- 2712 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
ÜLKEMİZİN DOĞASINI KORUMAK
Ünlü ozanımız Âşık Veysel’in dizeleriyle;
DOST DOST DİYE NİCESİNE SARILDIM
BENİM SADIK YÂ RİM KARA TOPRAKTIR
BEYHUDE YORULDUM BOŞA DOLANDIM
BENİM SADIK YÂRİM KARA TOPRAKTIR.
Bizi ana gibi , yâr gibi bağrına basan toprak, sevdalı kırçiçeği, hayâllerimizin ateş böceği ekmeğimiz, aşımız ,işimiz, en sadık yodaşımız toprak. Tarihi bir sır gib bağrında saklayan, tohumu çiçeklendirip, umutsuzluğu yasaklayan; Veysel’i gül ile kucaklayan toprak...
BAĞRIN YARDIM KAZMA İLE EL İLE
YÜZÜN YIRTTIM TIRNAK İLE BEL İLE
YİNE BENİ KARŞILADI GÜL İLE
BENİM SADIK YÂRİM KARA TOPRAKTIR
Her zaman vefalı, emeğe saygılı, ama artık yarınlardan kaygılı toprak; aslında toprak değil kaygılanan; biziz, insanlık adına o muhteşem TABİAT ANA evirdi çevirdi, milyonlarca yıl sonra ’ Akıllı Yaratıklar ’ dünyaya getirdi, biz insanlar!
Görüyorsunuz ya toprağın sabrı ne kadar uzun, böyle sabırlı bir ananın bu günden yarına bir kaygısı olabilir mi ; bu soruyu biz yanıtlamalıyız ’Toprak Ana’ adına, çünki o bizi anlasa da dili bizim dilİmizden değil; merhameti ne kadar büyükse, öfkesi de o kadar büyük, sabrı sonsuz ama, günden güne taşıyor, sabırsız aç gözlü insanların görgüsüzlüğü artık çizmeyi aşıyor.’ Her ağacın kurdu özünden olur’ muş; dünyanın kurdu da insanlar ne yazık ki...Her gün bize besin sağlayan bir kucağı kemirip tepiyoruz, NÜKLEER ATIKLAR serpiyoruz, parçalıyoruz doğayı . Yaşıyacağımız ortamı artık insanların yaşıyamıyacakları bir konuma getiriyoruz... Savaşlarda kilo/ tonlarca bombayla yakıyor, yok ediyor, alıyoruz canını doğanın.
Kimyasal zehirli bileşikler üretiyoruz, N.B.C. (Nükleer Biyolojik Kimyasal )silahların yanı sıra uydularla radyo ve radyasyon dalgaları ile tüm canlıları tam bir KAOS, büyük bir CEHENNEM içine sürüklüyoruz.BİZ ADEM OĞULLARI BU GİDİŞE DUR DEMELİYİZ.YOKSA;
yoksa insanlığın milyonlarca yıllık kültürel geçmişi de herc-ü merç içinde yok olup gidecektir.TOPRAK ANA insanların yerine milyonlarca yıl emek çekerek ,yeni bir akıllı yaratık türetecektir sanırım.O düzende artık insana yer verilmeyecektir.Çünkü insanın doğayı ve insanlığı ne hale getirdiği gözler önünde! Bir çok canlı türü hızla yok oluyor.Kuşlar, bitkiler,tek hücreli ve çok hücreli,suda ve karada yaşayan bir çok memeli sürüler halinde ölüyor. EKO SİSTEM ÇÖKÜYOR,YAŞAM ALANLARI (HABİTAT) SANAYİLEŞME VE PARA HIRSIYLA DARALTILIYOR.
Bu gidişle mavi dünyamız var oluş süreciyle kıyasladığımızda, yakın bir gelecekte KIZIL GEZEGEN MARS’ tan ya da AY’ dan hiçbir farkı kalmıyacak, KIZILCA KIYÂMET KOPACAKTIR.
İşte bu nedenle artık insanlık, yaptıklarını neye malolduğunu görmeli, silahlanma yerine bilimsel projelere kaynak aktarmalı,savaşan dünya yerine BARIŞ İÇİNDE BİR DÜNYA yaratılmalıdır.
Din,dil, mezhep,renk,ırk, ayrımı gözetmeksizin her canlının dilini öğrenmek, onu anlamak,yaşam hakkını korumak zorundayız.Çünkü doğa yalnızca insanlarla değil, bitkileriyle, hayvanlarıyla (FLORA & FAUNA) ,canlı cansız tüm elementleriyle bir bütündür.İnsanoğlunun tek bir atomu bile parçalamaya hakkı yoktur.
Başka yıldızlarda yaşamak isteğimiz bile yaşamın güzelliğinden kaynaklanıyor ise,niçin avuçlarımızdaki güzel dünyayı parçalayıp yok ediyoruz?
ÇÜNKİ BAZILARIMIZ DOYMAK BİLMİYOR.
Onların yalnızca karınları aç değil; gözleri aç, yutsalar da dünyayı doymayacaklar,çünki onlar parayla gözlerini açar, parayla gözlerini kaparlar...Yoksulun, kamunun malını arazisini alır, üstüne kendi binalarını yaparlar; sanki dünyanın tapusu para karşılığı yalnızca onların adına çıkartılmıştır.Tarihmiş, uygarlıkmış,insanlıkmış, hayvanatmış, nebatatmış; tüm bu değerleri onlar çoktan ’ slip ’ çekmişlerdir kredi kartlarında...Çünkü onlar insanlığı masa başlarında bir deste iskambil kâğıdı gibi oynamaktan zevk alıyorlar...
Onlar bu gün olduğu gibi yarının da en büyük kumarbazlarıdır.Artık bu oyun sona ermeli, bu kumarbazlar ellerindeki tüm kozları insanlığa vermelidir; yoksa biz zorla almalıyız.
ÇÜNKÜ MASALARDA PEYLENEN HEPİMİZİN HAYATIDIR,DÜNYANIN YAŞAMIDIR,BU KAVGA VAR OLUŞ YA DA YOK OLUŞ KAVGASIDIR.
O halde insanca bir yaşam için ülkemizin ve tüm dünyanın canlı cansız tüm değerlerini canla başla korunabilmesi için yeryüzüne ve gökyüzüne sahip çıkmalıyız;EVREN HEPİMİZİNDİR.
DÜNYA KÜLTÜR MİRASINA GİRECEK PEK ÇOK KAYNAKLARIYLA ANADOLU; BÜTÜNÜYLE BİR AÇIK HAVA MÜZESİ GÖRÜNÜMNDEDİR.BİRİNCİ DERECEDE DOĞAL SİT ALANLARI, AKARSULARIMIZ, KANYONLARIMIZ, DAĞLARIMIZ, GÖLLERİMİZ, OVALARIMIZ,HİTİT GÜNEŞİYLE AYDINLANMAKTADIR.
DANTEL DANTEL KIYILARIMIZA PAHA BİÇİLEMEZKEN AKKUYU’YA NÜKLEER SANTRAL KURMAYI REVA GÖRENLER, PARA İÇİN BAŞLARINI DEVE KUŞU GİBİ KUMA GÖMSELER DE RADYASYON KARŞISINDA POPOLARININ AÇIKTA KALACAĞINI GÖRMELİDİRLER. BU GÜNDEN TEZİ YOK , ATTIĞINIZ ADIMDAN, GİTTİĞİNİZ YOLDAN DÖNÜN!
YOKSA YARIN HEPİMİZE ÖLÜMDÜR.
YAŞAMINIZ DEĞER TAŞIYORSA , BANA NE DEMEYE,
ÜLKEMİZİN TOPRAKLARINI VE DENİZİNİ, MASMAVİ GÖĞÜMÜZÜ, İÇTİĞİMİZ SUYU HİÇ KİMSENİN KİRLETMEYE HAKKI YOKTUR.
ARTIK HAYIR DEMESİNİ ÖĞRENMELİ,NÜKLEER ATIKLARI GERİSİN GERİ GÖNDERMELİYİZ.
AKKUYU’YU NÜKLEER SANTRAL TÜCCARLARININ B-K KUYUSUNA DÖNDÜRTMEMELİYİZ.
BU ÜLKE BİZİM,
DUYARLILIK HEPİMİZİN !
NÜKLEER SANTRALLERE HAYIR’
KÖYLÜM İŞÇİM, DAĞIM TAŞIM, KURDUM KUŞUM; HAYKIR, NÜKLEER SANTRALLERE HAYIR’
En derin saygılarımla.
ŞABAN AKTAŞ
YORUMLAR
Saygıdeğer dostlar;
Gece saat 00.00 dan 08.30 sularına kadar BİLGİSAYAR TARAFINDAN TEKNİK BİR ARIZA İLE KIRMIZI KURDELE İLE ÖDÜLLENDİRİLİP, 08.30 DA DÜZELTİLEN SORUN İÇİN (''ülkemizin doğasını korumak'' adlı yazım) BİLGİSAYARA BİR DAHA BÖYLE YAPMAMASI GEREKTİĞİ GEREKÇESİYLE
UYARI CEZASI VERİLMİŞ OLUP, DURUM SAYIN YÖNETİCİMİZCE DÜZELTİLMİŞTİR.
BU BE SEBEPLE TARAFIMCA YAZILAN TÜM AÇIKLAMALAR GEÇERLİĞİNİ YİTİRMİŞTİR.
TÜM KAMUOYUNA ÖNEMLE ARZOLUNUR.
SAYGIMLA.
Şaban Aktaş tarafından 11/5/2008 9:32:14 AM zamanında düzenlenmiştir.
Teknik sorundan dolayı sistem iki yazıyı güne getirmiştir.
Aslında iki yazıda güne gelmeyi hakediyor. Ama sitemizde yazılar bölümünde en çok puan alan yazı günün yazısı seçildiği için sistemden dolayı oluşan sorunm düzelmiştir.
Günün seçkisi olarak ilan edilmdediği halde bu iki seçkiyide tebrik ederim ve duyarlı yazınızdan ötürü size teşekkür ederim.
Sevgilerimle
sevgili güldane ; sağolasın dikkat ve takibin için.Bin yıl ile aşağıda ki yazışmalar geçti.Bilginize...Selam sevgi ve saygımla.
Mesaj Gönder Arkadaş Listeme Ekle Engelle Düzenle
11/5/2008 3:48:20 AM
YAZINIZI KUTLARIM SAYIN BİN YIL ANCAK TIKLANDIĞI ZAMAN BENİM YAZIM EKRANA GELMESİ GEREKİRKEN ŞU SAAT İTİBARİYLE GÜNÜN YAZISI SEÇİLEN YAZIMIN YERİNDE NİÇİN SİZİN YAZINIZ OLDUĞUNU SORMADAN EDEMEDİM.SAYGIMLA.
Şaban Aktaş tarafından 11/5/2008 3:49:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
binyıl
VIP üye
Mesaj Gönder Arkadaş Listeme Ekle Engelle
11/5/2008 3:56:49 AM
Teknik bir sorun var sanırım. Bu konuyu mesajla sayın Ansız'a iletirim, sizde mesaj atarsanız gerekli düzeltme yapılır sanırım.
Bu arada, bu konu ile alakalı bilgi sahibi değilim. Yarın düzelir ve günün yazısı kısmında sizin yazınıza ulaşılır sanırım.
Saygımla.
Mesaj Gönder Arkadaş Listeme Ekle Engelle Düzenle
11/5/2008 3:48:20 AM
YAZINIZI KUTLARIM SAYIN BİN YIL ANCAK TIKLANDIĞI ZAMAN BENİM YAZIM EKRANA GELMESİ GEREKİRKEN ŞU SAAT İTİBARİYLE GÜNÜN YAZISI SEÇİLEN YAZIMIN YERİNDE NİÇİN SİZİN YAZINIZ OLDUĞUNU SORMADAN EDEMEDİM.SAYGIMLA.
Şaban Aktaş tarafından 11/5/2008 3:49:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
binyıl
VIP üye
Mesaj Gönder Arkadaş Listeme Ekle Engelle
11/5/2008 3:56:49 AM
Teknik bir sorun var sanırım. Bu konuyu mesajla sayın Ansız'a iletirim, sizde mesaj atarsanız gerekli düzeltme yapılır sanırım.
Bu arada, bu konu ile alakalı bilgi sahibi değilim. Yarın düzelir ve günün yazısı kısmında sizin yazınıza ulaşılır sanırım.
Saygımla.
Şaban Aktaş tarafından 11/5/2008 4:47:52 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Şaban öncelikle yorumumdan alıntı yapıp dikkati çekiyor olmanız beni mutlu etti ama benim anlıyamadığım günün yazısı seçilmenize rağmen neden baş sayfada değilsiniz de buradasınız pek anlıyamadım doğrusu, bir yanlışlık mı var yoksa site kurdeleyi artık çifter çifter mi vermeye başladı , eğer öyleyse yarın ana sayfada görürüz umarım yazını ... Sevgilerimle ......
Yazıma ilgi duyup okuyan ve değerlendirmede bulunan tüm dostlara sonsuz selam saygı sevgi ve teşekkürlerimi sunarım.
Görünen o ki okuyup da yorum yazmayan, bu yazının fakat GÜNÜN YAZISI SEÇİLMESİNİ sağlayan pek çok arkadaşımız olmuştur.
AYRI AYRI HER BİRİNİZE İÇTENLİKLER SUNAR,
YÜCE TANRININ, BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜSTÜNDE BARIŞ KARDEŞLİK DUYGULARIYLA BİR ARADA HEPİMİZE ULUSÇA VAR VE BİR OLMAYI İRİ VE DİRİ OLMAYI NASİP VE MÜMKÜN KILMASINI NİYAZ EYLERİM.
BU VESİLE İLE SAYIN SİTE YÖNETİCİ VE SAHİBİ ANSIZIN'A DA BU MUTLUĞU PAYLAŞMADA VESİLE ODUĞU İÇİN AYRICA SAYGI VE ŞÜKRANLARIMI İLETİRİM.
ŞEN VE ESEN KALINIZ ...
.......................................................................................
Saygıdeğer dostlar;
Gece saat 00.00 dan 08.30 sularına kadar BİLGİSAYAR TARAFINDAN TEKNİK BİR ARIZA İLE KIRMIZI KURDELE İLE ÖDÜLLENDİRİLİP, 08.30 DA DÜZELTİLEN SORUN İÇİN (''ülkemizin doğasını korumak'' dlı yazım) BİLGİSAYARA BİR DAHA BÖYLE YAPMAMASI GEREKTİĞİ GEREKÇESİYLE
UYARI CEZASI VERİLMİŞ OLUP, DURUM SAYIN YÖNETİCİMİZCE DÜZELTİLMİŞTİR.
BU BE SEBEPLE TARAFIMCA YAZILAN TÜM AÇIKLAMALAR GEÇERLİĞİNİ YİTİRMİŞTİR.
TÜM KAMUOYUNA ÖNEMLE ARZOLUNUR.
SAYGIMLA.
Şaban Aktaş tarafından 11/5/2008 9:41:34 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili dostlar biraz evvel döndüm ve yazılarınızı yorumlarınızı okudum.Hepinize ayr ayrı candan teşekkür ederim.Özellikle Güldane arkadaşımızın eklediği bilgi çok çok değerli ve burada bir parağraf çok can alıcı bir noktayı da vurguluyıor.Aşağıya bu paragrafı bir kez daha göz önüne almayı uygun buldum.Tüm arakdaşlarımızın okumasını ve yurdumuzun doğasına sahip çıkmasını isterim elbet...
Şimdi çok yorgunum ama sizlerin yazıları biraz dinlendirdi.Görüşmek üzere esenlikler dilerim.
................................................................
Öte yandan deprem kuşağında yer alan Türkiye için nükleer tesislerin kurulması risklidir. Hatırlanacağı gibi Akkuyu’ya Nükleer Santral kurmaya yönelik ihalenin 15 Ekim 1999’da sonlandırılacağı açıklanmıştı. O tarihlerde çok güvenli söylemiyle pekiştirilen nükleer santrale yönelik beklenmedik bir şey olmuş ve Japonya’da Takaimura nükleer kazası olmuştur. Akkuyu'nun yer lisansı, 1976 yılında, henüz bir Çevre Bakanlığı dahi yokken alınmıştı. Nitekim, Akkuyu'ya 1976 yılında yer lisansı onayı veren üç kişiden biri olan Nükleer Mühendis Prof. Dr. Tolga Yarman, bugün için bu lisansın geçersiz olduğunu beyan etmiştir. Başta stratejik konumu dolayısıyla Marmara ya da Karadeniz Bölgesine yapım planları iptal edilen Akkuyu Nükleer Enerji Santralı Akdeniz’e kaydırılmış ancak 11 Eylül'den sonra, nükleer santralların birer hedef olabileceği sıkça tartışılmıştır. Bu açıdan düşünüldüğünde ise, kuzey ya da güney, doğu ya da batı, nerede olursa olsun, nükleer santralların bir saldırı için çok ciddi sonuçlar doğurabilecek birer hedef ve hatta birer atom bombası oldukları söylenmiştir.
“2/B Arazileri Satılmasın” İmza Kampanyası
Web Sitesi ve İmza Standları Katılım Toplamı
TEMA Vakfı “2/B Arazileri Satılmasın”
İmza Kampanyası Başlattı
“2/B Arazilerinin Satılmaması ve 2/B’lerin Tekrar Yaşanmaması İçin
Yasal Önlem Alınsın !”
AKP, 2003 yılında 25 milyar dolar gelir elde edileceğini ileri sürerek kamuoyunda kısaca 2/B orman arazilerinin satışı olarak bilinen konuyu gündeme getirmiş, bu girişim TEMA Vakfı’nın da içinde bulunduğu Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği’nin önderliğinde yapılan çalışmalar, kamuoyunun tepkisi ve 10’ncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto kararı ile engellenmişti. Ancak, AKP seçim bildirgesinde de yer verdiği 2/B orman arazilerinin satışını, kapsamını daha da genişleterek yeniden gündeme getiriyor. Çevre ve Orman Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı bu konudaki teknik çalışmaları başlattı.
Hepimizin geleceğini etkileyen orman doğal varlığımızın tehlikede olduğunu görüyor ve bunun önlenmesinde bizlerin kararına da ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle TEMA Vakfı olarak, Türkiye genelinde görev yapan 555 Temsilcimiz ile Gönüllü Sorumlumuz ve 326 bini aşkın gönüllümüz ile http://www.tema.org.tr/2B adresli web sitemizde “2/B Arazileri Satılmasın” İmza Kampanyası başlattığımızı duyuruyoruz.
TEMA Vakfı, 2/B arazilerinin satışı ile ilgili uygulamanın kesinlikle karşısındadır. Giderek ekolojik, ekonomik ve toplumsal bir soruna dönüşen konunun çözülmesi zorunludur, ancak “satış” doğru yöntem değildir.
2/B arazilerinde satış kesinlikle düşünülmemelidir. Ecrimisil (Kamu mallarını herhangi bir izin almaksızın veya arada sözleşmesel bir ilişki olmaksızın kullanan kişilere Türk Hukukunda fuzuli şagil (haksız kullanıcı); bu kullanıcılardan alınan ücrete de “ecrimisil” denilmektedir.) uygulamasına derhal başlanmalıdır. Toplu yerleşim alanı haline gelmiş/kentleşmiş yerlerdeki insanlar sokağa atılamaz, fakat orman içinde tek veya siteler halinde yapılaşmalar, mevcut yasalar gereği kesinlikle yıkılarak orman haline dönüştürülmelidir. Kentleşen alanlarda ise medeni hukukumuzdaki mülkiyet kavramında yeni düzenlemelere gidilerek satış dışı çözüm oluşturulmalıdır.
Siyasal iktidarlar dört yıl vadelidir, iktidara gelmek için yakılmasına, talan edilmesine göz yumulan doğal ormanlarımızın yerine gelmesi ise mümkün değildir. TEMA Vakfı, Sayın TBMM Başkanı, Sayın Başbakan ve Milletvekillerini kamuoyunun sesine kulak vermeye ve ilişikte sunulan TEMA Vakfı’nın tespit ve çözüm önerilerini dikkate almaya davet etmektedir.
TEMA’nın Görüş ve Önerileri için Tıklayınız...
Cumhurbaşkanı Sezer'in Yasayı İade Gerekçeleri
Saygılarımızla;
Toprağına Sahip Çık ! TEMA Vakfı
TEMA Vakfı’nın 2B Arazilerinin Değerlendirilmesi
İle İlgili Görüş ve Önerileri
1) Anayasamızın 169 ve 170. Maddeleri ile 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2. Maddesinin “B” bendi uyarınca, “31.12.1981 tarihinden önce orman vasfını bilim ve fen bakımından kaybettiği”, “tarım ve hayvancılıkta kullanılmasında yarar bulunduğu”, “köy, kasaba ve şehir yapılarının toplu halde bulunduğu” saptanan yerler, ormancılık rejimi dışına çıkarılmaktadır. 1974 yılından bu yana yapıla gelen bu uygulamalarla artık orman sayılmayan 473 bin hektar alanın değerlendirilmesi gerekmektedir. Gündemdeki konu budur.
2) 31.12.1981 tarihi sınırlaması geçerli olmak üzere bugüne değin "2/B arazisi" olarak artık orman sayılmayan 473 bin hektar arazinin yalnızca % 9'unun kullanım kadastrosu yapılabilmiştir. Kullanım kadastrosu yapılan 43,9 bin hektar "2/B" arazisinin yalnızca 6,7 bin hektarı satılabilmiş ve 2003 yılı fiyatlarıyla da 49 trilyon TL elde edilebilmiştir. Başka bir söyleyişle; Türkiye'nin her yerinde yapılabilen "2/B arazisi" satışının birim fiyatı, 2003 yılı fiyatlarıyla, yalnızca; 731.343 TL/m2 olmuştur. Tüm "2/B arazileri" bu birim fiyat üzerinden satılabildiğinde, 2003 yılı fiyatlarıyla elde edilebilecek gelir, toplam; en fazla 2,5 milyar USD dolayında olabilecektir. 25 Milyar USD beklentisi gerçekçi değildir.
3) Tüm ülkemizde "orman" sayılan alanların % 80’inin üzerinde bir bölümünün kadastrosu yapılabilmiştir. Bunların da büyük bir çoğunluğu sorunludur ve yargıdadır.Geriye kalan ve henüz kadastrosu yapılmamış orman alanlarının bir kısmı da mevcut yasal düzen içinde yeniden "2/B arazisi" olarak değerlendirilebilecektir. Halen de orman arazilerinde 2/B sonucunu doğuracak faaliyetler devam etmektedir. Bu nedenle ve öncelikle 2/B uygulamalarına dayanak olan yasal düzenlemeler ortadan kaldırılmalıdır.
4) Neler Yapılmalıdır?
4.1) Öncelikle 2/B uygulamalarına dayanak olan yasal düzenlemeler ortadan kaldırılmalı ve bu beklenti yok edilmelidir.
4.2) Hali hazır 2/B uygulamalarında yasada gerekli değişiklik yapılarak, “bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetme” durumuna açıklık getiren ölçütler arasında;
• “orman bütünlüğünü bozmama”,
• “su ve toprak rejimine zarar vermeme”,
• “çevresindeki orman ekosistemlerinin tüm öğeleriyle kendisini yenileyebilme gücüne zarar vermeme”,
• “ormancılık çalışmalarının etkenlik, verimlilik ve kârlılık düzeylerini düşürmeme” vb koşulların da birlikte aranması sağlanmalıdır.
4.3) Mevcut anayasal sistemimiz, Anayasa Mahkememizin bu konudaki müteaddit kararları ve Cumhurbaşkanımızın 2 kez iadesindeki gerekçeler göz önüne alındığında 2/B Arazilerinin Satışı Mümkün Değildir, %93’ü Doğal Olan Ormanlarımızda Bu Yol Kesinlikle Tercih Edilmemelidir.
4.4) 2/B nedeniyle orman sınırları dışına çıkarılan yerlerde kullanım kadastrosu, henüz orman kadastrosu yapılmamış olan alanlarda da orman kadastrosu çalışmaları tamamlanmalıdır.
4.5) 2/B Arazilerinin işgalcilerinden sadece orman köylüsüne tahsis edilecek olanlar hariç (-ki bu 6831 sayılı Orman Kanununun 2. Maddesinin son fıkrasının amir hükmüdür) diğerlerinden hemen ECRİMİSİL (-ki bu geriye doğru 5 yıllık süreyi de içermektedir) alınmaya başlanmalı ve böylece işgalcilerin bedelsiz kullanımı önlenmelidir.
4.6) Sonuç olarak:
• 2/B arazilerinde satış kesinlikle düşünülmemelidir.
• Yukarıda açıklanan ecrimisil uygulamasına derhal başlanmalıdır.
• Toplu yerleşim alanı haline gelmiş/kentleşmiş yerlerdeki insanların sokağa atılması da düşünülmemelidir.
• Fakat orman içinde münferit veya siteler halinde yapılaşmalar, mevcut yasalar gereği kesinlikle yıkılarak orman haline dönüştürülmelidir.
• Kentleşen alanlarda ise medeni hukukumuzdaki mülkiyet kavramında yeni düzenlemelere gidilerek satış dışı çözüm oluşturulmalıdır.
sadece sanayilesme, yapilasma, nukleer santraller mi ?? say say bitmez ki biz insanoglunun dogaya verdigi zarar.
modernlesmenin getirecegi rahatlik hayaliyle neler yapmiyoruz ki dogaya.. buyuk sehirlerde artik soluyacak hava kalmadi. yeni yetisen neslin cogu ve cocuklar astim hastaliginin pencesinde yasiyor buyuk sehirlerde..
o kadar acabiliriz ki bu konuyu hic sormayin hocam. bide trafik bas belasi var toplu tasit araclarini kullanmak eziyetine katlanamayan bizler sahsi arabalarimizda tek kisilik yolculukar etmekteyiz. ise daha rahat yetismegi duslerken ,trafikte saatlerce kuyruklar olusmakta. mazot , benzin derken guzelim hava ne halde..
siz yinede sanslisiniz Antalya gibi bir sehir bir nebze olsun yesillik. ama ya Istanbul? caaanim Istanbul ? tam icler acisi artik. binalar, otobanlardan yesil alana rastlayabilmek nerdeyse mumkun degil.. daha da kucugune inmek istersek sigara olayi............ varda var hocam hangisini yazsam sabahin bu saatinde bilmem ki.. ama tek birsey var bilincli olmak ve bilincli bir nesil yetistirmek..
tabiata saygili bir toplum oluruz insallah ve agaclarimizi yontmak, kesmek yerine sunide olsa ormanlar yetistirmeye calisiriz. ve bøylece toprak kaymasini belki bi nebze olsun geciktirebiliriz diye dusunuyorum.
birlikten kuvvet dogar. ama birlik olabilmek icin saglam projeler lazim. ve eminim halk bøyle katilimlara seve seve yardimda bulunacaktir. basin yayin organlarinda sacma sapan dizilerin yerine bu konunun islenmesi ve tabiata dair daha cok program yapilmasi, en azindan bøyle programlara simdiki neslin gøzunun asina olmasi sart bence.. her yerde her seyde ufak bir cøp tanesinde bile katkida bulunabiliriz doga icin..
Turkiyemiz cok guzel ve bu guzelligi insallah koruruz. bugune kadar olanlar olmus ama bari bugunden sonra kollari sivayalim. zararin neresinde dønulse kardir ilkesi hareketiyle..!!
bu konuyu gundeme getirip bizlerle paylastiginiz icin tesekkurlerimi sunuyorum.
saygi sevgi ve el ele diyorum. her ama her alanda..!
Günaydın usta,
Yazınızı uykulu gözlerle okudum. Çok yorgunum.
Yazınızı okudum. Koca Veysel aklımda kaldı "turab" demişsiniz ve çevre.
Elimizde emperyalistler ve her türden işbirliçilerince gasp edilerek alınmak istenenden geriye "turab" kalır mı bilemiyorum artık ama kalırsa ona sahip çıkmak bilinci öneriyorum.
Esenlikler. Ben şimdi uyumaya gidiyorum.
Göktürkmen tarafından 11/4/2008 5:35:36 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Şaban, seni bu konudaki duyarlılığından dolayı kutluyorum ve ben de yorumuma bir alıntı eklemek isityorum Akkuyu ve ''nükleer enerji'' ile ilgili gerçeklerle ilgili ;
Söylentiler basit birer geyik mi?!!! Hatırlanacağı gibi 1995 yılında bazı gazetelerimiz durup dururken “nükleer santral kurmazsak iki yıl sonra karanlıkta kalacağız” manşetlerini atmışlardı. Bu aslında nükleer lobilerin ilk girişimiydi. Ardından Akkuyu’ya Nükleer Santral kurmaya yönelik ihalenin 15 Ekim 1999’da sonlandırılacağı açıklanmıştı. O tarihlerde çok güvenli söylemiyle pekiştirilen nükleer santrale yönelik beklenmedik bir şey olmuş ve Japonya’da Takaimura nükleer kazası gerçekleşmişti.
Kullanım kolaylığı, sanayide vazgeçilmezliği ve yaşamsal önemi nedeniyle, elektrik enerjisi üretiminde tüm dünyanın kabul ettiği genel ilkelerden birincisi, “elektrik enerjisinin olabildiğince ucuza üretilmesidir.” Bu açıdan bakıldığında ucuzluk sıralamasında nükleer enerji en sonda yer almaktadır.
Hatırlanacağı gibi 1995 yılında bazı gazetelerimiz durup dururken “nükleer santral kurmazsak iki yıl sonra karanlıkta kalacağız” manşetlerini atmışlardı. Bu aslında nükleer lobilerin ilk girişimiydi. Nükleer Santraller başta güvenlik ve atık sorununu çözememiş olması nedeniyle geleceğin değil geçmişin teknolojisidir. Gelecek ise geçmişin sorunlu teknolojisiyle değil geleceğin sorunsuz teknolojileriyle planlanır. Ülkemizin sahip olduğu kaynaklar ve potansiyeli yeterince araştırılmayıp kullanılmamaktadır. alternatif enerji kaynakları dururken Türkiye’de yabancı şirketler tarafından kurulan tesislerde yetersiz olan fosil kaynakların kullanılması dışa bağımlılığı arttırmaktadır. Oysa ülkeler ulusal enerji politikalarını belirlerken enerji kaynakları çeşitliliği ve potansiyeli, dışa bağımlılıkları, coğrafi durumları, nüfus artış hızı, finansman durumu gibi değişkenleri dikkate almaktadırlar. Bu nedenlere bakıldığında ülkemizin kendine özgü koşulları göz önünde bulundurulmamaktadır.
Dünyadaki Uranyum Rezervleri 6.000.000 tondur ve hiç yeni santral kurulmasa bile şu anda mevcut olan santrallere ancak 50 yıl yetecek kapasitededir.
Buna karşılık dünyanın kömür rezervi 250 yıllık, doğalgaz rezervi 100 yıllık ve petrol rezervi de 100 yıllıktır. Su, rüzgar ve güneşin ise zamana bağlı bir sınırı yoktur. Dünya’da uğruna savaşlar çıkartılan başta petrol olmak üzere doğalgaz, kömür gibi tükenen ve çevreyi kirleten fosil yakıtların, temiz ve yenilenebilir “barışçıl” enerji kaynakları yerine aymazca kullanılması tam 2 yüz yıldır dünyadaki doğal dengelerin bozulmasına neden oldu. Su ise geleceğin önemli stratejik enerji kaynaklarından biri olmaya aday. Çünkü atmosfere salınan sera gazları nedeniyle dünyadaki belirgin ısı artışı önemli iklim değişiklikleri meydana getiriyor. Karaları besleyen buzulların erimesiyle yıla göre ortalama su dağılımı dengesizliğinin artmasıyla birlikte gelecekte kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya kalma olasılığı görünüyor.
Türkiye su bakımından zengindir. Jeotermal kaynaklar açısından dünyanın sayılı ülkelerinden biridir. Ayrıca yakın bir gelecekte petrolün ömrünü tamamlamasından sonra onun yerini alacak olan hidrojen yatakları ve yakıt pillerinde kullanılan bor da Türkiye’de bol miktarda bulunmaktadır. Bunların yanında jeotermal enerji, biyokütle enerjisi, dalga enerjisi, gelgit enerjisi gibi temiz ve yenilenebilir çeşitli alternatif enerjiler bulunuyor. Tabii ki yapılan çalışmalarla bunlara ileride yenileri de eklenebilecektir.
Ancak, “Ülkemizin 10.000 ton Uranyumu ve 380.000 Toryumu var bunları değerlendireceğiz ve enerjide dışa bağımlı kalmayacağız” demek gerçek bir kara cahilliktir. Çünkü; 10.000 ton Uranyum rezervi içinde sadece 100 ton Nükleer Santralde kullanılabilen Uranyum 235 vardır. Gerisi Uranyum 238’dir ki nükleer santralde kullanılamaz. Toryum ise tıpkı Uranyum 238 gibidir ve nükleer santralde kullanılamaz. Ayrıca ülkemizde uranyumu nükleer santralde kullanmaya yönelik yakıt hazırlama teknolojisi yoktur. Yakıt işleme teknolojisine sahip bir kaç ülkeye bağlı kalınacaktır.
Türkiye enerji kaynaklarını temiz enerjiye çevirmek zorunda. Temiz enerjiye geçiş, Türkiye’de istihdam yaratacak. Örneğin, Almanya rüzgar enerjisinde 16 bin megavatlık bir güce ulaştı ve 140 bin kişi temiz enerji kaynakları dediğimiz rüzgar, güneş, küçük su santralleri, biyokütle gibi sektörlerde çalışıyor. Üstelik alternatif enerji kaynakları dururken Türkiye’de yetersiz olan fosil kaynaklarla yabancı şirketlerin kuracağı tesislerde kullanılacak olması dışa bağımlılığı arttıracaktır.
Diğer yandan nükleer atıkların temizlenmesi oldukça maliyetlidir, ton başına üçyüzyirmibeşbin dolara çıkmıştır. Nükleer atık depolama tesislerinin maliyeti ise milyarlarca dolardır.
Buna karşılık “nükleer enerji” üretimi alternatif kaynaklar arasında birim maliyeti en yüksek olan enerji kaynağıdır. Hidroelektrik santralleri ile ortalama bin dolar iken nükleer enerji üretiminde 3-4 katıdır. Fotovoltaik/güneş pilleri, bu konuda henüz yaygın kullanılabilir ve ucuz bir teknoloji yoktur. Ancak 2015 – 2020 yıllarından sonra fotovoltaik pillerin maliyeti diğer teknolojilerle kıyaslanabilir noktaya gelecektir.
Batıda nükleer reaktörlere karşı kamuoyunda büyük bir reaksiyon vardır. Bu yüzden tesisler tasfiye edilip yeni yapım planları iptal edilmektedir. Ancak böylesi bir tablo içinde işsiz kalan Nükleer Santral yapımcıları kamuoyu baskısının ve demokratik tepkilerin ciddiye alınmadığı ikinci kuşak ülkelere yönelerek mali krizlerini aşmak istiyorlar. Bir yandan nükleer santrallerinin olağanüstü yüksek işletme maliyetlerini üçüncü dünya ülkelerine nükleer silah teknolojisi satarak finanse etmek istemektedirler. Akkuyu’da yapımı planlanan santral inşaatı ihalesine ABD, Japonya, Fransa, Almanya gibi emperyalist ülke kartellerinin katılması dikkat çekicidir. Zira nükleer enerji santrallerinin önemli bir kısmı bu ülkelerde bulunmakta ve elektrik üretimlerini bu yolla sağlamaktadır.
Öte yandan deprem kuşağında yer alan Türkiye için nükleer tesislerin kurulması risklidir. Hatırlanacağı gibi Akkuyu’ya Nükleer Santral kurmaya yönelik ihalenin 15 Ekim 1999’da sonlandırılacağı açıklanmıştı. O tarihlerde çok güvenli söylemiyle pekiştirilen nükleer santrale yönelik beklenmedik bir şey olmuş ve Japonya’da Takaimura nükleer kazası olmuştur. Akkuyu'nun yer lisansı, 1976 yılında, henüz bir Çevre Bakanlığı dahi yokken alınmıştı. Nitekim, Akkuyu'ya 1976 yılında yer lisansı onayı veren üç kişiden biri olan Nükleer Mühendis Prof. Dr. Tolga Yarman, bugün için bu lisansın geçersiz olduğunu beyan etmiştir. Başta stratejik konumu dolayısıyla Marmara ya da Karadeniz Bölgesine yapım planları iptal edilen Akkuyu Nükleer Enerji Santralı Akdeniz’e kaydırılmış ancak 11 Eylül'den sonra, nükleer santralların birer hedef olabileceği sıkça tartışılmıştır. Bu açıdan düşünüldüğünde ise, kuzey ya da güney, doğu ya da batı, nerede olursa olsun, nükleer santralların bir saldırı için çok ciddi sonuçlar doğurabilecek birer hedef ve hatta birer atom bombası oldukları söylenmiştir.
Oldukça maliyetli olan nükleer enerjinin üretilmesi aşamasında açığa çıkacak atıklar başta doğal kaynaklar olmak üzere ülke ekonomisine büyük tehdit oluşturmaktadır. Çevreyle ilgili kamuoyu oluşturmakla görevli oluşumların tartışma ve kararları dikkate alınmak zorundadır. Devlet hem kirleten hem de denetleyen olamaz. Çevre kanunu, yerel yönetimlerin işlevlerini düzenleyen yasalar hatta anayasada çevre ve insan sağlığının korunmasının temel bir hak olarak gösterildiği de unutulmamalıdır.
Sevgilerimle Şaban, umarım halkımız susmaz bu haksızlıkların karşısında !
SEVGİLİ DOSTLAR, YUKARIDA KALEME ALDIĞIM YAZILI METİN YILLAR ÖNCE TÜRKİYE TABİATINI KORUMA DERNEĞİ ANTALYA ŞUBESİNDE YAPTIĞIM KONUŞMAMIN METNİDİR.ZAMAN HAKLI OLDUĞUMU NE YAZIK Kİ İSPATLADI BİR ÇOK KONUDA VE AÇ GÖZLÜLERİN DOYMAK BİLMEYEN HIRSLARI DEVAM EDİYOR.
BU OLAYDAN SONRA IRAK SAVAŞI GÜNDEME GELDİ.DÜNYAMIZ ACIMASIZCA BOMBALARLA SARSILDI.
DEPREMLERİN TETİKLEYİCİSİ OLAN SİSMİK REZONANSLAR YERYÜZÜNÜN DERİNLKİLERİNDE YAYILMAYA DEVAM EDİYOR...
NE ZAMAN DAHA BÜYÜK DEPREMLER OLUR, TSUNAMİLER DAHA KAÇ CAN ALIR,
DÜNYAMIZIN CANINI ÇIKMASINA KAÇ GÜN KALDI, NE YAZIK Kİ HİÇ KİMSE ARTIK BUNU BİLEMİYOR, BİLİYORUM DİYEN YALANCIDIR!
..................................................................................................................................................................................
GÜN BOYUNCA YOLLARDA OLACAĞIM, YAZIM YÜREĞİNİZE EMANETTİR.HEPİNİZE EN İÇTEN SELAM SEVGİ VE SAYGILARIMLA...
NOT:Daha önce sitemizde bu konu ile ilgili yayınladığım bir şiir ve öyküsünü de, ilk yorumcu olarak yorum hanesine kaydediyorum.Hepinize esenlikler dilerim.
KIYIMDA BİR AKKUYU
( Şiirin Hikayesini Görmek İçin Tıklayın )
Şiirin Hikayesi
Mersin Akkuyu'da yapımı plânlanan nükleer santral projesine isyanımdır:
Ülkemizin temiz enerji kaynakları sonuna kadar kullanılmadan dünyada miadını tamamlamış bir teknoloji ile ülkemiz tam bir nükleer çöplük deposu haline getirilmek isteniyor.İnsanımız kanser olmuş, bebekler sakat doğmuş, ecelsiz ölümler meydana gelmiş yabancıların umurunda değil, onlar yalnızca ceplerine giren paranın hesabını bilirler.
Radyoaktif atıkların muhafazası oldukça güç ve bu nedenle yabancı güçler ülkemizi nükleer atık, çöp deposu haline getirmek istiyorlar.Radyoaktif elementlerin yarılanma ömrü çok çok uzun, yüzyıllar boyu sürmektedir ve ölümcüldür.
Çernobil'den , Hiroşima'dan alınması gereken dersi almayan insanlık, yeniden doğayı ve canlıları katletmenin aç gözlülüğüne düşmüştür.
Radyoaktif ışımanın olduğu yerde radyasyona maruz kalmamak çok özel giysiler içinde olunmadığı takdirde olanaksızdır.Yani doğadaki çiçekler, ağaçlar, sebzeler meyveler, canlı cansız her nesne bu ışımanın hedefidir.Gözle görülmediği için tehlike yıllar sonra bünyede kendini göstermektedir.Bu demektirki çiçeklerden arılara ,arılardan kovana, kovandaki baldan insana, meyveden yiyen herkese,rüzgar ile serpinti bulutlara, yağmur suyuna, yaprağa toprağa , ota ,ete ,süte her yere sızacak bulaşacaktır bu radyasyon, bu sızıntı , sonra sudaki balıklara varıncaya kadar deniz kirlenince , başta turizm olmak üzere kitlesel ölümlere yolaçan çevre felaketleri ile karşı karşıya kalacağız.Bütün bunlar bu projeye onay verenlerin düşünebilecekleri şeyler değil ne yazık , o kadar mı o kadar aç gözlü ya da cahil, yoksa başka ne denebilir bu aymazlığa?!
İspanya Fransa gibi ülkelerde kıyılardaki turizm yoğun betonlaşma nedeniyle cazibesini yitirdiği için, bizdeki kıyılar ise henüz cazibesini koruduğu için, onlara karşı bu alanda müthiş bir fark atabilecek potansiyele sahibiz.Antalya ve yakın çevresinde pilot bölge olarak gelişmiş olan turizm , Mersin ve Adana illerimizde aynı düzeyde değildir henüz.Yakın bir gelecekte güneyin yakıcı güneşi ve Mersin kıyıları, Adana kıyıları , aranılıp da bulunamayacak rant merkezleri haline gelecektir turizm yatırımları açısından.Bölgenin Klikya gibi önemli tarihi kültürel değerleri bünyesinde barındırması ise dünyada benzersiz bir kültür hazinesidir.Özellikle Tarsuslu Saint. Paulos'un misyonerliğinden dolayı böllge önemli inanç turizmi merkezi olarak değer kazanacaktır, Anamurium,Cennet ve Cehennem Obrukları, Yedi Uyurlar, Uzuncaburç, Korykos antik kenti, Mamure kalesi , Kızkalesi önemli ziyaret merkezleridir..Alt yapısı şimdiden en sağlıklı biçimde projelendirilmelidir bu kıyıların.
Ülkemizin Akdeniz kıyılarından elde edilecek turizm, tarım ve enerji gelirleri (Petrol:Kıyılarımız ile Kıbrıs Adası arasında önemli miktarda petrol rezervi var , keza kıyılarda rastlanan tuzlu su kaynakları ;Finike-KALE arası / ve metan gazı çıkışı-Olimpos /Yanartaş-ANTALYA bunun kanıtıdır.) nükleer enerjinin sağlayacağı yarardan çok daha fazlasını sağlayacaktır.
Güneş hidrojen su ve rüzgar gibi doğal kaynaklar da yeterince değerlendirilmiş olmadığı gibi, biyo enerji kaynakları da kullanıma açıktır, yatırımların bu alanlara kaydırılması , her yönüyle daha akıllıca olacaktır.
Cahaletten yalnızca felaket doğar...Bu cehaleti ise ancak bir kez kullanma seçeneğine sahipsiniz; ikinci kez kullanmaya ne ömrünüz yeter, ne de ülkemizin geleceği (!)
RADYASYON SINIR TANIMAZ
NÜKLEER SANTRALLERE HAYIR !
YENİ ÇERNOBİLLER İSTEMİYORUZ !
Sevgili şiir dostları, bu şiirimi bu nükleer projeyi protesto mitingi için yazmıştım. Ürettiğim sloganlarla birilkte miting tertip komitesine yazılı olarak faks ile iletmiştim.Akibeti ne oldu bilemiyorum...Hepinize ve tüm insanlığa saygımla...
--------------------------------------------------------------------------------
Mersin bir sevgili
Toroslarda bir gelin
Gözleri mavi, mini mini
Çiğdemleri nergisleri
Beyaz çiçekleriyle mersin
Ah, dağlar beni delirtmesin !
Kaç yıl oldu
Gölgesinde bir mimozanın
Uyudum uzanıp, bir İlkyaz günü
Kır çiçekleri sevgi dolu
Ve masmaviydi gökyüzü
Belki buydu biricik yolu
Tutamadan ellerini
Sana hasret gidermenin...
Biliyorum kızacaksın ; kız
Deli diyeceksin ; de
Gelmiyeceksin ; gel be
Deli etme beni
Yarpuz kokan derelerini
Menekşe bakan gözlerini
Seni nasıl terk ederim
Her şeyi yakıp yıkan
Yok eden ellerine nükleerin ?!
Sen olmasan da severim
Çiğdemleri nergisleri;
Bu koku mis gibi
Kızkalesi dizginlenir
Gem almaz hislerim
Yelken açar, martı olur uçarım
Anamur’um; rüzgârlı burnum
Haydi gel ,
Asma asma dallarına beni
Kıyarım da canıma
Kıyamam asmalarına !
Hıçkırıklarla üzüm üzüm
Salkım tutar gözlerim
Ellerini uzatır bağında muzum
Akçam, karaçam, kızılçam
Defne dalım ,keçiboynuzum
Uzadıkça uzar yollar
Demirkazık Tepesi ,Adana Bolkar
Yaylalarında kınalı kuzum ...
Bir gece vakti kıyıda Mersin
Sularda bir gümüş tepsi
Yakamozlanır
Ay ışığında Kızkalesi
Dansederken aşka düşen balıklar
Ben sevdamın zirvesindeyim ...
Ne Cennet’e benzer ne Cehennem’e
Ölüm çukuru gözlerin;
Onulmaz yarayı sarma sineme
Kıyım kıyım kıyma bana
Nükleer; ’...felâketim olur, ağlarım ! ’
Kolay mı kopmak nergisten
Ayrılık ölümden beter
Senden kopmak
Daha beter her histen ,
Nükleer; ’...felâketim olur ağlarım ! ’
Aşılmaz olur kekik kokulu dağlarım
Defne dalında kurur
Mahşere kalır sevdalarım
Ve Silifke bir daha
Kekliğini dağdan indiremez ovaya
Radyasyon sınır tanımaz
Yazık olur, kıymayın doğaya
Tertemiz dereler kirlenir
Cehennem çanağına döner Akdeniz
Ölür Akkuyu,gözlerinde ölüm suyu
Nükleer; ’ ... felâketim olur ağlarım ! ’
Şaban AKTAŞ
02.04.2000
Şaban Aktaş tarafından 11/5/2008 3:36:20 AM zamanında düzenlenmiştir.