- 1620 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR EVLERİ
Huzur evleri
Huzur evi ziyaretine gidelim dendi, gittik. Daha giderken içime doğmuştu sanki, hangi huzuru görmek için diye bir soru takılı kaldı aklıma.
Huzur evinin öyle temiz, öyle güzel bir görünümü var ki… Hele salon, pırıl pırıl. (Görüntü çok önemli, ne de olsa ziyaretçiler geliyor). Neyse o mekanın temizliği çok önemli görünse de, ya orada ki yaşlılar… hayatın temel taşları ve geçmişimiz olan analar babalar ne durumda? Bakın görün ki onların ne yüzlerinde ne de yüreklerinde huzur var. Güzel bir dünya düşleyen bu yorgun bedenler, orada terk edilmişliğin burukluğunu, tüm benliklerinde yaşıyorlar. Sadece belleri bükülmemiş, yürekleri de yanmış kül olmuş…
Yürümekte güçlük çekerken görevli sert bir ses tonuyla, uyarıyor; bak salona git otur, diyor. Salon mu, neresi ki orası? Yön bulamıyor, doğrudan bahçeye çıkıyor.
Bir diğeri; yürüyerek salona ulaşmak için o kadar zaman harcamış ki, o yorgunlukla ayakları gitmiyor ve bizler Allahaısmarladık dediğimizde o hala bilmediği bir yöne doğru yürüyordu. Yolda karşılaşıyoruz onunla, ne oldu bir şey görmedim ki, der gibi bakıyor bizlere…
Biz nemi yaptık orada? Onlarla sohbet etmek için ve hatırlarını sormak için gittiğimiz yerde; biz kendi geleceğimizin korkularını yaşadık, içimizde. Ve onlara sadece bir demet çiçek verebildik. Ancak kimi çiçeği yemeye çalıştı, kimi ise; bunu Musa aldı dedi, Musa kim dediğimizde de oğlum dedi. Gönlü oğlunun çiçek getirmesinden yana ya….. Ahhh ihtiyarlık ah!
Diğer bir köşede bir amca oturmuş, kürsüde okunan yazı ya da şiiri, o gün için yüreğimizden kopan, bizim için değerli olan ve de bağırarak okuduğumuz şeyin ne olduğunu anlamadığı için, dua ya da mevlüt sanıyor, amin diyor. Avuç açıp bir köşeye oturdu ve iki saat boyunca amin diyen ellerini kapatmadı… kimbilir içinden kime dua ediyordu.
Bir diğer köşeden bir teyze durmadan sesleniyor, kızını çağırıyordu.
Dedenin birine;- Ne istiyorsun dedeciğim? dediğimizde, acıktım diyor, Kadriye yemek hazırlayacak da…
Bir yaşlı, telaşla biliyor musun? bir oğlum müdür, bir kızım da doktor, diyor. Nasıl da gözleri parlıyor anlatırken. Ne kadar da onur duyuyor, gururlanıyor onlarla. Fakat yüreğindeki ışık sönmüş, çünkü onları çok uzun zamandır görmemiş, bırakmışlar gitmişler ve gidiş o gidiş olmuş.
Bu katı yürekli evlatları büyüten, yetiştiren bu tatlı ihtiyarlar mı? Diye sormadan edemiyor insan. Nasıl aramadıklarına isyan ediyoruz, içimizden. Vay be, bu dünyanın çarkı ne acımasız dönüyormuş , acaba bizleri neler bekliyor, kim bilir?
Bu yazıyı okuyan insanlardan ricam şu; hiç olmazsa yılda bir kez olsun, geçmişimiz olan ve bir gün bizim de yaşlanacağımızı unutmadan, huzur evlerini ziyaret edip, yüreklerimizi bir nebze de olsa merhamete yakın tutmak dileğimle…
GURBET MELEĞİ
Bunu aslında kimsesiz olanlara,kimseli olup kimsesiz yasayanlara,yaslılar yurdunda göz yaşıyla yollara bakanlara, camdan ayrılmayıp,gelmeyecek olan yakınlarını bekli yenlere ve geriye donup bakmayanlara. Boynu geriye dönmeyenlere, geçmişi rüzgara verenlere bir hatırlatma hayata dair. Gelecek kapıda,bir gün bizimde zilimizi çalacak,çalmayacak bile hızla kapıdan içeri girecek. Unutmayalım bir hatırlayalım, bunlar bizim hayatimiz,unutmayalım unutulanları.
Bu yazıyı içim acıyarak yazdım yaşlılarımız analar babalarımız gözleri yollarda boyunları bükük koymayalım ne olur..