PALAMUT UNUNDAN EKMEK VE CUMHURİYETE ERMEK
Yarın 29 Ekim 2008. Cumhuriyetin kuruluşunun 85. yılı. Ne mutlu bize. Diktiğimiz Cumhuriyet ağacı koskoca, devasa bir çınar ağacı gibi 85 yaşında. Ulu ve görkemli bir ağaç. Gölgesinde 70 milyon kişi barındırıyor. Her ne kadar bazıları bu gölgeden çıkıp, güneş altında kalıp, eriyip yok olmak istiyorsa da, 70 milyon kişi bugün bu ulu çınarın, Cumhuriyet ağacının altında/gölgesinde barınıyor…
Gelelim yukarıdaki başlığa. Ben bu yazımda, Cumhuriyetin niteliklerinden, faziletinden, nasıl bir yönetim şekli olduğundan bahsetmeyeceğim. Çünkü bunlar okullarda öğretildiği gibi, birçok kitap, dergi ve ansiklopedilerde de yer alıyor. Bilmeyenler de ilgili bir kaynaktan bulup öğrenebilirler.
Ben bu yazımda yukarıdaki başlığa değineceğim kısaca. Rahmetli dedemden duyduğum bir anının/yaşanmışlığın özetini. Rahmetli dedem, Çanakkale Cephesinde (savaştan hemen sonra) askerlik yapmış, İstiklâl Savaşı’nda da yaşadığı muhitte (Bergama çevresinde) sivil olarak, Kuvay-ı Milliye içinde düşmana karşı vur-kaç taktiği ile savaşan, bıçkın gibi bir efedir o zamanlar. Yaşadığı toprakları, köyünü, ailesini, çocuklarını, malını-mülkünü, yirmi-otuz arkadaşıyla kahramanca savunmuş. Ondan Çanakkale’ye, Millî Mücadeleye ait pek çok yaşanmış anılar, olaylar, kahramanlıklar dinlemişimdir.
Bunlardan birisi de başlıktaki gibi, ‘’Palamut Unundan Ekmek ve Cumhuriyete Ermek’’ tir.
Rahmetli dedem şöyle anlatmıştı: ‘’Seferberlik yıllarıydı. Düşman güzel Anadolu’muzda çıkmıştı. Onlarla birlikte 3,5 yıl geçirdik. Askerleri savaş meydanlarında askerlerimizle savaşırken, bir yandan da halkın elinde, avucunda ne varsa çalıp çırptılar. Köylünün, şehirlinin, insanlarımızın ellerindeki malı mülkü yağma ettiler. Yağma etmekle de kalmayıp birçok kadın ve kızın namusunu kirlettiler. Direnenleri hunharca katlettiler. Erkekleri köle gibi emirlerinde çalıştırdılar. Halk büyük bir perişanlık ve sefalet içindeydi.’’
‘’Bütün bunlarla birlikte birde Kurtuluş Savaşı’nda düşmana karşı savaşan ordumuza giyecek ve yiyecek yardımı yapma, halkı büsbütün yoksul bırakmıştı. İnsanlar ellerindeki buğdayı, arpayı, üzümü, inciri, sırtındaki giysilere kadar ne varsa, seve seve askerine vermişti. Karasaban demirini, tarla çapasını, belini, küreğini de mermi yapımı için verince, tarlalarını bile ekemez olmuşlardı.’’
‘’Bu nedenle her evde, buğday, arpa, çavdar, mısır unu yok denecek kadar azdı. Halk da bu azlıktan dolayı, palamudun içindeki peliti, kabuğundan ayırıp, kurutarak ve öğüterek, elde bulunduğu kadarıyla, biraz da mısır ya da arpa, çavdar (buğday unu kesinlikle yok!) unuyla karıştırıp ekmek yapıyordu. Bir keresinde, dedemlerin evinde de palamut (pelit) unu, arpa ununa fazla miktarda karışınca, yapılan ekmek dedemin ve tüm ev halkının dudaklarını pörsütmüş, kalbura çevirmişti. Evde herkesin dudağı mosmor olup patlamıştı. Günlerce ne bir lokma yiyecek, ne bir bardak su içebilmişlerdi.
İşte diyordu dedem; evlat bu memleket kolay kurtarılmadı. Bu devlet kolay kurulmadı. Bu Cumhuriyet kolay gelmedi. Onun kıymetini bilin ve sahip çıkın. Yoksa bizim çektiğimiz sefalete ve sıkıntıya siz de düşersiniz. Dedemin bu sözlerinde, Yüce Atatürk’ün ‘’ Ey yükselen yeni nesil! Cumhuriyeti biz kurduk, Onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizlersiniz!’’ sözü ne de güzel anlamını buluyordu.
Bu gün bir Cumhuriyet Bayramı arifesinde, dedemden duyduğum yukarıdaki acıklı, elemli yaşam hikâyesini hatırlamadan edemedim. Çünkü aklı başında her Türk vatandaşının, hür ve müreffeh bir hayat yaşayabilmesi için, Cumhuriyetimizi koruma, kollama ve yaşatma gibi ulu ve kutsal bir görevi var diye düşünüyorum.
Cumhuriyetimizin 85. yılı kutlu olsun! Nice nice 85 yıllara aziz Cumhuriyetim!
İsmail GÖKTAŞ
28.Ekim.2008/İZMİR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.