamada kullanılmaya müsâit hâle gelmiştir. Dolayısıyla dilimiz, büyük çapta bir değişime uğramıştır. Hâl böyle olunca ta yüzyıllar öncesine gidip dili sadeleştirmek için öz Türkçe’den medet umulması, dilimizi fakirleştirmek ve dokunulmaz bir yapısı olan, üzerinde hiçbir şekilde oynama yapılmasına müsâit olmayan deyimlerimizin katledilmesinden başka bir şey değildir. Dilimizin gözbebeği olan deyimlerimizin hafife alınarak böyle bir uygulamanın yapılması dilimizi yabancı dillerin te’sîrinden kurtarmaktan çok Türkiye Türkçesi’nin mâlik olduğu zenginliği elinden almak, onu tüm zarâfetinden mahrum etmektir. Örnek verecek olursak; günlük hayatta birçok kez kullandığımız “akıl” kelimesi, Arapça ‘akl kelimesinin şekil olarak değişime uğramış hâlidir. Türkçe’nin yapısı gereği “k” ve “l” kelimeleri arasına “ı” girerek “akıl” hâlini almış ve artık Türkçeleşmiştir. Bununla birlikte “akıl” kelimesiyle ilgili birçok deyim zuhûr etmiştir. “Aklı almamak” ibâresi bir deyimdir. Tasfiyecilik yaparak, Arapça kökenli olan “akıl” kelimesi dilimizden atılıp yerine “akıl” mânâsına gelen ve öz Türkçe olan “us” kelimesi getirildiğinde “aklı almamak” deyimi “usu almamak” hâline dönüşüyor. Yani bir insanın, hayretler içerisinde kaldığı zaman “Bu işi aklım almıyor.” demek yerine “Bu işi usum almıyor.” demesi icâp ediyor. Netîcede de böyle saçma ve kurallara uymayan bir kullanım ortaya çıkıyor. Çünkü deyimlerin dokunulmazlıkları vardır ve bünyesinde ihtivâ ettiği kelimelerin yerine başka bir kelimenin getirilmesi söz konusu olamaz. Dilimizde de böyle bir kural mevcûd olunca akıl kelimesi ile birlikte bu kelime ile ilgili bütün deyimler de çöpe atılıyor. Dolayısıyla “tasfiyecilik” denilen sadeleştirme hareketi, tabiri câizse dilimizin kolunu kanadını buduyor.
Türkçeyi yabancı dillerin te’sîrinden kurtarmak içün dilimizden kelime atmak yerine, yabancı kelimelerin; bilhassa teknolojinin etkisi netîcesinde yabancı kelimelerin dilimize girmesini engelleyip, teknolojik aletlerin ve terimlerin mahiyetine uygun Türkçe kelimeler üretmek daha makbuldür. Mâlum; kaş yaparken göz çıkarmamak lazım.
23.10.2008
KÜTAHYA
Mustafâ KILIÇBAY