acının izdüşümü...
Rüzgar dağıttı, savurdu harflerimi. Koruyamadım konuşacağım, yaşayacağım kelimeleri.
Yalnız, bir kırık A kaldı elimde. Hangi kelimeden kalandır bu sesli harf? Üç harfli bir kelimeden kalsın isterdim. Bulmak daha kolay olurdu onun diğer parçalarını. “aşk” ya da “acı” dan kalandır belki de.
Aşk’ı korumuştum oysa ki rüzgardan. Belli ki acıdan gelmeydi. Aşk’ı kaybetseydim çok üzülürdüm ya acıyı kaybetmiş olsam. O halde A’yı da gömmeliyim ve üstünü örtmeliyim unutkanlığımla. Ama dirilecektir, dikiliverecektir tüm heybetiyle hayatımın tam ortasına.
O rüzgar gelince ebediyen yok olsun istediğim kelimelerim vardı. O kelimeleri silmek istiyordum. Benim gibi onları gömen bir rehber edinmeliydim. Nasıl kurulacağımı da o anlatmalıydı bana.
Yaşadığım yerlerden yaşamadığım yerlere, duyduğum seslerden duymadığım seslere, adım attığım kaldırımlardan değmediğim kaldırımlara göç ettim. Denizde aylarca kalmış, karayı bulamamış, bulduğunda da sevinçten çılgına dönmüş kaşifler gibi sarıldım yeni kentime. Aradım kurtuluş yolunu, acıyı hayatımdan çıkarabilme rotasını…
Bana acının ebediyen yok olabileceğini söyleyen tek bir ize bile rastlamadım. Satırlarına gömülen bir şair bana şunları dedi; “İnsanı mutlu eden şeyler, o’nun felaketini de kaynağı olabiliyor.” Ben ise sustum ve inanmadım O’na. Danıştığım ikinci yazar şunları fısıldadı arsız bir gülüşle: “silmeye uğraştıkça, silgiyi bastırdıkça iyice gömülüp belirginleşir.” Ve ben elimde istemediğim bir cevapla başka bir kapıya gönderildim. Elinde sayfalar, durmaksızın yazan bir yazardı bu. Bana bir hikaye anlatacağını söyledi:
“ ihtiyar bir kadın ormanda yaşayan bir münzevinin karlar altında çilek yetiştirdiğini söylemişti. Büyük kızından ormana gidip, çilek getirmesini istedi. Kız, ormana gitti, annesinin isteğini münzeviye iletti. Münzevi ; öyleyse önce bana bir iyilik yap, şuradaki karları süpürüver. Kuşlara yem vereceğim dedi. Kız oralı bile olmamıştı. Sadece çilek istediğini tekrarladı. Münzevi de ona çilek vermedi. Kız annesine olanları anlatınca annesi bu defa küçük kızını gönderdi. Münzevi ona da karları süpürmesini söyledi. Kız hemen süpürgeyi alıp işe koyuldu. Karları büyük bir ciddiyetle süpürmeye başladı, çilekleri unutmuştu bile. Ama birdenbire karların altından çilekler çıkıverdi.”
Bu hikayeden sonra kafam karışmıştı. Acı kaçınılmazdı ve beni bulacaktı. O halde, ‘sevincin, mutluluğun olduğu yerde acı er geç uğrayacaktı kıyılarımıza’ demekten vazgeçip: ‘sıkıntının, acının olduğu yerde mutluluk da belirecektir elbet’ demeliydim. Yalnızca bir kavram hatası!
..
Kendi şehrime, kendi denizime yöneldim. A’nın kalanlarının beni bulmasını bekledim. Kaçıp kollarına sığınacağım beni en derininde konuk edecek bir mutluluk beklemek hayaldi. En azında şimdilik.
Bütün kelimelerimi korumam gerekliydi rüzgara karşı. Rüzgar bana ait olanları almadan, ben sahip çıkacaktım verilenlere. Bana ne verildiyse saklanmalıydı. Belli ki beni tamamlayan şeylerdi bunlar. Onlarsız eksik ve yarım olacaktım.
Rüzgar eli boş döndü benim yamacımdan…
..
YORUMLAR
Yazınızı okurken, goethe'nin sevdiğine yazdığı mektupları aklıma yansıdı.
şöyle diyordu bir mektubunda;
'' Neden sana acı çektiriyorum sevgilim ? Neden hep, ya sana acı çekirmek ya da kendi kendimi aldatmakla geçiyor günler ? ''
Ve birbirinin hiç bir şeyi olmayacakken her şeyi olmaya devam ettiler. Her şeyin olacağım diyen sevgiler ise kısa bir zaman sonra hiç bir şeyim olmayacaksın sözü ile aşklarını bitiyorlardı.
Belki de sevdiği insanı kendi varlığınla sarıp dünyadan kopartarak, yanlızca kendine ait, başkalarının girmeyeceğinden emin olduğun bir kapalı bahçe haline getirme arzusunun boğuculuğu, '' kimse kimsenin her şeyi olmayacağından '' sonunda insanı sıkıntıyla bunaltarak, karşısındakinin '' hiç bir şeyi olmama '' isteğine sürüklüyor olması aşkı bitiren neden oluyor galiba.
Yazarın dediği gibi acı sözcüğü kullanılınca, aşk tek taraflı bakılan bir pencere halini alıyor, sevgililer hep kendi pencerelerinde izliyorlar aşk'ı...
Yorum belki uzun oldu fakat yazınız çok şey anımsattı...
Sevgiyle kalın...
binyıl tarafından 11/5/2008 9:54:54 PM zamanında düzenlenmiştir.